AK Parti kongresi üzerine

30 Eylül günü yapılan AK Parti kongresi üzerine gecikmiş değerlendirmemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Başbakan Erdoğan’ın genel başkan olarak aday olduğu son kongre olması nedeniyle verilecek mesajlarla ilgili beklenti yüksekti kamuoyunda.
Özellikle devlet başkanlığına (ya da şimdiki sisteme göre cumhurbaşkanı diyelim) aday olması beklenen Erdoğan’ın geleceğe ilişkin niyetiyle ilgili değerlendirmeler için ipucu arayan analistler de aynı merakla bekliyordu kongreyi.
Yine AK Parti hükümetinin önümüzdeki dönem izleyeceği ve başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin hayati öneme sahip meseleleriyle ilgili yol haritasının sunulacak olması bu kongreyi daha da önemli hale getirmişti.
Kongre salonu tipik bir Milli Görüş kongresi (daha görkemli olanı) havasındaydı.
Salonda AK Parti’nin ilk dönemlerinde ağırlık verdiği Avrupa’dan ve Avrupalılaşma hedefinden eser yoktu.
Eski Almanya şansölyesi Schroder ve Batılı ülke büyükelçilerini saymazsak Avrupa’yı hatırlatacak en ufak bir iz yoktu.
Bunun yerine ağırlıklı olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere İslam coğrafyası güçlü bir temsille salonda yer alıyordu.
Bu da AK Parti’nin önümüzdeki dönemde hedefinin AB olmadığını, bölgede liderliğe oynayacağının sinyalleri olarak algılanabilir.
AB’nin ikinci plana itilmesinde tamamen hükümeti sorumlu tutmak yanlış olur.
Özellikle Avrupa’da işbaşındaki milliyetçi yönetimlerin yanı sıra Avrupa’da yükselişte olan aşırı sağ ve ırkçı hareketler Türkiye’yi AB sürecinden koparmak için büyük gayret gösteriyorlar.
Annan Planına “hayır” demiş olmasına rağmen Kıbrıs’ın Rum kesimini tek başına Birliğe alarak hata yapan AB, şimdilerde Türkiye ile olan bazı müzakere fasıllarını tek başına bloke eden bu ülkenin süreci sabote etmesine de dolaylı olarak katkıda bulunmuş oldu.
Tekrar kongreye dönersek; Başbakan Erdoğan’ın konuşmasına nazaran kongre salonunda dağıtılan 63 maddelik kitapçık, gelecekle ilgili yol haritası hakkında daha fazla ve olumlu bir fikir vermesi açısından çok önemliydi.
Kitapçıkta yer alan maddeler pek çok alanda devrim niteliğinde değişimleri öngörüyor.
Özellikle kamu ve adalet hizmetlerinde Kürtçe kullanımına imkân verilecek olması, yeni anayasaya güçlü bir şekilde vurgu yapılması, bürokraside sivilleşme yönündeki adımların hızlandırılacak olması (yargıda birlik gibi), askeri okul müfredatının güncellenmesi gibi konular, nefret suçu tanımının yeniden düzenlenmesi, her türlü ayrımcılıkla mücadele gibi başlıklar başlı başına umut verici.
Diğer dikkat çekici başlıklar şöyle sıralanıyor:
Parti kapatmaların kaldırılması,
Temsilde adaletin sağlanması (muhtemelen seçim barajı ile ilgili düzenlemeler gündeme gelecek),
Dokunulmazlıkların evrensel kriterlere göre yeniden tanımlanması (yani hep savunduğumuz trafik suçları veya kriminal suçların bu kapsamdan çıkarılması ve dokunulmazlığın sadece ifade özgürlüğünü kapsaması),
Darbelere dayanak oluşturan mevzuatın yenilenmesi,
Güvenlik için özgürlükten taviz verilmemesi,
Jandarmanın sivil bir yapıya dönüştürülmesi (doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanması; şu anda bir nevi özerk bir statüde).
Kitapçıkta ilk gözüme çarpan maddeler bunlar.
Hayata geçirilirse ki AK Parti bu konuda neler yapabileceğini daha önce gösterdi, ülke olarak büyük bir devrime imza atmış olacağız.
Kongrenin bir diğer çarpıcı yönü de Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani’nin katılımı ve kongre salonuna Kürtçe hitap etmiş olmasıydı.
Bir zamanlar devlet kademesinde (şimdi yine belirli kesimlerce) “aşiret lideri” denerek küçük görülen bir ismin "bölgesel yönetim başkanı" sıfatıyla iktidar partisinin kongresinde Kürtçe hitap etmesi de bir tabuyu daha yerle bir etmek açısından çok önemlidir.
Yine Başbakanın kongre öncesinde çıktığı TV programlarında “İmralı ile diyalog”a yeşil ışık yakması, nitekim son günlerde bu yönde temasların başladığına dair işaretler de son dönemlerde gittikçe karamsar bir ruh haline girdiğimiz Kürt sorunu konusunda biraz ferahlamamızı sağladı.
Başbakanın kongredeki söylemi yer yer milliyetçi vurgular barındırıyorsa da önemli olan kongrenin yazılı manifestosu niteliğindeki kitapçıkta yer alan vaatlerdir.
Bu konuda keskin bir çözüm yerine kademeli bir süreç izleyen AK Parti hükümeti TV'de Kürtçe devlet kanalından sonra bu yıl Kürtçe seçmeli ders uygulamasıyla çok önemli bir reforma imza attı.
Bir sonraki adım bu kitapçıkta yer alan ana dilde kamu ve yargı hizmetlerinin verilmesi olacaktır.
Bütün bu adımlar, dönem dönem izlediği Kürt politikalarını eleştiriyor olsak da, bu ülkede en güçlü çözüm iradesinin hala AK Parti olduğunu gösteriyor.
Ben kendi hesabıma Cumhurbaşkanlığının mevcut yetkileriyle Sayın Erdoğan’ı keseceği kanaatinde değilim.
Ya güçlü bir başkanlık modeli ya da mevcut başbakanlık modeli kendisi için en uygun modeldir.
Dünya siyasi ve ekonomik krizlerle çalkalanırken ülkenin belirsiz bir maceraya sürüklenmesini kimse arzu etmez.
En başta Sayın Başbakan böyle bir şey istemeyecektir.
Önümüzdeki dönem hem bu yol haritasının uygulanması hem de 2015 sonrası Türkiye’nin siyasi geleceğini şekillendirecek olması açısından büyük önem taşıyor.
Dileyelim ki bu kitapçıkta yer alan tüm vaatler bir bir gerçekleştirebilsin ve başta Kürt sorunu olmak üzere ülkemizin kronikleşen bazı sorunları ebediyen bizi terk etsin.
Tüm okurlarımızın Kurban Bayramını tebrik eder; bayramın İslam âlemi ve insanlık için barış ve huzur getirmesini; başta Suriye olmak üzere Filistin, Arakan, artık unuttuğumuz Çeçenistan gibi dünyada kan ve gözyaşının hüküm sürdüğü tüm coğrafyalarda barışın ve adaletin hâkim olmasına vesile olmasını Yüce Allah’tan dilerim…