matesis
dedas

Akil İnsanlar üzerine

Akil İnsanlar üzerine
Bu akıl insanlar konusunu gerçekten ve samimi bir biçimde tartışmak gerekiyor. Çünkü bu konudaki tanım ve algılar net olarak ortak bir anlayışa tekabül etmiyorlar. Dört köşeli bir akıl var mı sanki? Kavram olarak akıl diyoruz ama çeşit çeşit tanımlama ve belirlemeler var ortada. Aslında kim akıllı kim deli, kim akıllı kim akılsız konusu çok karmaşık ve tanımlamalara göre değişen bir tarihe sahiptir…

Zamanında Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın oynadığı bir tiyatro gösterisinde, şu cümle sık sık tekrarlanırdı; kim akıllı kim deli, bunun nasıl ayırt etmeli! Yani bu alanda farklı kültürler, farklı tanımlar, farklı beklentilerin olması gayet normaldir. Bu mevcut durumu bir kere istesek de istemezsek de olduğu gibi kabul etmemiz gerekiyor. Çözüm ararken çıkış noktası burası olmalı.

Bundan hareketle şunu diyebiliriz; Mesela ırkçı Türk milliyetçilerine istediğiniz kadar aklı izah edin, konuyu anlatmaya çalısın, referanslar gösterin, onlar sizi samimi olarak dinlemezler…  Eğer Tillo’ lu bir Arap akılsızca Türk ırkçılığı yapıyorsa, bunun altında mutlaka karanlık bir iş vardır… Söz konusu tavırlarda bir anti Kürt saplantısının olması muhtemeldir... Bu aynı ölümden korkarak intihar etmek isteyenlerin durumuna benziyor…

Söz konusu anti Kürt cepheye yakından bir bakın; siyasetlerinde demagoji, yalan, sahtekârlık, yolsuzluk, mafyacılık, cambazlık hepsi Türk ırkçılığıyla boyanıyor ve piyasaya sürülüyor. Her türlü yolsuzluğu, ahlaksızlığı, anti demokratik uygulamaları ırkçı kavramlarıyla süslemeye çalışıyorlar. Bu malın rengi de hep kırmızı oluyor. Bayrak sömürüsü yapıyorlar. Malın ambalajını sentetik yöntemlerle değiştirmeye çalışıyorlar. Bu anti Kürt cephede akıl ve akılcılık pek fazla bir anlam taşımaz. Her taşın altında Kürtçülük arayan, paranoyak, şizofren insanlara akıl anlatmak, deveye hendek atlatmayı öğretmekten daha zor görünüyor! Akıl bu cephede uzun bir dönemden beri tatil yapıyor… Duruma hezeyanlar ve anti rasyonel değerler hâkimdir… Vur de vuralım öl de ölelim diyorlar! Peki, hangi ulvi değerler uğruna öleceklermiş bu baylar, bu bayanlar? İnsan hayatından daha ulvi olan hangi değerler var? Sizin şimdiye kadar bu savaşta kaç çocuğunuz öldü ey sağır meydanların bedava kahramanları? Buradaki Türk kahramanlık destanları yerlerini gerçek olaylara bırakmadığı sürece, hayali kahramanlıklar yerini gerçek kahramanlıklara terk etmediği sürece, akıllı yaklaşımlar bu bağlamda pek fazla ilgi göremezler…

Çünkü böylesi insanların derdi başkadır… Onların temel amacı Türk halkını uyutmak ve sömürülerine devam etmektir! Siyasetteki asıl amaçları budur ve bu temel üzerinde yıllardır siyaset yapıyorlar…

Bakınız şimdi; Akil İnsanlar Aksakallı insanlar olarak ta algılanabilinirler, bilge İnsanlar olarak ta algılanabilinirler, deneyimli ve bilgili insanlar olarak ta algıla bilinirler, dünyayı görmüş ve yaşamış insanlar olarak ta tanımlanabilirler.  Yani kısacası herhangi bir sorunu evrensel akıl ve deneyimler çerçevesinde çözüme kavuşturabilecek önerilere sahip olan insanlara bizler akil insanlar diyebiliriz. Bu akıl insanlar kim olabilir kim olmayabilir konusu tartışmaya değer. Bu ayrı bir konudur. Ama şimdi önümüzde acil olarak bu görevi üstlenmiş bir grup insan var. Herkesin kendi çapında ve akıl çerçevesinde bu akıl insanlara yardımcı olması gerekir…

Onların görevi bitince sanki akıl devreden mi çıkacak! Kimsenin bu konuda şüphesi olmasın, akıl her zaman bizimle olacak, bize yol gösterecek, bizimle oturup bizimle kalkacak, bizden bir parça olmaya devam edecek… Çünkü akıl ve insan birbirlerinden ayrılmazlar, bunlar medeniyet tarih boyunca ikiz kardeş olarak hareket etmişlerdir. Hem iyi günlerde hem de kötü günlerde…

Tabii ki akıl kavramı felsefe tarihinde tanımlaması kolay yapılan ve tek olan bir tanımlama değildir. Mesela aklı Tanrısal olgulara bağlayan, bilime bağlayan, teori ve deneyimlere bağlayan, doğaya bağlayan, pratiğe bağlayan, bütün dünya görüşünü akıl üzerine kuran düşünürlere rastlamak mümkündür. Ben burada ünlü Alman filozofu Emanuel Kant’ın salt akıl ya da pratik akıl ya da evrensel akılla ilgili görüşlerine başvurmayacağım. Ya da rasyonalist felsefenin önemli isimlerini burada saymayacağım. Bunun yeri burası değildir. Ama şunu da vurgulamadan geçmeyeceğim; Akıl kendi başına pek fazla bir şey ifade etmez. Aklın her şeyden önce pratikte kullanılması gerekiyor. Akıl pratikte akıllaşır! Bu aklı kullananlar da insanlardır elbette. İnsan hayatını ilgilendiren konularda aklınızı iyi şeyler için kullanamıyorsanız, bu aklın topluma pek faydası da olamaz. Akıl hiçbir zaman insanların eylemlerinden soyutlanamaz. Bu gayet iyi biliniyor. İnsan kendi hayatında ne ise aklı da ona göre anlam kazanıyor. Eylem ve akıl birbirlerinden koparılamazlar. Akıllarını kötülük, yıkım, düşmanlık, sömürü için kullananlara bizler akılsız diyemeyiz. Kitle katliamlarını akıllı insanlar yaparlar, onlar akıllarını bu yönde kullanırlar, kendi amaçları için savaşlarda yüksek teknolojiyi kullananlar akılsız değildirler. Onların aklı da elbette onlara göredir. Kendileri ne ise akılları da öyledir tabii olarak…

Özcesi akıl ne için kullanılıyorsa neticeleri de ona göre oluyor. Her kullanılan bir aklın da kaçınılmaz bir neticesi vardır. Akıl demokrasi ve barış için kullanılacaksa, netice ona göre olur. Hayır! Aklını savaş ve düşmanlık için kullanacaksanız, o zaman netice de ona göre şekillenir… Bu kaçınılmazdır…

Ama görüyoruz ki akıl insanların toplantılarında, öncesinde ve sonrasında, özellikle bölgemizde yapılanları kast ediyorum, şunu bunu karalamaya, acıların ajitasyonunu yapmaya, sürecin içinde olanlara karşı güvensizlik ilan etmeye, şehitler üzerinde kendini pazarlamaya, salt konuşmak için konuşmaya, fikri ve önerisi olmadığı halde toplantıların atmosferini zehirlemeye yeltenen insanları görüyoruz ve onlara söylüyoruz; sizler otuz yıldır bunu şiddetle yaptınız ama hala somut bir şeyler ortalıkta görünmüyor. Öyle değil mi? Şimdi aynı yöntemleri bu süreçte de öne çıkarmak, her şeyden evvel akıl karı değildir. Eğer bundan sonra fikirlerimizle ve aklımızla iş yapacaksak, kötü alışkanlıklardan, Kürt’ün Kürt’e ajitasyonundan ve kaliteli boş konuşmalardan vazgeçmek gerekiyor.

Kötü alışkanlıklardan vazgeçmeyenler bu yeni sürece katkı sunmaları pek olanaklı olmayacaktır. Kendi iç barışını sağlayamayan insanlar nasıl daha büyük bir barışa imza atabilirler ki? Kendi insanlarının hak ve özgürlüklerini önemsemeyen bir mantalite, nasıl evrensel haklardan söz edebilir ki? Hırsızlıkları, yolsuzlukları, rüşvetçiliği savunan bir anlayış ve siyaset ne kadar adil bir hukuk ve siyasete örnek olabilir ki? O nedenle herkesin konumunu yeniden gözden geçirmesi gerekiyor, Kürtlerin haklı davasında insanlarımızın yeni donanımlar kazanması gerekiyor. Çağdaş olmamız gerekiyor. Bütün Kürt insanlarının bu çorbada bir tuzu olması gerekiyor. Kürtler her şeyden önce kendi kendileriyle barışmayı öğrensinler, barış ve demokrasi kültürünü içselleştirsinler, ondan sonra da Kürt olarak hepimizi ilgilendiren büyük projelere birlikte imza atalım! Doğru olan budur bence.

Yorum Yaz