matesis
dedas

Alan Teorisi, Kürt Sorunu ve ‘Particilik’

Alan Teorisi, Kürt Sorunu ve ‘Particilik’
Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu, 1960’lı yıllarda Fransa’nın sömürgesi olan Cezayir’de (1958-1960) yaptığı çalışmalarla Alan Teorisi’ni kendi tezi olan Düşünümsellik ya da Dönüşümsellik (Reflexivity) Sosyolojisi kapsamında geliştirerek toplumsal ve ulusal sorunların çözümü için uygun bir reçete hazırladı. Hiç kuşku yok ki bu reçete ile Bourdieu, sosyoloji tarihine adını kalın çizgilerle yazdırmıştır. Bourdieu’nün düşünümsel (reflexive) sosyolojisinin önemli özelliklerinden birisi yapı ve eyleyici arasındaki diyalektik sürece odaklanması ve bu odaklanma sürecinde araştırmacının kendisine de incelenen nesnenin/olgunun bir parçasıymış gibi bakmasını öğütlemesidir. Araştırmacı bu sayede incelediği nesnenin/olgunun hangi tarihsel şartlar altında ve hangi karşılıklı etkilerle içinde bulunduğu duruma ulaştığını görebilecek ve kendisinin de hangi noktadan olaya yaklaştığını kendi tarihsel, kültürel ve toplumsal arka planını hesaba katarak rahatlıkla görebilecektir. Yapılan araştırmanın sonuçlarının sıhhati açısından bu geri dönüşlü süreç önemli bir metodolojik açılım sağlamaktadır. Bourdieu, alan teorisini ve kavramlarını oyun metaforu ile açıklamakta ve bu kapsamda temellendirmektedir. Alan dediği yer sürecin işlendiği yer olarak açıklanmaktadır. Başka bir deyişle bir alan, içinde bulunan bütün olgulara (özne ve nesne) kendi doğrularını dayatan bir ilişkiler bütünüdür, manyetik bir alan gibi tüm olguları kendi ağırlık merkezi etrafında toplar. Alan, sosyal ilişkiler üzerinde yürütülen rekabetin gerçekleştiği sistemin adı ve yapılandırılmış bir boşluk olarak hem belirleyen hem de belirlenen bir konumdadır. Eğer bir savaş alanı benzetmesi yapacak olursak, savaşa katılan herkes ilgili alanın iktidar yetkesine sahip olma ve alandaki hiyerarşiyi düzenleme gücünü elde etmek ister. İşte alan bu mücadelenin yapıldığı savaş meydanı gibidir. Sürecin özneleri alanda illüsio diye tabir edildiği çıkarlara sahiptir. Öte yandan sürecin işlenmeye değer bulunması için sorgulanmaması gereken doxsalar yani kurallar vardır. Süreçte yer alan her öznenin elinde bazı kozlar vardır ki Bourdieu bunu sermaye kavramı ile karşılar. Doxa, belirli bir dünya görüşüne işaret etmektedir. Ancak bu dünya görüşü egemen olanların dünya görüşüdür ve kendisini evrensel bir dünya görüşüymüş gibi sunmaktadır. Doxa pratik bir bilgi türüne göndermede bulunur ve doxa vasıtasıyla “pek çok şeyi bilmeden kabul ederiz ve bu ideoloji dediğimiz şeydir.” Üç tip sermayeden söz edilir. Bunlardan ilki ekonomik sermaye (maddi kaynaklar), ikincisi Kültürel sermaye yani eğitim yoluyla edinilmiş olan kültürel kodlar, üçüncüsü ise toplumsal sermaye, bu da toplumsal ilişkiler ağına karşılık gelmektedir. Önem durumuna göre, bu sermaye tiplerinin pratiğe yansıması veya toplamı olarak oluşuyor ki bunun sonucunda simgesel sermaye denen başka bir sermaye biçimi ortaya çıkar. Pierre Bourdieu alan teorisini toplumsal olaylara da uyarlamıştır. Politik mücadelenin geçtiği yer alan olarak tanımlanmıştır. Bireyler ya da mücadelenin politik aktörleri ellerindeki sermaye ile sorgulanmasını yapmadıkları doxalarla (kurallar) süreç sonucunda elde edecekleri çıkarlar (İllusio) doğrultusunda kendilerini sonuca götürecek bazı yollara zamanla tanıdık olmaya başlarlar. Nasıl sonuca gidileceğine sahip olunan bu davranış kalıpları karşılaşılan durumlar karşısında bireylerin ortak bir yatkınlılar bütünü oluşturmasına yol açar. Bourdieu bu yatkınlıklar bütününe habitus adını verir. Habitus, hem bireyi şekillendiren hem de bireyce şekillendirilen karşılıklı bir durumdur. Birey habitusu sayesinde farklı ihtimaller karşısında çözüm üretme yeteneği kazanır. Habitus, hem bireysel tarihle hem de aile ve sınıf üzerinden gelişen kolektif bir tarih ve bunların deneyimleriyle el ele yürür. Bütün bunlar dönüşümsellik ya da düşünümsellik sürecinin döngüsünde meydana gelmektedir. Bu bağlamda Bourdieu’nun sosyolojisi tamamlanış bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bourdie’nun teorisinde yer verdiği kavramsal araçlarından biri de simgesel şiddettir. Simgesel şiddet, Bourdieu tarafından nedeni ve varlığı açık bir sekilde belli olmayan –ve gücünü de bu özelliğinden alan- egemen/tabi ilişkilerinin simgesel boyutunu açıklamak üzere kullanılan bir kavramdır. Sermaye kavramını ekonomik boyutunu göz ardı etmeden geniş bağlamda düşünerek alt adlandırmalarla kullanan Bourdieu, şiddet olgusunun da benzer şekilde açık, fiziksel boyutunun ötesinde –ve kimi zaman çok daha etkili bir biçimde- simgesel boyutta islediğine dikkat çekmektedir. Simgesel şiddet iki biçimde ortaya çıkar ki bu, simgesel şiddeti uygulayanlar ile simgesel şiddete maruz kalanlardır. Simgesel şiddetin en önemli özelliği, Bourdieu tarafından fiziksel şiddete yer verilmemesi durumudur. Sembolik şiddetin etkilerinden birisi de, iktidarın karizmaya, bir sihre, bir cazibeye dönüştürülmesidir Bourdieu, bir sömürge olan Cezayir’de yaşadığı deneyimler ışığında bu teorisini geliştirmiştir. Bu bağlamda Cezayir örneğinden hareketle teori sosyoloji tarihinde genel geçer bir özellik kazanmıştır. Daha doğrusu böylesi teoriler toplumsal sorunları hem anlamada hem de toplumsal sorunların çözümünde kullanılabilir. Nitekim Marksizm de bir teori olarak toplumların, ulusların sorunlarını anlamak ve bunlara çözüm geliştirme bağlamında kullanılmıştır. Elbette her toplumun kendine has sorunları vardır, başka bir ifadeyle toplumsal sorunlar özgün ve ayrıksı özelikler taşırlar. Süreçte politik özne olarak çalışanlar bu gibi özelikleri tespit ederler ve buna göre teoriyi özel şartlara adapte ederler. Alan teorisi ışığında Kürt sorununa bakıldığında Kürt toplumsal sorunların geçtiği yer Kürdistan coğrafyasıdır. Açık bir ifadeyle Bourdieu terminolojisinde Kürdistan alana karşılık gelmektedir. Bu bağlamda Kürt Ulusal habitusundan söz etmek mümkündür. Ulusallık olgusu eğitim, kültür, sanat, din, dil, medya ve kadın hakları alanlarında bir realitedir. Bu bağlamda bir çok araştırmacı Kürt ulusal habitusundan söz etmektedir. Modern zamanlarda Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi (Wadie Jwaideh 1999 İletişim ), Kürt Ulusal hareketi (Christ Kutshera Avesta 2001), Milliyetçilik ve Dil ( Amir Hassanpour Avesta) gibi araştırmalar Kürt Ulusal habitusu üzerinde yapılmıştır. Ayrıca Molla Mustafa Barzani önderliğinde yürütülen hareket, araştırmacılar tarafından ulusal karakter bağlamında değerlendirilmiştir. Bu süreçte Barzani, Kürt ulusal ordusunun çekirdeğini oluşturacak Pêşmerge kavramını geliştirmiştir. Diğer bir nokta da Kürt ulusallığı çerçevesinde cisimleşen başkent kavramıdır. Kürtler başkent olarak kuzeyde Amed, güneyde ise Hewlêr’i gönüllere kazandırmıştır. Daha öncesi var Kürt ulusal habitusun. Ulusal değerler ve arayış aslında Ehmedê xanî ile başlamaktadır. Ondan sonra genel anlamda teorik bazda ulusal habitus Kürt edebiyatında şekillenmiştir, denebilir. Somu ifadesi ise Kürt şairlerinde görülmektedir. Öte yandan alanı salt coğrafik anlamda değerlendirmiyoruz. Bu coğrafyada Kürt toplumunun ulusal ve toplumsal kurtuluşu adına mücadeleci konumundaki Kürt bireyleri yola çıkmışlardır. Hiç kuşku yok ki bu bireyler mücadele süreci sonucunda elde edecekleri illusioları yani çıkarları düşünmektedir. Siyaseten ve sosyal anlamda bu böyledir. Öncelikle onlar için önemli olan Kürt toplumunun genel çıkarlarıdır. Toplumun çıkarları kapsamında elde edecekleri bireysel çıkarlar da bir alt küme olarak ortaya çıkacaktır. Örneğin bireysel anlamda müreffeh bir yaşam, özgür bir birey gibi olgularda kendi bireysel çıkarlarını görebilir. Birey bu sürece girerken sorgulamadan kabul ettikleri doxalar (kurallar) vardır ki mücadele ortamında örgütün belirlemiş olduğu siyasi ve ideolojik kurallara denk gelmektedir. Birey bu gibi kuralları sorgulamaktan men edilmiştir. Bu kurallar daha çok onun için talimat ve emir niteliğindedir. Kürt bireyi burada ideolojik ve politik habitusunu oluşturmaktadır aynı zamanda. Daha açık bir ifadeyle birey hem politik ortamı ve değerlerini şekillendiriyor hem de birey bu değerler tarafından şekillendiriliyor. Bu anlamda birey hem özne hem nesne olabiliyor. Bilimsel tartışmanın olmadığı bu süreçte sonuçta bir lider kültü de oluşabilmektedir. Süreç ekonomik, toplumsal ve kültürel sermaye denilen kozlarla işler bu kozlar siyasi bireyi/bireyleri muktedir kılar. Örgütsel süreçte bu sermaye tiplerini politik yapılanmalar oluşturmaktadır. Hedefe varmak için maddi kaynaklar elzemdir. Bunun yanında toplumsal zeminde taban bulabilmek için sosyal ilişkiler ağını geliştirip bu ağa siyasi ve ideolojik bir nitelik kazandırmak örgütsel özneler hayati bir önem taşımaktadır. Sosyal tabanı daha da geliştirmek ve bunu kalıcı hale getirmek için siyasi ve ideolojik yapıya uygun kültürel kodlar olgusunu geliştirme faaliyetlerini de göz ardı etmez aktörler. Mesela siyasi ve ideolojik gerçeğine paralel olarak kendi müziğini oluşturma, tiyatrosunu geliştirme bu kapsamda folklorik sürece hız kazandırma, kendine özgü medya dilini kullanma belli başlı kültürel kodlar olarak değerlendirilebilir. Kürtlerde simgesel şiddetin boy verdiği alanlar partilerin örgütlendiği alanlardır. Buradan simgesel şiddet olgusu gelişerek toplumda ve bireyde beyinlerde, düşünme ve algılama süreçlerinde, zihinsel yapılarda yer edinir. Bu şekilde bireyin ve toplumun örgütler karşısında riayeti, örgütlerin ise simgesel şiddet aracılığıyla hegemonyası söz konusu olur. Devletler ve örgütlerin en çok uyguladığı şiddetlerin başında simgesel şiddet gelmektedir. Bu şiddet sayesinde adı geçen kurumların caydırıcı olma özelliği varoluşsal bir hal alır. Bu çerçeveden bakıldığında günümüzde Kürt toplumu adına siyaset yapan KDP, PKK, YNK, PYD gibi partilerin örgütlenme alanlarında kendilerine has geliştirdikleri değerleri vardır. Bir zamanlar bölgesel ölçekte örgütlenen ve dar alanlarda faaliyetler gösteren bu yapılar, günümüzde mücadelelerini geliştirerek (alan büyüterek) bölgesel sınırların dışına çıkmayı başarmışlardır. Aynı zamanda örgütlü organizasyonlarını daha da büyüterek bir üst statüya taşımışlardır. Buna bağlı olarak partisel illusiolarını da büyütmüş, toplumsal bir nitelik kazandırmıştır. Daha önce particilik doxalarına bağlı olan bu yapılar artık devletsel doxaları düşünmeye başlamışlardır. Kürt toplumunda gelişen ulusal birlik talepleri ve devlet olma arzusu, Kürt partilerinin illusiolarını, doxalarını alt-üst etmiştir. Simgesel şiddet kavramının özellikleri kapsamında bakıldığında Kürt partileri, Kürt toplumu nezdinde karizma, sihir ve cazibeye dönüştürmüş kendi çaplarında iktidarlarını yaratmıştır. Bu noktadan bakıldığında KDP ve PKK’yi görmek imkanı vardır. Son olarak Kobani’nin düşmemesi için Kürdistan’ın güneyinden gelerek kuzeyinden geçen pêşmergeleri halkın onları bağrına basması, kucaklaması ve buna bağlı olarak ortaya konulan dayanışma manzarası particilik illüsyoları ağır bir darbe almıştır. Bir anlamda Kürt halkı partilere şu mesajı vermiştir: Particilik ve ideoloji doxaları buraya kadar. Bundan sonrası ulusal birlik ve devletleşme. Gelinen noktada particiliğe dayanan ve ideoloji odaklı Kürt siyaseti tıkanma yaşamaktadır. Yeni siyasi açılımlara, yeni teorilere gereksinim vardır. Aslında dünyada genel anlamda ezilen, sömürülen toplumların kurtuluşları için yeni soluklar üretilememektedir. Bu anlamda genel bir tıkanmadan söz edilebilir ve bunun yansıması Kürdistan’da da yaşanmaktadır. Adeta bütün insanlık değerleri devletçilik anlayışının insafına terk edilmiştir. Hükümetler, sosyal devlet anlayışı kapsamında kırıntı tabir edilebilecek bir reform yapmakla yetinmektedir. Sorunlarının radikal çözümleri ertelemeci bir anlayışla ötelenmektedir hep. Hal böyle olunca sorunlar giderek büyümekte ve çözümsüzlük derinleşmektedir. Bunun yansımasını ve sonuçlarını doğal olarak Türkiye’de ve Kürdistan’da da yaşamaktayız. Basit bir anlatımla, çözüm sürecinde yaşanan tıkanıklıklar bile bu süreçten ayrı düşünülemez. Çıkış yolu ise klasik müzakere anlayışı bir kenara atılmalı, yeni parametrelerin yer aldığı bu coğrafyaya özgü bir müzakere anlayışının geliştirilmesi dayanılmaz bir gerekliliktir. Yararlanılan Kaynaklar: Cihat Özsoy, Pierre Bourdieu Sosyolojisi ve Simgesel Şiddet, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara 2009 Erman Yüce, Simgesel Seçkinler ve Habitus: Hürriyet Gazetesi’nde Köşe Yazarlığı, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara 2007 H. Bahadır Türk, Türkiye’de Ulus-Devlet Formasyonunun Ortaya Çıkış Sürecini Habitus Kavramı Üzerinden Okumak, Çankaya Üniversitesi, Ankara Pierre Bourdieu COGİTO Özel sayısı 76 Bu yazının hazırlanmasında katkısı olan Değerli Ağabeyim Mehmet Nuh Erkan’a teşekkür ediyorum.

Yorum Yaz