tatlidede

Artan Olayların…

Artan Olayların…

Son bir aya bakıldığında bile terör olayları o kadar artmış ki tek tek adlarını bile saymakta güçlük çekiyor insanlar. O nedenle genel anlamda “artan terör olayları” deniliyor hem medyada hem toplumun dilindi. Gaziantep’te düğüne ve Cizre’de Çevik Kuvvet binasına yapılan saldırılar akla ilk gelenler. Kızıltepe’de Devlet Hastanesinin önünde patlatılan yüklü miktardaki patlayıcının yol açtığı sonuçlar ya da keza Elazığ’da Emniyet Müdürlüğünün binasına yapılan saldırı gündemden düştü bile.

Olayların seyrine bakıldığında bir artış söz konusu. Ancak bu gibi olayların meydana getirdiği sonuçlar topluma zara vermekten başka bir şey ifade edemez. STK’ların yaptıkları açıklamalara bakıldığında bu olaylar halkın derin bir nefretiyle karşılanmaktadır.

Sivil yaşam alanlarında patlatılan bombalar bölgede Kürtlerin tepkisine ve üzüntüsüne neden olmaktadır. Sözgelimi Kızıltepe Devlet Hastanesi önünde yapılan saldırı sonucunda sivil ölümlerde olduğu gibi. PKK, eylemi üstlendikten sonra bu çizgiye sempati duyan insanların üzüntülerine ve tepkilerine şahit olduk her ne kadar tepkilerini basın aracılığıyla kamuoyu ile paylaşmasalar bile.

Peki ya asker ve polis ölümleri PKK’ye bir fayda getiriyor mu? Gözlemlediğimiz kadarıyla Hayır. Asker ve polis aileleri devlete ve hükümete her anda bağlılıklarını ve “teröre” olan nefretlerini dile getiriyorlar. Bunu asker ve polislerin cenaze törenlerinde net bir şekilde görmekteyiz. Halkla devletin arası bu gibi ölümlerle açılacağı beklentisi, boş bir beklenti. Daha açık bir ifadeyle, Türk halkı ile devleti giderek kenetlenmektedir.

Öyle ise ne yapmak gerekir? Bunun için çeşitli seçenekler üretmek gerekiyor. Elbette bu anlamdaki üretim siyaset kurumuna düşüyor.

1-PKK yöneticileri, siyaset de yaptıklarını ifade ediyorlar. O halde birinci derecede siyaseten seçenek üretmek onlara düşüyor. “Yaşasın Halkların Kardeşliği” deniliyor ama halkın çocukları olan asker ve polise saldırılar düzenleniyor. Halkın, bu bağlamda PKK’ye olan güveni kalır mı? Bu gibi yöntemleri sorgulamak gerekmiyor mu?

2-Sivil siyaset yapan HDP de bulunduğu konumu sorgulamalı. Zira “demokratik Ulus” projesiyle Türk halkından 7 Haziran seçimlerinde önemli oranda oy alan bir parti. Hendek sürecinin başlamasıyla beraber yaşananlarla ilgili Türk halkının fikri hiç soruldu mu? Acaba Türk halkı, hendekli-özyönetime olumlu bakıyor mu? Bu gibi sorular çoğaltılabilir. Kanaatima göre, HDP bugün bile konumunu sorgulasa ve rolünü oynarsa şu anki süreç başaşağı dönebilir. Örneğin HDP’nin hükümete “Silah kimin elindeyse onunla müzakere et” tutumu yanlış. Sorunun çözümü için halk HDP’ye oy verdi PKK’ye değil ve bu anlamda çözüm gücü HDP olmalı.

3-CHP ve MHP , muhalefet partileri olarak devleti, hükümeti demokrasi ve Kürt sorunu konusunda köstekleyici değil teşvik edici bir misyon üstlenirse önemli bir mesafe katedilir, diye düşünüyoruz. İki yıl süren çözüm süreci boyunca muhalefet partilerinin tıkayıcı tutumlarını gördü kamuoyu. Özellikle Kürt sorunu konusunda hükümetin çabalarını “vatan bölünür” ve “başarılar AK Partiye yazılır” gibi kaygılarla karşıladı muhalefet. Dolayısıyla bu anlamda muhalefetin demokrasinin içselleşitirilmesi konusunda görevlerini yapmadılar.

4-Bütün bu şartlar oluştuktan sonra hükümete baskı yapılmalı, Kürt sorunu başta olmak üzere toplumu ilgilendiren ve çözüm bekleyen bütün sorunların çözümü için stk’lar, aydınlar herkes seferber olmalıdır. Buna rağmen hükümet adım atmasa halk bunu görecek ve seçimlerde gereğini yapacak.

Başka bir ifadeyle sandık ve seçmene inanmak gerekiyor. Demokrasinin esası sandık-seçmen ikilisi değil midir?

Bütün bunların gerçekleşmesi için silahların devreden çıkarılması, terk edilmesi ve sivil siyaset alanına dönülmesi gerekmektedir.

Saygıyla…

Yorum Yaz