tatlidede

Baharın Başlangıcı ve Yeryüzünün Dirilişi

Baharın Başlangıcı ve Yeryüzünün Dirilişi

Müslümanların yılda iki bayramı var. Ramazan ve Kurban Bayramı… Bugünlerde yeni elbiselerimizi giyer, güzel kokular sürünür, camilerde toplanır, bayram namazını kılarak bayramlaşırız. Şeker tadı vardır dillerimizde, gözlerde parlaklık ve sevinç parıltısı vardır. İnsanlar her yönden hazırlanmıştır bayrama. Bu bizim bayramımızdır.

Bir de tabiatın bayramı vardır, bahar mevsiminde. Bu günü insanlar Nevruz diye isimlendirmişler. Yine bahar geldi, yine süslenmiş tabiat, yapraklarıyla, rengârenk çiçekleri ile… Her tarafta bayram var, şenlik var. Bugün düğün var. Bugün Nevruz, bugün bayram, bugün seyran günü. 

Bakın, bakın şu çiçekler, güller! Her bir şey kendisine has özel kokularını sürünmüşler, ne güzel de kokuyorlar. Ne kadar cezp edici! Aşık olmamak elde mi? 

Beyaza bürünmüş ağaçlar, gelinliklerini giymişler, tomurcuk açmışlar. Görüyor musunuz halay çekişlerini? Ne de güzel dans ediyorlar, yapraklar, otlar; rüzgârın o tiz sesi eşliğinde. Hep beraber zikrediyorlar, tesbih ediyorlar, hamd ediyorlar. Duyuyor musunuz “Sübhanellah, Maşallah, Allahu Ekber” deyişlerini kendi lisanları ile? Bu kulaklar ile duyamazsınız. Dikkatle, tefekkürle bakın fark edeceksiniz, duyacaksınız zikir halkasında otlar sallanırken hu hu seslerini.

Ne müthiş bir manzara, ne muthiş bir tören. Bütün bir tabiat coşmuş. Yoksa bugün büyük tören mi var? Büyük geçiş ve selamlama! Herkes bayrağını kaldırmış, sallıyor. Bayraktaki amblemde “la ilahe illallah” yazısı. Nede güzel nakşedilmiş. Dillerinde “ben rabbimin askeriyim, semina ve etena” diye başlayan nakaratlar. 

Sahnede tabiat, protokolde insanlar var. Ve insanlar sahnenin cazibesine dayanamayıp sahneye inip tabiatla el ele veriyor, onlara eşlik ediyor. Bağda bahçede belleyerek toprağı. Ekerek bir ağacı…

Seyre doyum olmayan bu manzara karşısında ben de kutluyorum bayramlarını “nevruz piroz be, bayramınız, baharınız, kutlu olsun.” Tabiatın bayramına katılıyorum, dağı bağı gezerek. Beraber şarkılarımızı söylüyoruz. Hiç olur mu o süslenen ve kokulanan çiçeği koklamamak, ilgisiz kalmak. Ayıp değil mi bu güzellere pas vermemek. Onlara “Maşallah, çok güzelsiniz, çok güzel yaratılmışsınız.” Diyorum. Onlarda seviniyorlar bu mukabeleme. Ve sahiplerine/rablerine yöneliyorum “ne güzel yaratmışsın. Güzel olan ancak güzelleri yaratabilir. Demek sen daha da güzelsin./ suhanellah! Tebarekellahu ehsenul Xalikin” diyorum. 

Aman Allah’ım! Hiç fark edememişim. Bu coşku, bu bayram, bunca gösteri onları yaratan Rab benim şerefime sergilemiş bu geçit törenini… Bir an utanıyorum fark edemediğime. Ve minnet altında kalıyorum. Geç de olsa mahcup bir eda ile. “Spas/hamd sanadır” Diyerek teşekkür ediyorum. Ve spasımın onu nasıl sevindirdiğini, razı ettiğini hissediyorum kalbimde. Bende ayrı bir seviniyorum ruhumun derinliklerine kadar. Canlandırıyor beni bu bayram, bu sevinç, tebrik ve spaslar.

Ya Rabbi sen ne büyüksün. Daha beş ay önce bunlar sekeratta/sonbaharda sararmışlardı. Kış mezarlığına defnedilmişti yapraklar ve otlar. Kurumuştu ağaçlar, ruhsuz, cansız bedenleriyle.

Dönüş/diriliş başladı kışın ardından. Bismillah diyerek çekirdekler çatladı. Zerre miskal incir çekirdeği çatlattı kayayı. Allah’ım! Nasıl yaptı bunu, bu küçücük cüssesiyle. Dikkatle bakıyorum. Fark ediyorum ağzında sihirli bir cümle… Anlamaya çalışıyorum. Duydum, duydum ne dediğini. “Açıl kaya, açıl rabbin olan Allahın adıyla/bismillah” dediğini. Kaya, toprak ne varsa açılıyor o çekirdeğe. Her bir şey bu ismi duymasıyla saygıyla dinliyor, başüstüne diyor ve yollar açılıyor. 

Ve bir göz kırpma, anladın mı dercesine. Meğerki bunlar hepsi bir mesajmış bana. “Tabiatı öldükten sonra nasıl dirilttim ise sizi de öldükten sonra dirilteceğim”

Anladım ya Rab! bu protokolde oturtulmamın sebebini. Anladım mesajını. Kâinat kitabının bana seslenişini. Toprak, ağaç ve dağlarda yazdığın şifreleri, mesajları. Hepsini çözemedim elbette. İstiyorum ve merak ediyorum o kainat kitabının yazısını okumayı ve o şifreleri çözmeyi.

Anlıyorum Nevruz yeryüzünün dirilişidir, o destanın hakikaten sahnelenmesidir. Ve üstadımın nasihatlerini hatırlıyorum. “Bahar faslında zeminin dar sahifesinde hatasız yüz bin kitabı birbiri içinde yazan bir kalem-i kudret gözümüz önünde yorulmadan işliyor.”

“Tabiat bir san’at-ı İlâhiyedir, sâni olmaz.

Bir kitab-ı Rabbânîdir, kâtip olmaz.

Bir nakıştır, nakkaş olamaz.

Bir defterdir, defterdar olmaz.

Bir kanundur, kudret olmaz.

Bir mistardır, masdar olmaz.

Bir kabildir, münfail olur, fâil olmaz.

Bir nizamdır, nâzım olamaz.

Bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri’ olamaz.”

Evet Nevruz bu anlamda Bir Bahar Bayramıdır, baharın başlangıcıdır. Kudretin tecellisidir.

O da ne! büyük bir gürültü! Savaş alanına döndü meydan. Seyirciler kaçışıyor, Molotoflar, kavgalar… 

Tabiat üzülüyor “beni izlemiyorlar bu bayram gününde” diye, kendisine hakaret kabul ediyor bunu. Zira anlıyor kendisinin suiistimal edildiğini. Kendi ismi zikredilerek, bahane edilerek yapılıyor bunlar. Hayıflanıyor insanların idraksizliğine.

İmanımın sayesinde bunları seyrediyor ve duyuyorum. İmanım bir ara bana yönelip “kimi, yaratılanın cazibesine kapılarak onu kutsar, hatta kimi ilah edinir. Marifet o günde, tabiatta değil yaratanda” diyerek bilgeliğini konuşturdu her zamanki gibi. Ben de “Ne güzel arkadaşsın, afallamalarıma, sapalarıma karşı hep istikamet oldun.” Diyerek bir ricada bulundum. “Ne olur yaşadığım müddet sakın beni yalnız bırakma, e mi?” 


Selahattin YILMAZ

Yeşilli Müftüsü

Yorum Yaz