matesis
dedas

Batılılaşma Temayülü -II-

Batılılaşma Temayülü -II-

Bir önceki yazımda (Batılılaşma Temayülü -I-) batılılaştırılan vesayetçi zümreyle, gelenek, görenek ve inançlarını kısmen muhafaza edebilmiş muhafazakâr kesimin mücadelesinden bahsetmiştim. Bu yazıda, koltuğunu kaptıranların sakınılması nefse ağır gelen yaşam tarzlarının, koltuğun yeni sahipleri yani muhafazakâr elitler tarafından nasıl benimsendiğinden bahsedeceğim.

Aklınıza ilk olarak “başörtüsü” diye diye tesettürü bayanların sadece başlarını örtmeleri halini alan ağır makyajlı yeni nesil, sokakta erkek arkadaşlarıyla el ele dolaşan tesettürlü genç kızlar, İslam âleminin sorunlarına kayıtsız kalan müslümanlar, dünya derdine düşmüş, kitabı ve sünneti hayatının hiçbir evresine yansıtamamış kimseler gelebilir. Haksız da değilsiniz. Lakin bu,  medyanın ve vesayetçi zihniyetin, toplumun ekonomik olarak alt sınıflarına karşı bir başarısıydı. Kur’an-ı Kerim ve dini kitaplar insanların ellerinden toplatıldı. Ötede beride herhangi bir kitabı unutma ihtimaline karşın alfabeler değiştirildi. Bir de kitapların ezberlenme riskine karşı hacılar, hocalar infaz edildi. Demem o ki devrim, kitabı ve sünneti devirmeye çalışılarak yapıldı.

Bu yazıda değinmek istediğim ise, elit bir zümrenin elindeki kitabı kaybetmeden, bilinçsiz bir istekle nasıl yozlaştığıdır. Batı taklitçisi vesayetçilere karşı kazanılan zafer, müslümanların kafasını o kadar bulandırdı ki, yollarını şaşırmalarına yol açtı. Anlayacağınız islami(!) burjuvazi sadece sermayeyi ele geçirmekle kalmadı aynı zamanda nefsine yenik düşerek vesayetçi zümrenin hayat tarzını da benimsedi. Yani seksen yıldır yapılmak istenip yapılamayanı, müslümanlar kendi içlerinde başarmaya başladı.

Daha önce batı taklitçisi elit kesmin halkın içine girmediğinden, derdine ortak olmadığından ve bu yüzden de halkı anlayamamalarından yakınanlar, gücü ele geçirdiklerinde yedi yıldızlı otellerde tatil yapmaya, pahalı elbiseler giymeye (artık bir sektör durumuna geldi), çocuklarına ultra lüks arabalar satın almaya başladı. Böylelikle çocuklarının halkı küçümsemeye, dini gereklilikleri yozlaştırmaya, toplumdan uzaklaşmalarına gidecek yola zemin hazırladılar. Ne de olsa bu kardeşlerimiz bir dönem kendilerini ‘müslüman’, sonra ‘muhafazakâr’, şimdi de ‘liberal-demokrat’ olarak tanımlıyor. (Bir sonraki durak merak konusu!)

1800’lerin son çeyreğinde İngiltere başbakanlığı yapmış Willliam Gladstone’un meşhur bir lafı vardır: "Kuran-ı Kerim yok edilmedikçe Avrupa'ya barış gelmeyecek". Kendilerine iyi bir haberimiz var. Kur’anı yok etme çalışmalarına gerek kalmadı çünkü zaten ümmet-i Muhammed’in büyük bir çoğunluğunun Kur’ana ayıracak vakti de kalmadı. Sonuç olarak, inandığınız gibi yaşamadığımız için, yaşadığınız gibi inanmaya başlamanın yakın olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

Yorumlar

Image
Z.İ.
28.05.2012 / 16:45

Ben anlamıyorum bir insan nasıl oluyor da müslümanım dedikten sonra bunun yanına liberal, demokrat gibi sıfatlar koyar ve bu durumdan da gurur duyar, sırf birilerine yaranmak için yapılması da ayrı bir sendrom...<br>Bu arada sitenin yöneticilerine M.Sait ÇAKAR'ı sormak istiyorum, uzun zamandır yazısı yok, bayağı alışmıştık...

Yorum Yaz