matesis
dedas

Bezginlik Psikolojisi

Bezginlik Psikolojisi

Hani toplumlarda öyle dönemler vardır ki insan bir şey yapmak istemez. Sadece olayları seyir eder... Ona göre her şey anlamsızlaşmıştır, her değerin içi boşalmıştır, gemisini kurtaran kaptan da bu arada zengin oluvermiştir! Böylesi insanlar toplumsal olaylarda değil sadece kendilerini ilgilendiren konularda aktif olmaya çalışıyorlar. Kendi çıkarları dışındaki toplumsal konularla pek fazla ilgilenmezler. Böyle yapanlar da, kesinlikle toplumsal olaylara hep bireysel çıkar mantığıyla yaklaşırlar.

Onlara göre her şey bireysel çıkardır, gerisi boştur…

Hep bireysel çıkarlardan söz ederler bunlar ama toplumsal çıkarlar diye bir şeyden habersizdirler. Ya da biliyorlar ama bilmezlikte ısrar ediyorlar. Çünkü bu onların bireysel hesaplarına gelmiyor.

Şunun altını bir kere çizelim; herkes bireysel çıkarını savunur. Bu normaldir. Ama bu bireysel çıkarlar hak ve hukuka dayanmıyorsa, ahlakî değerleri hiçe sayıyorsa, emek hırsızlığı yapıyorsa, başkasının alın teri üzerinde yükseliyorsa, nepotizm yapıyorsa, bireysel çıkarları yolsuzluk ve rantla eş değer olarak görülüyorsa, o zaman toplum çürümüşlüğe doğru hızlı adımlarla ilerliyor demektir… 

Böylesi toplumsal durumlarda insan toplumsal bir varlık olarak geri çekilmeyi bir alternatif olarak önüne koyabilir. Hatta aktivite meydanını başıboşlara, yeteneksizlere, beceriksizlere bırakmayı da tercih edebilir. O zaman cahil olan bilgili geçinir, bir baltaya sap olamamışlar her şeyi ben yaparım der, yeteneksiz olan kendisini bulunmaz Hint kumaşı olarak piyasaya sürer, senin değerlerini, mücadeleni, emeğini sana satmaya çalışırlar…
Böyle insanların gözü kendisinden başka hiç kimseyi görmez.  Toplumda varsa yoksa kendi bireysel çıkarları vardır.

Kendisi toplumsal-genel çıkarlar için pek fazla bir şey yapmaz ama bir şeyler yapanları da beğenmez. Kimsenin duymadığı, kuytu mekânlarda kahramanlık naraları atar. Zamanı gelince kaçmasını çok iyi becerir ama başkalarını şurada burada kaçkın olarak adlandırır! Korkaklara, cesaretin ne anlaman geldiğini ballandıra ballandıra anlatmaya çalışır. Kendisinde hiç olmayan temel değerleri hep başkasından ister. Toplumla ilgili hiçbir ciddi fikri, düşüncesi yoktur, herkesi de böyle zanneder.

Ne söylerseniz, hangi tarafta duruyorsanız, kiminle arkadaş oluyorsanız pek önemli değildir. Yeter ki işinizi yürütün, rant değirmenine su gelsin, siz de her ortama uyum sağlayın, bireysel çıkarlarınızı koruyun ve koku aldığınızda türlü fırıldaklar çevirerek herkesle dost olmaya çalışın.

Dönemin adamı olun…

Yeter ki sizler kişisel çıkarlarınızı ne pahasına olursa olsun koruyun. Bu her şeyden önce sizin asli görevinizdir, varlık sebebinizdir. Her şeyden önemli olan odur çünkü sizler için… Dün egemenlerden yanaydınız bugün kolaylıkla kendinizi başka biçimlerde piyasaya sürüyorsunuz. Dün düzen partilerinin kırıntılarıyla şeref duyuyordunuz, bugün ise mangalda kül bırakmıyorsunuz. Bir yanınız kurulu düzenle yürüyor diğer yanınız muhalif olarak geçiniyor.

Ama şunu kesinlikle bilmemiz gerekiyor; Nusaybin’de artık herkes herkesi biliyor, kimlerin hangi haltları işlediğini bilmeyen, duymayan da kalmamıştır. Sağır Sultan bile Nusaybin’de dönen olaylardan haberi var.

Sizin için dün dündü, bugün bugündür… Ama onurlu insanlar için, dürüst insanlar için, ilkeli insanlar için bu böyle basit olamaz…

Hiç kimse işlediği suçlardan, çevirdiği pis çarklardan, girdiği karanlık ilişkilerden kurtulacağını zannetmesin. Çünkü toplum vicdani keskin bir kılıç gibidir, zamanı geldiğinde görevlerini mükemmel bir biçimde uygular. Bu konuda da kimsenin şüphesi olmasın…
Ben bu gibi tavırlar üzerinde fikir sorgulaması yaparken, aklıma hemen Yazar Aziz Nesin’in Zübük adlı edebi eseri geldi. Bu eserdeki tipleme sadece edebiyat dünyasında yoktur zaten, tersine bu tipleme canlı olarak her toplumlarda vardı.

Hele hele bizim gibi toplumlarda bu tipler bolca vardı…

Nusaybin de bu insanların adı Ali, Veli olabilirdi ama tavırları itibariyle bunlar Zübükzadeliğe iyi bir örnek oluşturuyorlar. Yani aslına bakarsanız son dönemlerde Nusaybin de zübükzadeler her alana köklerini salmışlar. Gün onların günüdür. Sol gösterip sağ vuruyorlar. Bu artık açık olarak tüm netliğiyle ortaya çıkmıştır. Hepimiz şunu biliyoruz ki, nasıl da olsa, hangi motiflerle de yapılsa, bu zübükzadelerin etrafında bazı insanlar da olacaktır! Bu da normaldir.

Çünkü bütün bireysel çıkar ilişkileri böyle yürüyorlar.

Bilindiği gibi zübükzade tavır, bir yandan bireysel çıkarları, diğer yandan cehaletin, manipülasyonun, vizyonsuzluğun propagandasını öne çıkarıyor… Bu uğurda tüm maddi ve manevi değerleri istismar ediyor… Topluma bezginlik psikolojisi yaymaya çalışıyor ki, kendi rant çarkını ve pisliklerini kolaylıkla insanlara kabul ettirsin…

Padişahım sen yaşa!..

Peki, bizler bu zübükzade anlayışıyla nasıl demokratik, eşitlikçi, kültürlü ve katılımcı bir toplum kurabiliriz ki? Bu bir kere mümkün müdür?!

Ben eski bir Nusaybinli olarak bu durumu gördüğümde, gerçekten üzülüyorum. Eskiden Nusaybin insani böyle değildi, kendi toplumsal değerlerine cesaretle sahip çıkardı. Haklıya haklı, haksıza da haksız diyebilme cesareti vardı.

Ama şimdi?

Nusaybin’i bu duruma getiren koşulları, siyasi, toplumsal, demografik, hatta yerel nedenleri kavramaya çalışırken, kendimizi yeterince sorgulamadığımızı görüyorum. Bizler eleştiriyi sevmiyoruz, eleştiriyi hemen düşmanlık olarak niteliyoruz, kim ne söylerse ona inanıyoruz. Rüzgâr nereden eserse, yüzümüzü oraya çeviriyoruz. Hatalarımızdan artık ders çıkarmıyoruz, gördüklerimizi artık görmek istemiyoruz, gözlerimizi artık kapatıyoruz. Kendi içimizdeki yozlaşmaya, çeteleşmeye, haksızlıklara karşı da direnmiyoruz…

Neden bu bezginlik psikolojisi?

Peki, insanlarımız kendi pratiklerini doğru dürüst sorgulamadan nasıl gerçekleri bulacaklar ki? Kendi pratiklerini sorgulamayanlar doğruları, güzellikleri nasıl bulabilirler ki?
Durum böyle olunca, ortada bir bezginlik, bir sorumsuzluk, bir bıkkınlık, bir korku, bir vizyonsuzluk, bir nemelazımcılık kültürü gelişiyor. Bu kesinlikle hayra alamet değildir.
Her onurlu insan bu gidişe karşı samimi olarak net bir tavır koymalıdır ve bu bağlamda eleştiri kültürünü de içimize sindirebilmeliyiz. Çünkü eleştiri düşmanlık değildir.
Aksi durumda bizleri aydınlık bir gelecek beklemiyor…

 

Yorum Yaz