matesis
dedas

Bir Ayrılık Hikayesi...

Bir Ayrılık Hikayesi...

Ayrılık ve beraberlik teması günlük yaşamda hep konuşulurlar. İnce bir biçimde bu tema sosyal hayatımızda hep işleniyor. Hayatın her alanına ayrılık ve beraberlik teması inplanta edilmiştir. Şarkılar da bile, sanatçılar ayrılsakta beraberiz diyorlar değil mi? Ayrılık olmasaydı diyorlar!Ama bal gibi de ayrılıklar oluyormuş! Beraberlik üzerine de şarkılar söylenmiş, edebi eserler kaleme alınmış, filmler yapılmış…
Genellikle ayrılık teması olumsuz olarak algılanır, beraberlikte olumlu olarak kabul edilir. Halbuki bu algılama biçimi hiçbir zaman hayatın tüm ayrıntılı gerçeklerini yansıtmıyor. Şu bir gerçektir; Somut koşullara göre ayrılık olumlu da olabilir, özgürleştirici de olabilir, bireysel ve sosyal özelliklerin gelişmesine de katkı yapabilir.
Aynı temelde beraberlikte olumsuz olabilir, köleleştirici olabilir, boğucu olabilir. Kısacası bu bağlamda mutlak, tüm tarihi ve toplumsal koşulların üstünde biçimlenen ideolojik bir üstyapi mevcut değildir.  Söz konusu olan  tema siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, etnik, ailesel vs gibi her alanda önümüze çıkar. O nedenle de konuya somut ve tarihi yaklaşmamız gerekiyor.
Fakat tartışmalar şu ana kadar daha çok soyut temenniler ve bilinçaltı değerler etrafına yorumlanıyorlar. Yani ayrılık ve beraberlik somut koşulların somut tahliline dayanmıyor, bu davranış önceden kabul edilmiş şablonlar çerçevesinde algılanmaya çalışılıyor.
Asıl yanlış da buradadır…
Mesela Ortadoğudaki Kürt sorunu hep önceden kabul edilmiş şablonlar çerçevesinde algılanmaya çalışılıyor. Konuya somut olarak yaklaşmak bir tabudur. Soyut bağlamda herkes kendine göre çözüm üretiyor ama bu varolan dertlere derman olamıyor. Tartışmalar olumsuz özellikler üzerine bina ediliyor. Mesela ayrılık ve beraberliğin tüm koşulları samimi olarak tartışılmıyorlar…
Hem coğrafyamızda hem de dünyanın başka cografyalarında benzer konular nasıl çözülmüş, ayrılık ya da beraberlik neleri getirmiş, neleri götürmüş, neye mal olmuş, bu konuda somut tartışmalara tanıklık yapılmıyor.
Bu konuya egemen olan değerler korku siyaseti olarak, ceza siyaseti olarak, tehdit siyaseti olarak,yasak siyaseti, sürgün siyaseti olarak karşımıza çıkıyorlar.
Saydığım nedenlerden dolayı konu enine boyuna zaten tartışılmamıştır…
Bu bağlamda elimizde dünya gündemini bir zamanlar meşgul eden bir ayrılık hikayesi var. Hikaye Norveç ile İsveç arasında meydana gelmiştir. İki kardeş halk iki kardeş ülke. Söz konusu olan bu iki halk dini ve etnik açıdan birbirine çok yakındırlar. Dilleri arasındaki fark çok küçüktür. Ya da hemen hemen aralarında hiç fark yoktur diyebiliriz…
Uzun yıllar Skandinav Yarımadasında bu iki halk beraber ve birlikte yaşamışlar. Bir zamanlar Vikingler olarak dünyaya korku ve dehşet saçmışlar. Başka ülkeleri yağmalamışlar, işgal etmişler, ilhak etmişler. Bunu da birlikte ve beraber başarmışlar…
Bu arada çok zaman geçmiş ve yıl 1905 olmuştur. Tarihi ve toplumsal koşullar artık değişmiştir. Birlik ve beraberliğin temelini oluşturan yapı taşları yerli yerinde oynamaya başlamışlar. Birlik ve beraberliği sorgulayanların sayısı hergün artmıştır.
Karşılıklı ithamlar başlamıştır…
Daha önce beraber olan bu iki komşu ve kardeş halk arasında bir ayrılık rüzgarı esmeye başlamıştır. Büyük kardeş rolünde olan İsveç kardeşlik görevlerini savsaklamaya başlamış ve Norveç halkını ihmal etmiştir.
Çok gariptir; her iki halkın egemenleri bir türlü konuyu tam olarak anlamak istememişlerdi… Herkes ötekini suçlamaya başlamıştı. Herkes bildiğini okumuştur. Kimse bu konuda ezberini bozmak istememiştir. Birbirlerinin argümanlarını anlama yerine hakaretlerle, tehditlerle konular geçiştirilmeye çalışılmıştır…
Ayrılık konusunda bu zamanda Norveç’e destek verenler sadece İsveç’in Sosyaldemokratları oldular. Yani zamanın işçi ve sosyalist haraketi.
Evet, evet Sosyaldemokratlar ve işçiler!
Bu arada Büyük İsveç hayalini savunan egemen kesimler, Norveç’i silah zoruyla almak istiyorlardı. Daha önce bölgesel bir güç olan İsveç’in elinde kala kala bir Norveç kalmıştı. Bunu da İsveçli egemen kesimler kesinlikle kaybetmek istemiyorlardı. Hatta bazı İsveçli egemen kesimler; Norveçlilerle İsveççe konuşmanın zamanı gelmiştir diye havalara da girdiler. Yani bu aslında açık bir tehditti, savaşa davetti ama çılgınlık teorileri hiçbir zaman tutmadı, aklı selim galip geldi…
1905 yıllında yapılan bir referandumla bu iki halk siyasi birliklerine son noktayı koydular. 1905 yılında yapılan bu referandumla birlikte Norveç bağımsız bir devlet oldu…
Söz konusu dönemlerde İsveçliler arasında en fazla eleştirilenler İsveçli Sosyaldemokratlar oldular. Çünkü İsveçli Sosyaldemokratlar Norveç halkına hep destek verdiler, onların ayrılma hakkını sonuna kadar savundular. Tehditlere boyun eğmediler. Çünkü ayrılma ya da beraber olma bir hak olarak kabul ediliyordu. O nedenle ayrılık ya da beraberlik gönüllü bir temelde olmalıydı…
Dönemin Sosyaldemokrat lideri, en çok sözü edilen milletvekili sıfatını taşıyan Hjalmar Branting İsveçli egemenler tarafında hep tehdit ediliyordu. Branting’in susturulması gerektiğini, Branting’in Norveçlilerden rüşvet aldığını, hain olduğuna dair bir sürü fantastik görüş ileri sürüyorlardı.
Ama tehdit ve korku siyaseti prim yapmadı…
Bu bağlamda Hjalmar Branting’in tarihe malolmuş sözleri var. “Yazılar ve Konuşmalar” adlı yapıtında şöyle diyor Branting “Biz sosyalistler şunu iyi biliyoruz ki, birgün gelecek ve tüm uluslar birbirleriyle kaynaşacaklar. O zamanda halkları uluslara bölmenin bir anlamı kalmayacaktır. Fakat bizler daha o düzeye henüz gelmedik. Bizler hala tüm halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olmalarını ve onların bağımsız yaşamalarını savunmakla sorumluyuz. Böylesi bir talep, eğer bizim İsveç Kralının çıkarlarına ters düşşe bile, bu yine yapılmalıdır.”
“Norveç halkına karşı kullanılacak her kurşun, İsveç’teki tüm kural ve düzenlemeleri rafa kaldıracaktır. Kardeş bir halka karşı kullanılacak olan tüfekler kendi ülkemizde de güvensizlik yaratacalardır.”
Merak ediyorum; Ortadoğudaki hangi Sosyaldemokrat ya da sosyalist parti açık yüreklilikle ve amasız olarak Kürtler konusunda bu cümlelerin altına imzasını atabilir? Hangi aydın Kürtler konusunda bunu korkmadan ve ince hesaplar yapmadan yukarıdaki görüşlerin altına imzasını koyabilir?
Ya da beraberlik konusunda kimler şimdiye kadar ilkeli bir siyaset izlediler?
Coğrafyamızda ilkeli siyaset yapmak zordur değil mi?
İşte tam da bu nedenlerden dolayı coğrafyamızda ilkeli siyaset yapmak gerekiyor!

Yorum Yaz