matesis
dedas

Boya Küpü

Boya Küpü

Uzun bir süredir yazı yazma arzumu bastıran zihin dağınıklığımdan  kurtulur kurtulmaz   bir  şeyler paylaşmanın yararlı olacağını düşündüm. Evet Zihinler karışıyor, aileler karışıyor, cemaatler karışıyor, mahalleler karışıyor, şehirler karışıyor,  komşular karışıyor, ve dünya karışıyor. Peki, kim karıştırıyor? Bunu en güzel hatıratlarımda saklı bulunan şu temsili hikâye ile anlatmaya çalışacağım. Bir çakalın hikâyesi bu.

”Günün birinde bir çakal boyacı küpüne düşmüş. Küpün içinde biraz kaldıktan sonra postu boyanmış olarak küpten çıkmış. Küpten çıktığında, derisinin ve tüylerinin boyandığını görmüş. Boyalı tüyleri güneş vurdukça parlak bir renk almış çakal tüylerini böyle rengârenk görünce aklı başından gitmiş. Hemen diğer çakalların yanına koşmuş ve arz-ı endam yapmış. Çakallar onu böyle görünce şöyle demişler: "Ey çakal nedir sendeki bu hal?.."

 "Bu rengarenk tüyler, bu sonsuz neşe sana nereden geldi?.. Böylesine gururlanıp kibirlenmenin sebebi nedir?.." Çakallardan biri öne çıktı: "Ey dost!.. Sen hile mi yapıyorsun?.. Yoksa sen manevî bir mükafata kavuşup Salihlerden biri mi oldun?.. Bence böyle boyanarak meydana çıkıp boş laflar ederek kendini göstermen, bizleri kandırmak için hilekârlıktır. Manevî zevkler Enbiya ve Evliya gibi Allah dostlarına mahsustur. Utanmazlık da hilekârlara mahsustur. Senin gibiler, bizim gibi saf kişilerden iltifat görmek için gelirler bizim de çok hoşsunuz, Salih kimselerdensiniz dememizi mi bekliyorsunuz.

Hâlbuki sen hiç de hoş olmayan kimsesin." Bu sözleri duyan çakal, konuşan çakalın yanına gelerek ve kulağına fısıldayarak: "Bak şu renklerime!.. Kimin benim rengimde bir postu var. Görüyorsun ki tıpkı bir gül bahçesi gibi güzel bir hale gelmişim. Böylesine güzel renkler taşıyorum. Bana karşı gelme, çabuk karşımda eğil, secde(boyun eğ) et!.." Sonra bütün çakallara seslendi: "Ey çakallar!.. Aklınızı başınıza toplayın, sakın bana çakal demeyin. Bu güzelliklerin bir çakalda bulunması mümkün mü?.." Bu sözleri duyan diğer çakallar etrafına toplandılar. Biri: "Efendimiz, size ne dememizi istersiniz?.." dedi. Boyalı çakal gururla: "Bana erkek tavus kuşu deyin" dedi.

Hemen biri ordan  sordu: "Peki ama tavuslar gül bahçelerinde cilveler yapar, nazlı nazlı dolaşırlar. Sen de öyle cilve yaparak dolaşabilir misin?.." "Hayır!.." "Peki tavuslar gibi ötebilir misin?.." "Hayır!.."

Söylenenleri duyduktan sonra çakallar hemen o boyalı çakal üstüne yürümüşler. "Ey sahtekâr!.." diye bağırmışlar. "O halde sen tavus değilsin. Boşuna bizi kandırmaya çalışma. Tavusun renk renk olan tüyleri kökten asaletten gelir. Sen geçici renklerinle nasıl olur da tavus olduğunu iddia edersin."diyerek gerçeği haykırmışlardır.  İlk bakışta gerçeğe yakın ve bire bir günümüzde olup bitenlerle örtüşen bir örnek  desem mübalağa etmiş olmam.Çünkü günümüzde bunca  insan kalabalığının içinde bir çoğumuzun şahit olduğu insanlık dışı tavır ve davranışlarla,insan görünümlü ama insanlıktan çıkmış insancıklar nasıl yorumlanabilir ki.? 

Bulunduğu makamı, dini değerleri veya almış olduğu eğitim kariyerini maske gibi kullanarak, bu marifetin arkasına sığınan ve arka planda tam tersi iş çevirmeye çalışan, arkasında zannettiği güçle krallık yapmaya çalışan, millete hizmetkar görünümlü emanete emin poz verebilen insanlara ne demeli.?  Bu tabloların teşekkülünde elbet büyük şeytanlar (siyonist ) zihniyetlilerin  dünya üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmek için imkanlarındaki güçlerini kullanarak önlerinde duran hak ve hakikatı  haykıranlar karşı kullanacakları  kimseleri  boyalı küplerde renklendirerek  hakimiyetlerine ve iktidarlarına bağlılık yemini ettiriyorlar eğer  başkaldıracak olursa  hemen susturuluyor. Daha dün gibiydi unutmadık. Tunus’ta bir pazar yerinde infial ettirilen olay ile başlayarak ve akabinde tüm bölgede bahar havası estirilmeye çalışılar atmosferin neticesi ki acı, gözyaşı hüzün ve öfke…

 Peki baharlar (!) başladı ne diye, insanların hayatlarında rahatlığın, konforlu yaşamın ve adaletin tesisi için yani adaletli  bir yaşama kavuşma ümidi  “demokrasi” !..

Peki nasıl?  Adalet için karşıt görüşlü başka bir Müslüman’ı döverek, söverek, öldürerek mi? Başka bir Müslüman’ın ırzına-arzına eylem olsun, protesto olsun,  diye kırarak, yakarak, insanları maddi kayba uğratarak mı? Olanlar oldu, yapılanlar yapıldı ama şu unutulmamalı kişinin özgürlüğü yanı başındaki kimsenin özgürlüğünde gizlidir. Yoksa boyalı küplerde gizli olan hileleri haykırmadan yanı başımızda bulunan ve beraber yaşamı sürdürdüğümüz bütün yaratılanları, yaratandan ötürü hoş görmeden… asla!

Sonuç olarak  kainatın  iftihar  tablosu efendimizin  buyurduğu  gibi “"Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez." (Buhari, Edeb 29; ) "hadisi en güzel  beyandır.


                                                                                                                              


 

Yorum Yaz