tatlidede

Bu Kadim Tarihi Hissetmekten Vazgeçmeyelim

Yaşadığınız kentin caddesini sokağını, meydanını parkını adımlayıp içinde gezinmenin sadece zaruri ihtiyaçların giderilmesine yönelik olduğu zamanların, en acımasızı olanı pandemi dönemindeyiz.
Bu Kadim Tarihi Hissetmekten Vazgeçmeyelim

Birbirimizin gözüne sevecenlikle bakıp içten bir gülümsemeyi, yüzümüzün yarısından fazlasını kaplayan maskelerin insafına bıraktık.

Sarılıp kalp atışlarımızı hissettiğimiz arkadaşlıkları, olası bir hapşırmanın hastalık bulaşır mı şüpheciliğine terk ettik.

Her tür dezenfektanın zararlarını düşünmeden dokunma duygumuzu yok eden hijyen söylemi eşliğinde, paranoya derecesinde içselleştirdiğimiz korkularımızın cenderesinde lime lime olduk.

Geçtim evimizi, bir odanın sınırlarına hapsettiğimiz yaşamımızı sadece var olma güdümüzün parmaklıklı kafesinin ardında,

İçinde bulunduğumuz şehrin havasını dahi soluyamaz olduk.

Kadim geçmişini tarihi mirasının dokusu ile tamamlayan bu kenti, günlük bulaş sayısına terk etmeden.

Tarım ve tarıma dayalı ürünlerde Mezopotamya ovasının ana sütü gibi bereketli doğurganlığıyla başı çeken vericiliğini, pozitif olarak adlandırdığımız testlerin, negatif düşüncelerinin esaretine bırakmadan.

Komşu ülkelerle sınırdaş olan coğrafyası ve toprağına hayat veren güneşiyle, korku pompalayan bir virüse düşman olan o güneşle buluşmaktan çekinmeden.

Kale eteklerine konuşlanmış mimarisi ve doğanın farklı meziyetlerini yuva yapmış güzellikleriyle, yoğun bakımdaki hasta sayısının rakamsal verilerindeki korku psikolojisine girmeden.

Ulu Camiden yükselen ezan sesinin, yukarıda Zinciriye, aşağıda ise Kasımiye Medresesine akseden sedasının yüreklere işleyen Yaradan lafzının himayesinde.

Gerçeğinde, hakikatinde anlamını yitirdiği, şimdiki zamanın kendi kahramanı olarak gördüğümüz bedenimizi, maneviyatın ölümü yeni bir olguymuş gibi algılayan dünyasına esir etmeyelim.

Zınnar bağlarının sessiz dinginliğini.

Bakırkıre ve civarının huzur esintisini.

Savur bahçelerinin tomurcuklanan ağaç hışırtısını.

Midyat da baharı kuşanmış olan yağmur suyu kokusunu.

Kızıltepe, Derik, Mazıdağı ve Nusaybin de havaya, suya ve toprağa düşen cemreyi.

Pandemiyi ruhumuza işleyen müzik notalarının üzüntü hüzün ve özlem içeren minör aralıklarına değil.

İnsan olmanın yaşama sevinciyle buluşturan sevinç, zafer ve mutluluk içeren majör aralıklarına bırakalım.

Elbette ki tedbirleri alalım...

Bizi biz yapan parçacıklarımızın titreşimlerini, yaşamın su gibi akıp, en ince çatlaklardan bile olsa sızan ve kendine yol açan muhteşemliğini, göz ardı etmeyelim.

Hastalık ve salgın korkusunun dehşet sepetinde kendimize yer açmak yerine;

Günlük koşturmacaların sebepsiz sayılacak sıradan mutluluklarını, içimize çekmekten kendimizi alıkoymayalım.

Kader denen olgu büyük olasılıkla belki bazen elimizde, belki değilse de,

Mardin’imizin kendine özgü güzelliklerini,

Sükun ve tarih dolu havasının oksijen yoğunluğu eşliğinde,

Büyük bir Ahenkle,

Yani anlayacağınız bir birine zıt gibi görünen kuvvetlerin dengeli bütünleşmesinde,

Arayıp yaşamaktan,

Vazgeçmeyelim…

Editör: Fırat Ensari

Yorum Yaz