matesis
dedas

Bu ülkede "Türk Sorunu" var!

Bu ülkede "Türk Sorunu" var!

Uzun zamandır TV izlemiyordum. Özellikle haber bültenlerinden kaçıyorum. Zira biliyorum ki ülkenin bu tarafındaki medya halkın beynine öfke ve kin tohumları ekiyor. Bayram vesilesiyle eve gelen giden misafire de  TV’yi kapat diyemedim, mecburen miğdeme kramplar gire gire haber bültenlerini izledim. Bir örnek verecek olursam, 1 Eylül günü bööyük bir kanalın haber bültenini izliyoruz. Arka arkaya birkaç defa Kürtlere saldırın cinsinden haberler yayınlandı. Hakkari’de, Van’da 1 Eylül barış gününde yapılan “barış” gösterilerini öyle bir anlattılar ki, sanki Van ve Hakkari’deki herkes elinde silah önüne gelen herkesi öldürüyor, ne yapsın polisimizde onlara gününü gösteriyor tarzındaydı. Ardından Bursa’da 1 Eylül barış gününde “Savaşa hayır, Barış olsun” diyen insanları sanki Bursa’daki dükkanları yağmalayıp, mazbut Türk halkına saldırmış gibi haber sunuldu. Aynen şöyle dendi haberde: “1 Eylül barış gününde, güya barış isteyen gurup ellerinde yasadışı pankartı açınca çevredeki duyarlı halkta toplanıp şehitler ölmez vatan bölünmez sloganlarıyla karşılık verdi.”

Bu örnekleri uzatmama gerek yok çoğumuz savaşı bir yerde medyanın körüklediğini biliyoruz. Benim demek istediğim o dur ki, aslında bu ülkede “Kürt sorunun” dan ziyade bir “Türk sorunu” var. İnsanlar eğitim sistemiyle, TV lerle, gazetelerle, filmlerle, dizilerle iyice milliyetçileştirilip, vatan millet sevgisi adı altında kandırılarak,  Türk olmayan dışındakileri düşman görme paranoyasıyla çağdaşlaştırılıyor.

Kürt sorunu vardır diyen Başbakan, Kürt sorunu yok, Kürt kardeşlerimin sorunu var diyerek, sanırım açılan TRT şeş kanalıyla sorunun halledildiğini düşünüyor. Öyle ki bir aydır fazlasıyla hırçınlaşıp, yeniden sırtını sıvazlayanlarla birlikte savaş nidaları atmaya başladı. Üç ay kadar evvel barışa dair umutluyken şimdi oklar tümden savaş yönünü göstermeye başladı. Dağlar bombalanarak mı düzelecek her şey, yıllardır bu yapılmıyor mu zaten. Birbirimize olan öfkemizi kabartıp düşmanlık beslemekten ve onca gencimizin toprağa karışmasından başka neye vesile oldu. Bombalamalar sonrası birde, şu kadar ölü şu kadar yarılı diye rakam vermeleri yok mu, senin ölün benim ölüm kıyaslamasıyla ayyuka çıkan ölü seviciliği miğdemi bulandrıyor. Son Kandil bombalamasında bir çok köy bombalandı, boşaltıldı ve ikisi çocuk sivil öldürüldü. Peki bunu kim bildi, bu taraftaki Türk halk hiç bilmedi söyleyeyim. Çünkü o kişiler sınırdan yasadışı yollardan kaçarken öldürüldü, dağ başında köy felanda olmazdı zaten. Hatta kullarımla şahit oldum, Başbakan nasıl oluyor da kendi ülkesinde askerler öldürülürken Somaliye yardıma gidiyor gibi laflar edildi. Haa birde gene niye arttı bu asker ölümleri nidası yükseldi. Oysaki TSK savaşı hiç bitirmedi, Güneydoğuda genç çocukların ölümü oluyordu yine. Ama Türk halkı bunu doğal görüyordu. İşte bu noktada demek istiyorum ki ülkede halledilmesi gereken bir “Türk sorunu” var. Kendisini severek takip ettiğim Hocam dediğim sosyolog Adnan Fırat son yazısı “Kürt sorunu yoktur, Türk sorunu vardır”* başlıklı yazısında bunu çok güzel ifade etmiş.

“Egemenin aklı egemenin gözüne muhtaçtır. Egemenin aklı egemenin gör dediğini görür, görme dediğini de görmez. Egemenin aklı doğası gereği egemenliği tesis etmeye, meşru kılmaya, sağlamaya yarar.

Egemenlik altına alınmak istenen akıl ise, egemenin gör dediğini görmemek, görme dediğini görmek ile sağlanan bir akıldır. Egemen aklın inkar ve imha etmek istediği bir akıldır.”

Bu tanımlamadan sonra Adnan Fırat Kürt Sorunu tanımlamasını şöyle ifade ediyor:

Kürt Sorunu”: Bu ifade bütünüyle egemen akla aittir. Türk egemen aklının Kürtleri sorun olarak görmesinin sebebi de, Kürt aklının, Türk egemen aklına meydan okuyan niteliğidir. Ve ama bu meydan okuma, iki eşit ve farklı gücün objektif şartlar üzerinden meydan okuması değil, egemen olana karşı egemen olmayanın, sömürgeciye karşı sömürgenin meydan okumasıdır. İnkara karşı inkarın inkarıdır.”

Benimde anlatmak istediğim  “Türk sorunu” nu kendine has üslubu ve kelimeleriyle muhteşem bir şekilde özetliyor:

“Kürt toplumunun kendini “sorun” olarak kabul etmesi varsayılamaz zaten. Kürtlerin böyle bir sorunu yoktur.

Eğer illa bir sorundan bahsedilecekse de bu sorun “Türk sorunu”dur. Çünkü Kürtleri egemenlik hakkını gasp etmek sureti ile Kürtlerin üzerinde tahakküm kuran Türklerdir.  Bugün “Kürt sorunu” olarak tanıtlanan şey esas itibariyle sömürgeci Türk egemenlik anlayışının kaynaklık ettiği bir sorundur. Evet ortada bir sorun vardır ve ama bu sorun, Kürtlerden değil, Kürtlerin egemenlik hakkını gasp edenlerden kaynaklanmaktadır. “

Türk Halkı da Kürtlerin kardeş değil, kendileri gibi bu ülkenin bir parçası olduğunu, ama bu kendi dilleriyle, kültürleri, gelenek görenekleriyle bir parçası olduklarını kabul edip, Kürt olarak benimsediklerinde inanıyorum ki barışa yaklaşılacaktır. Her fırsatta analar ağlamasın deniliyor ama herkes kendi anasının ağlamamasını istiyor. Oysa ne Kürt annesi, ne Türk annesi ağlasın, ne gerilla, ne asker ölsün dendiğinde dillerde zikredilen söylem anlam kazanacaktır. Benim canımı en çok yakan bir durumu da burada söylemeden geçemeyeceğim, “müslümanım” diyen ve o şekilde yaşamını idrak eden insanların bile konu Kürtler olduğunda azılı milliyetçi kesilmesidir.

Şiddet olayları arttığı şu günlerde diye başlayan söylemler tek taraflı bir bakış gösteriyor bana göre. Çünkü Kürtlere karşı şiddet her daim zati devam ediyor. Üniversitelerde, yurtlarda, batıdaki çalıştıkları işyerlerinde hatta yolcu otobüsünde bile. Geçen aylarda bir yolcu otobüsünde iki yolcu aralarında Kürtçe konuştu diye indirilmedi mi?

Şiddet olaylarının tekrar başlaması:” Türkiye’de, güvenlik güçleri can kaybı yaşadığı zaman dönen retorik “şiddetin tekrar başladığı” yönünde olur. Geçen Mart ve Nisan aylarında, tek taraflı eylemsizlik sürecinde 50’den fazla militan öldürüldü ama o süreçte Türkiye’de “şiddet” yoktu ve olağan, normal haller yaşanıyordu!

Kürt çocukları ve gençleri mütemadiyen devletin şiddetine uğramaktadır. Sadece reaksiyon oluştuğunda “şiddet tekrar başladı” denilir”

Yazıma Adnan Hoca’nın Türk soruna ilişkin çözümüne yönelik cümlesiyle bitiriyorum ve bende onun söylemlerini destekliyorum.

“Kürt sorununun Çözümü”: Olmayan bir sorunun çözümünden de bahsedilemez. Değişmesi gereken şey, Türklerin egemenlik anlayışıdır. Çözülmesi, değiştirilmesi, hal yoluna konulması, eleştirilmesi gereken anlayış Türk’ün siyasal anlayışıdır.

*Adnan Fırat’ın bahsettiğim yazısının tamamını www.mezopotamyahaber.net adresinden okuyabilirsiniz.

Yorum Yaz