matesis
dedas

Çözüm Derken, Çözümsüzlüğe Saplanmak!..

Çözüm Derken, Çözümsüzlüğe Saplanmak!..

ÇÖZÜM DERKEN, ÇÖZÜMSÜZLÜĞE SAPLANMAK!..

 Kürt sorunu bir tek eğilime bırakılmayacak kadar büyük ve önemli bir sorundur. Kürt sorununun çözümünde, her eğilimden Kürtlerin sürece aktif katılımını sağlamak gerekiyor. Bunun için tüm demokratik yollar açılmalı ve çözüm yolunda herkes, her şeyi açıkça ve korkusuzca konuşabilmelidir.

 Hükümet, sorunu savsaklayıp, çözümden yana gevşek davrandıkça, PKK’ ye bahane sunmakta ve eylemlerini tırmandırdıklarında da, Kürtler için bir anlam ifade etmesini sağlamaktadır. Yani hükümet, çözümsüzlüğün bir parçası olduğunu kabul görecek bir pozisyon ortaya çıkartmaktadır.

 Oysa, Ortadoğu’daki hızlı gelişen sürece paralel olarak, hükümet de, bu soruna çözüm yolunda hızlı davranıp seri adımlar atması gerekiyor ve bu niyetinde de ciddi olduğunu göstermelidir; o zaman da, PKK eylemlerini tırmandırırsa, Kürtler nezdinde anlamsızlaşır ve onlara soğuk bakılacaktır. Bu durumda PKK; ya eylemlerini hızlandırıp Kürt halkından izole olmayı göze alır, tükenişe gider veya Kürt sorunu’ nun çözüm sürecinin duyarlı bir parçası olarak, yumuşayarak sürece katılacaktır. Barışçıl çözümün yolu da, böyle açılabilecektir.

 Ancak görünen odur ki, hükümet de, PKK de, dünya ve bölgenin dengelerini doğru okumuş görünmüyorlar; çözümden yana bir pratik sergilemiyorlar; çözümün barışçıl dilini değil, savaşçı dilini kullanıyorlar. Bu durum, eşitlik temelinde barışçıl bir birliktelik yerine, ayrılığa ve ayrışmaya giden bir savaşa hizmet sunabilir ancak. Niyetleri bu değilse, eylem ve söylemlerini acilen değiştirmeleri gerekiyor. Onları uyarmak ve çözüm dilini dayatmak adına, halklar ve aydınlar, bu ikazı daha yüksek sesle ve kitlesel olarak dillendirmelidirler.

 Yeni Anayasa’da, “Kürt” vurgusunun olması mutlaka olmalıdır, diye düşünüyorum. Çünkü cumhuriyetin kuruluşundan beri Türk tarafında, Kürt halkına karşı, sürekli onların haklarını yok sayıcı şoven duygular aşılanmış ve aradaki tüm köprüler ve birleştirici değerler neredeyse kaldırılmıştır. Kürt halkının hakları anayasada bulunursa, bu şoven duygular, hem daha hızlı değişebilir ve iki halk, barışçıl bir kaynaşmaya, daha kısa bir zamanda ulaşılabilir. Aralarındaki güvensizlik, yerini hızla bir karşılıklı güvene bırakabilir, diye düşünüyorum.

 “Oslo Görüşmeleri “ süreci tıkandı mı; yoksa yola çıkan tren makas mı değiştiriyor bilemiyoruz. Gerçek niyetler nedir, sağlıklı bir şekilde göremiyoruz. PKK ile görüşen kurum (MİT)temsilcileri, hükümetten habersiz olamayacağına göre; onları, ifadeye çağıran kurumlar da (Adalet ve İçişleri Bakanlıkları şahsında, Savcılar ve polisler de) hükümete bağlı olduğuna göre bir iç çelişki varmış gibi bir hava dışa vurulmuştur.

 Kimi iddialara göre, Polis-Cemaat ve Hükümet-MİT ile Savcılar-Derin Devlet ikilemi noktasında birer tarafmış ve aralarında mücadele varmış gibi, söylem ve dedikodular aldı başını gidiyor. Bundan da kimsenin gocunması gerekmiyor; çünkü belirsizlik ve gizli işler, komplo teorilerini veya afakî yorumları üretmeye sebep olur her zaman. Onun için her şey, şeffaf olmalı ve açıklık içinde olmalıdır ve bu süreç, güven verici bir tarzda yürütülmelidir.

 Görüşme sürecinde, “yeni boyut” ların yanı sıra, Mesut Barzani’den de destek ve yardım istenmesi de, eğer barışçıl bir çözüm istenecekse doğru bir yaklaşım olur. Barzani, Türkler, Araplar ve Farslar için bir dış faktör görülse de, tüm Kürtler için bir iç faktördür ve aynı zamanda çok önemli bir aktördür. Barış ve çözüm yolunda halkların kardeşliği ve selameti için katkı sunabilecek her aktöre ihtiyacımız vardır ve olmalıdır. Mesut Barzani’nin, bütün Kürtlerin yüreğinde saygın bir yeri vardır ve efsanevi Kürt lideri Molla Mustafa Barzani’nin oğlu olmasından dolayı da tüm Kürtler için doğal bir lider konumundadır. Sürece katılması, barışçıl ve diplomatik yolda mutlaka bir etkisi ve yararı olacaktır.

 Elbette ki, silahların susması veya silah bırakışması, bu sürecin en can alıcı yönü ve buna yaklaşım da son derece önemsenmesi gereken bir durumdur. Öz itibariyle nitelikleri ve bağlantıları ne düzeyde olursa olsun, siyasi görünümlü insanların yakalanmaları, hapse atılmaları doğru bir yaklaşım olamaz; çünkü silah bırakması istenenlere, bu yönde adım atmalarını sağlayıcı olabilecek zerre kadar bir güven veremez. Aksine, onları, ürkütür, kitler ve karar veremez duruma iter. Onun için bu yol, yanlış bir yoldur, diye düşünüyorum.

 PKK, KCK, DTP, BDP ortak kitlelere hitap eden illegaliteden legaliteye uzanan yolda, birbirinin aynısı veya benzeyeni olan( ya da bağlaşık) bir siyasal çizgidir. Önemli olan; illegal olanın da, legal ve meşru yolu seçmesi için, doğru bir açılımla, toplumsal ve barışçıl yolu herkese açmayı sağlamaktır. Kavga yerine uyumu; savaş yerine barışı oturtmaktır. Yoksa ayrışma ve kopuşma kaçınılmaz olacak ve birlik, kardeşlik, eşitlik iddiaları suya düşecektir.

 Net olarak görüldüğü üzere, Kürt sorunu, artık Türkiye içi bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bu sorunun tarihsel varlığı, bölgesel olmasının da ötesinde bir uluslar arası sorun olduğu ta başından beri bellidir. Ancak, bugün kendini dayatan bu soruna ÇÖZÜM de, aynı şekilde, içinde aktörleri var olan ülkeleri, dolayısıyla bölgeyi aşan bir uluslar arası dayatma olarak gündeme oturmuştur. Kimse, bu duruma kör ve sağır kalamaz. Kimsenin böyle bir lüksü de olamaz.

 Federal Irak’taki Federal Kürdistan, diğer parçalara karşı duyarsız kalamaz. Suriye’deki Kürdistan’a da müdahil bir aktör olmak zorundadır; yoksa dünyadaki bütün Kürtlerce varlık nedeni tartışılır olacaktır. Çünkü Federal Kürdistan, “Güney Kürdistan” olarak, dünyadaki ve diğer parçalardaki bütün Kürtlerden moral ve destek görüyor.

 Suriye’deki “Batı Kürdistan”a da federal bir yapı öngörülüyordur ve sanırım bu durum, dünya aktörlerince de kabul görülebileceğini tahmin etmek zor değildir. Sıra şaşmazsa, sıra İran’daki “Doğu Kürdistan” a gelecek gibi görülüyor. Ve İran’ın, başta nükleer enerji sorunu olmak üzere, Anti-İsrail ve ABD’ye karşı tutumuyla geliştirdiği inatçı gerilimden dolayı, oradaki Kürdistan parçasına belki “Federal” lığın ötesinde bir statü dayatılacak veya verilebilecektir, diye düşünüyorum. Ta ki İran, bir daha güç toplayamasın diye, iyice hedefe konulacaktır.

 İsrail devleti, Arap ve Farslar dışında (Türkleri de dahil edebilirler), Ortadoğu’da başka ve yeni bir aktör (yani Büyük Kürdistan)’ın kurulmasını ciddi olarak düşünüyor olabilir ve buna ABD ve İngiltere de mesafeli kalmayabilir.

 Onun için, Türkiye’deki Kürt sorununu ciddi olarak çözmeyi düşünenlerin, Dünya ve Bölgenin verili durumuna göre, Kürtlere nasıl bir statü verilirse, en az bir zararla çözüm yoluna gidilebilinir, diye çok iyi düşünmesi gerekmektedir.

 Süreç, bize gösteriyor ki, stratejik kader, bölgemizde, ilerideki sürecin sonunda, önümüze iki “Kürdistan” biçimini veya oluşumunu dayatacaktır; ya dört parçanın birleşmesinden oluşturulacak birleşik “Bağımsız Kürdistan” kurulacak veya parçaları birleştirilmiş “Büyük Kürdistan”ı Türkiye ile birleştiren bir “Türk-Kürt Federasyonu” oluşumu kurulacak gibi görülüyor. Hatırlarsanız son oluşum biçimi, rahmetli T.Özal döneminde de dile getirilmiş eskimeyen ve gündemini koruyan bir iddiadır.

 Sonuç olarak, Kürt sorununa çözüm sürecinde, basitten karmaşığa, ama kesintisiz olarak ilerlemek gerekmektedir. Sorunun beklemeğe tahammülü yoktur. Hükümet ve diğer kurumlar, işi boşlamadan, çözümü sürecini aksatmadan, her faktörü ve aktörü öngörerek hızlı davranmak zorundadır. Bir sorunumuz varsa ve biz kendimize dert etmezsek başkası için fırsat olur ve sonra başımıza büyük bir dert olur.

 Demokratik bütün diyalog yollarını kullanmak, kardeşliğe götürecek tüm yolları açmak; özgür, eşit ve uygar bir çözüm yolunda, herkesin, kendisine düşeni en güzel şekilde yapması umuduyla…
 Selam ve sevgiyle kalın.

 M.Nazım Güler
 [email protected]

Yorum Yaz