matesis
dedas

Değerlerimiz II “Özgürlük Peygamberi”

Değerlerimiz II “Özgürlük Peygamberi”

Merhum Abdülcelil Candan hocamızın (mekanı cennet olsun, rabbim gani gani rahmet eylesin) 2010 Mayıs aylarında Kızıltepe ve Nusaybin’de Kutlu Doğum Haftası programı kapsamında vermiş olduğu konferansta “Özgürlük Peygamberi” başlığıyla, Peygamber efendimizin özgrülük için yaptıklarını haziruna telkin etmişti. Malumunuz Nisan ayındayız ve yine bir Kutlu Doğum Haftasındayız. Ben de değerli hocamın o günkü konuşmalarını tekrar dinleyip söylemlerinden esinlenerek bu yazıyı kaleme aldım. Bu vesileyle bir kez daha, o peygamber aşığı ve peygamber varisi değerli alim Abdülcelil Candan hocamızı bu kutlu mevsimde anmış olup kendisine rahmet ve mağfiretler diliyorum.

Peygamberimizin hayatının her zerresinde bizler için çok güzel örnekler mevcuttur. Ama biz işimize gelen yönleri alıp işimize gelmeyen yönlerini ise unutup terk ediyoruz. Tarih boyunca özgürlük kelimesi gündemden düşmeyen yaldızlı kelimelerden biri olmuştur. Özgürlük konusu hiçbir dönemde gündemden düşmemiştir. Özgürlük adına nice savaşlar yapılmış, kanlar dökülmüş, barbarlıklar yapılmış ve masum canlara kıyılmıştır. Geçmişte olduğu gibi bugünde ekseriyet özgürlüğü peygamberler hayatı ile değil farklı kişilerin sloganları ile gündemde tutmaya çalışmaktadır. Bugün bir çok özgürlük savaşçıları! özgürlüğü madde ve beden de aramıştır.

Özgürlük tüm peygamberlerin muştu ve sloganıdır. Unutulmamalıdır ki en büyük özgürlük kalp ve ruhun özgürlüğüdür. Tüm peygamberler olduğu gibi Hz. Muhammed’de özgürlüğe kalpleri özgürleştirmeyle başladı. Kalpleri; şeytan, nefis, sahte ilah ve maddenin esaretinden kurtardı. Zira kalbi hür olmayan kişinin bedeni de hür olmaz. Hür insan, kalp, akıl ve vicdani hür olandır. Esir insan ise, kalp ve vicdani esir olandır.

Hz. Muhammed, özgürlüğü yaşayarak sağladı. Bilal-i Habeşi Hz. Peygamberle tanışmadan önce bir hatırlayalım: dersi siyah, ancak amel ve ruhu beyaz ve pak bir köle idi. Elden ele dolaştırılıyordu, zorbaların ve işkencelerin altında inliyordu. El ve ayakları bağlı, ancak kalp ve ruhu hürdü. Muarızları, Bilal’ın ruhuna hüküm edemiyorlardı. Bilal, zorba ve işkencecilere şunu söylüyordu; “Ey elleri açık, ancak kalp ve ruhları bağlı ve esir zorbalar. Ellerimi, ayaklarımı bağlayabilirsiniz, beni her türlü işkenceye maruz bırakabilirsiniz, ağzımı kapatabilirisiniz, beni esir de edebilirsiniz, ancak kalbimi, ruhumu ve vicdanımı bağlayamazsınız.” Hz. Peygamber Bilal-i Habeşi hürriyetine kavuşturmanın yollarını araştırdı. İnsanları özgürlüğe kavuşturmanın önem ve faziletlerini işledi. Bunun üzerine Hz. Ebubekir, Bilal’ın efendisine! bir miktar ücret ödeyerek Bilal-i Habeşi o zorba ve esir efendisinden! kurtardı. Bilal-i Habeşi birden kendisini hürriyetine sebep olan şahsiyetin statüsüne ulaştı. Bununla yetinmedi, günümüz ifadesi ile protokolde Resulullah’tan sonra yer almaya başladı. Bu da yetmedi, Hz. Peygamber Bilal’e, Kabe’nin üzerine çıkmasını emretti. Hürriyet, eşitlik ve insan değerinin ne olduğunu uygulamalı olarak tüm insanlığa gösterdi. Müminin Kabe’den daha üstün olduğunu ilan etti.  Hz. Peygamber, zenci bir kölenin en mübarek ve kıymetli mekan olan Kabe’ye çıkmasını emretmekle bir inkılap gerçekleştirdi. Ne var ki, bu muazzam ve muhteşem manzara özgürlük, insan ve imanın ne olduğunu bilmeyen köle ruhlu insanları rahatsız etti. Derisi siyah ancak amel ve kalbi bembeyaz bir insanın Kabe’ye çıkmasına tahammül edemeyip, “iyi ki baba ve atalarımız, bu günleri göremeden aramızdan göçtüler” diye mırıldadılar.

Cahiliye insanları, gerçek anlamda özgürlük ve insan olmanın ne olduğunu bilmiyorlardı. Hz. Peygamber, icraat ve uygulamalarıyla özgürlüğün ne olduğunu tüm insanlığa öğretti. Bununla birlikte azatlık köle Zeyd b. Haris’yi özgürlüğüne kavuşturarak akrabalarından birisiyle evlendirdi. General rütbesiyle yakın akrabası Cafer-i Tayyar’ın da bulunduğu Mute Savaşında başkomutan olarak tayin etti. Hz. Peygamber ölüm döşeğinde bile kölelikle mücadele ederek “İman-İslam-kalp-akıl ve vicdan” özgürlüğünün önemine değindi.

Özgürlük yolunda biricik kızının takılarını ortaya koyan zat, Muhammedü’l-Emin’dir. Hz. Fatma’nın elinde altın bilezik görünce şöyle dedi: “Sevgili kızım, elinde altın görüyorum. Altının kadınlara helal olduğunu dünyaya duyuran bizleriz. Ne var ki sevgili kızım, henüz köleliği tamamıyla kaldırabilmiş değiliz. Binaenaleyh, takılarını köleleri özgürleştirme faaliyetlerinde kullansak iyi olmaz mı?” Özgürlük Peygamberinin özgür ruhlu kerimesi böyle bir teklife hayır der miydi? Elbette demezdi ve demedi de. Bileziklerini çıkarıp: “Buyurun babacığım özgürlükte benim de payım olsun” dedi.

Hz. Peygamber; bir tarafta Kureyş’in zengin tacirleri, Yahudi bankacılar, kapitalistler, sömürücüler, tefeciler ve vurguncular, diğer tarafta ise fakirler, köleler ve kadınlar arasında sınıf çatışması görür ve özgürlük için sahabe ile büyük çaba sarf eder. Şirke karşı mücadele ederken, kapitalizme karşı mücadeleyi de ihmal etmemiştir. Hz. Peygamber, kendi toplumunda mevcut olan sosyal adaletsizliğin tesiriyle, bir sosyal reformcu örneği ve özgür kalpli-ruhlu bir hayat sunmaktadır.  

İman olmazsa özgürlük olmaz, tevhit olmazsa özgürlük olmaz. Kurtuluşumuz ve özgürlüğümüz “İman-İslam-Tevhitledir”. Özgürlüğün en büyük savunucusu da “Özgürlük Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’dır.” Peygamber “İman-İslam-Tevhitle” özgürlüğün ne olduğunu tüm dünyaya ilan etmiş oldu. 

Yorum Yaz