matesis
dedas

Değişim iyidir, bir yıl sonra bile olsa!

Değişim iyidir, bir yıl sonra bile olsa!

AK Parti Mardin İl Teşkilatında sonunda beklenen oldu ve bir kan değişikliği gerçekleştirildi.

12 Haziran seçimlerinden hemen sonra yazdığım yazılarda bu değişimin şart olduğunu yazmış birisi olarak yaşanan değişikliğin gerekli olduğunu belirtmek isterim.

Çünkü sabık Başkan Sinanoğlu seçimde başarısız olan bir teşkilatın başında bulunuyordu.

Bir önceki seçime göre, hem de seçmen sayısı artmasına rağmen, hem oy hem de çıkarılan milletvekili sayısında düşüş olduğu için ortada çok açık bir başarısızlık tablosu bulunmaktaydı.

Başarısızlığın olduğu yerde de birilerinin bunun hesabını vermesi gerekirdi.

Ancak aradan geçen yaklaşık bir yıllık süre zarfında bu yönde hiçbir niyet belirtisi göstermeyen Sinanoğlu, sonunda Genel Merkezin tercihiyle devre dışı kaldı.

Başkanlık yaptığı süre zarfında soğuk, halktan kopuk ve diyaloga uzak bir profil çizdi.

İnsani ilişkilerde bir yöneticide olması gereken temel özellikleri sergileyemedi.

Seçim başarısızlığından sonra bir özeleştiri yapma gereği bile duymadı, tam tersine savaş kazanmış komutan edasıyla dolaşmaya devam etti.

Kendisine bundan sonraki hayatından başarılar diliyorum.

Yeni seçilen başkan İbrahim Fide’yi ise hakkında bilgi verecek kadar yakın tanımıyorum.

Ancak aldığım bilgiler ve izlenimler, tabandan gelen ve insani ilişkileri daha sıcak olan bir yönetici profiline sahip olduğunu gösteriyor.

Bu da onun geçen dönem pek rastlanmayan taban-teşkilat yakınlaşmasını daha kolay başarabileceği yönünde ipuçları veriyor.

Kendisini bekleyen zor bir görev var.

Son seçimden başarısızlıkla çıkmış bir teşkilatı devralıyor.

Bölgede AK Parti’li tek belediyeye sahip şehrin iktidar partisi il yöneticisi olarak büyük bir sorumluluk altına girmiş bulunuyor.

Bu yüzden beraber çalışacağı ekibi ve teşkilatı da bu doğrultuda şekillendirmesi gerekiyor.

Gereken atılımın yapılması için sadece başkan değişimi değil teşkilatın büyük bölümünde revizyona ihtiyaç duyulduğu kanaatindeyim.

Diğer türlü, yapılan sadece bir vitrin değişikliği olarak kalacaktır.

Bildiğiniz gibi Mardin’de etkin pek çok sivil toplum kuruluşu ve gruplar var.

İl teşkilatı geçtiğimiz dönemlerde bunlardan sadece birkaçı ile yakınlaşmış, diğerlerini ise genelde dışlamayı tercih etmişti.

Yeni yönetim işte bu noktada tüm bu grupları, kuruluşları, dernekleri, cemaatleri, kanaat önderlerini, dini liderleri  kucaklamalı, bu mekanizmalar ile bir istişare mekanizmasını hayata geçirmelidir.

Hatta iktidar partisinin teşkilatı olarak, başta BDP olmak üzere şehirdeki diğer siyasi yapılanmalara da uzak durmamalı, eksikliği hissedilen diyalog mekanizmasını devreye koymalıdır.

Üstelik yeni seçilen başkan, bunları hiç kimsenin kendisi üzerinde tahakküm kurmasına izin vermeden yaparsa başarısı daha da anlamlı olacaktır.

Sayın İbrahim Fide’nin şahsında yeni seçilen yönetimi kutluyor, görevlerinde başarılı olmalarını diliyorum.

Gururumuz bir kez daha kırıldı

Futbolla ilgili bugüne kadar sadece bir kez yazdım.

Bu ikincisi.

İlki 3 Temmuz’da başlayan şike soruşturmasından sonra idi.

Bu kez adeta diken üstünde geçirdiğimiz bir sezonun ardından yazıyorum.

Aykut Hoca’nın deyimiyle “her maça boynunda iple çıkan bir idam mahkûmu gibi” çıktı Fenerbahçe.

Ve sezonun iki finalini oynayan tek takım oldu.

İlk finali Galatasaray karşısında kaybetti.

Öncelikle Galatasaray’ı şampiyonluğu nedeniyle kutlarım.

Sezon genelinde oynadıkları oyun açısından bakıldığından en çok hak eden takımdı.

Zaten normal sezonu da açık ara lider tamamlamışlardı.

Ancak Süper Final sürecini iyi götüremediler.

Fenerbahçe’nin 5 puan kaybettiği süreçte kendi sahalarında hiç maç kazanamadan şampiyon oldular.

Ancak son maçtan sonra yaptıkları ise en basit ifadeyle provokasyondan başka bir şey değildi.

Ortamın nasıl gerildiğini göre göre “biz kupayı burada alırız, almazsak gitmeyiz” diye tutturmaları başka türlü izah edilemez.

Elbette çıkan olayları meşru görmek, bahaneler arkasına saklanmak mümkün değildir.

Benim dile getirmek istediğim, sadece ve sadece “ezeli rakibinin sahasında kupa kaldırma” fetişizmi ile hareket eden Galatasaray, çıkmakta olan yangına su yerine benzin dökmeyi tercih etmiştir.

Ben şahsen maçtan 3 saat sonra, ışıkları söndürülmüş, kamera ışıkları ile güç bela aydınlatılan ve o esnada çimleri sulanmakta olan bir statta, üstelik değil kendi seyircisi, rakip tek bir seyircinin bile olmadığı bir ortamda kupa almış olmanın, sağduyulu taraftarları tatmin ettiği düşüncesinde değilim.

Avrupa ülkelerinden örnek verenlere ise hatırlatmak isterim ki, bizim ülkemizde deplasman takımları normal galibiyet sevinçlerini bile yaşayamadan soyunma odasına kaçmaktadırlar.

Avrupa’da çok sıradan bir olay olan rakip sahada galip gelen takımın alkışlanması, mağlup olanın teselli edilmesi gibi uygulamalar maalesef bize henüz uzak uygulamalardır.

Bizde de bu anlayışın yerleşmesi gerekir ama şike sürecinden geçen ve ortamın gergin olduğu bir dönemde bu yönde ısrar etmek kesinlikle durumu normalleştirmeye yardımcı olmaz.

Bu sürecin atlatıldığı, ortamın sakinleşeceği bir dönemde bu tür uygulamalara başvurulması daha mantıklıdır.

Bu noktada Fenerbahçe’ye haksızlık yapılmıştır.

Fenerbahçeliler olarak zaten incinmiş olan gururumuz bir kez daha kırılmıştır.

Üstelik bunun, Fenerbahçeli bir Başbakanın talimatıyla yapılmış olması daha yaralayıcıdır.

Ama Fenerbahçe Cumhuriyeti bugünleri de atlatacaktır.

Neticede ceza bile alsa, küme düşürülse, gururu ayaklar altına da alınsa ayağa kalkacaktır.

Yorum Yaz