matesis
dedas

Demokrasinin Kanlı Yüzü -I-

Demokrasinin Kanlı Yüzü -I-

              Suriye hükumet üyelerinin toplantıda olduğu bir saatte düzenlenen bombalı saldırıda Savunma Bakanı Davut Raciha ve yardımcısı iki gün önce yaşamını yitirdi. Bu gelişmenin ardından İngiltere Dışişleri Bakanı Wiiliam Hague, BM Güvenlik Konseyi'ni Esad rejimini devirmeye yönelik 7. madde dahil tüm kritik kararları almaya çağırdı. Rusya ve Çin'in bulunduğu bir konsey Suriye'ye müdahale kararını elbette çıkaramaz. Burada asıl dikkat edilmesi gereken Batılıların demokrasi öğreticiliğine soyunmalarını gerektirecek (!) gelişmelerin ufukta görülmeye başlanmasıdır.

...

            Tartışmamıza şöyle bir soruyla başlayalım. Sizce, insan hakları ve demokrasiyi dilinden düşürmeyen Batı güdümündeki dünya bugün daha güvenli ve barışçıl bir yer mi? Bu sorunun cevabına daha sonra geleceğim. Öncelikle cevaplamamız gereken ve bugünkü dünyayı anlamamızı sağlayacak daha önemli bir sorumuz var. Batı, kendini demokrasi öğretmeni olarak atadığı günden beri dünyaya ne kazandırdı?

            Çok eski tarihlere gidip,  Kordoba’da 400 bin el yazması eseri bulunan kütüphaneyi, üniversiteleri ve hastaneleri yakmalarından, müslümanları hunharca öldürmelerinden, İspanyolların 1500'lü yıllarda Meksika ve Hispanola Adası'nda yaptığı soykırımlardan, İngilizlerin Hindistan ve Kenya'daki katliamlardan, Avrupalıların Kızılderililer kıyımından, Haçlı seferlerinde yakılan müslüman ve yahudilerden hiççççç ama hiççç bahsetmeyeceğim.

            Demokrasiyi benimsedikleri süreç içerisinde dünyaya neler kaybettirdiklerini son yüz yıl içerisinde yaptıklarıyla bir bir kanıtlıyor Batılı devletler. Tarih kitaplarımızda I. Dünya Savaşı'nın sonunda yayımladığı liberal manifestoyla gündeme gelen ABD başkanı Wilson'ın Meksika iç savaşının ertesinde (1914'ler) dile getirmiş olduğu şu cümle, Batılıların nasıl bir zihniyetle hareket ettiklerini bir nebze olsun gösterir: "Güney Amerikalılara, iyi yöneticileri nasıl seçeceklerini öğreteceğim." Aynı Wilson, Haiti'yi kuşatıp yöneticilerinin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri yönünde zorlayan, 1916 yılında Dominik Cumhuriyeti'ni işgal edip askeri bir yönetime devreden ABD'nin başındaydı. (Wilson'un Nobel Barış Ödülü sahibi olduğunu hatırlamakta fayda var) "Toplumların kendi liderlerini seçme konusunda tamamen özgür olduklarını" söyleyen bir başka ABD başkanı Eisenhower, 1953 İran Devrimi'nde ve Guatemala'da yapılan askeri darbede CIA'in büyük bir rol oynadığından habersizdi herhalde. Türkiye'deki 80 darbesinin ardından başkan Jimmy Carter'a giden "bizim çocuklar işi bitirdi" mesajı da Batılıların, ülkelerin kendi karar verme mekanizmalarına ne kadar saygı gösterdiklerinin bir kanıtıydı adeta (!)  (bu tür girişimlerde binlerce insanın öldüğünü unutmayalım)

            Demokrasinin (!) politik yüzü, bugün Filistin'den, Irak'tan, Afganistan'dan, Bosna-Hersek'ten bize gülümserken Charles De Gaulle Fransasının öldürdüğü bir milyon Cezayirliden, Amerikalıların Vietnam, Kambocya ve Laos'ta katlettiği milyonlarca yerliden, Belçikalıların Kongo soykırımından, İtalyanların Etiyopya'da öldürdüğü insanlardan bahsetmek haksızlık mı olurdu yoksa?

...

            Bir sonraki yazımda, yazının başında sorduğum "insan hakları ve demokrasiyi dilinden düşürmeyen Batı güdümündeki dünya bugün daha güvenli ve barışçıl bir yer mi?" sorusunun cevabını vermeye çalışacağım. Vesselam...

Yorumlar

Image
Las Palmas de Gran Canaria
23.10.2012 / 04:33

AB'nin Nobel Barış Ödülüne layık görüldüğü bir zamanda bu yazı daha çok önem kazanıyor teşekkürler...<br>Not:Tevfik Demirci sorulan sorular aslında verilen cevaplar yazıda düşünmeye sevkettiğine inanıyorum...

Image
TEVFİK DEMİRCİ
03.08.2012 / 00:24

BİR YAZIDA ARKA ARKAYA BU KADAR SORU ÇOK DEĞİL Mİ...

Yorum Yaz