tatlidede

Derin Avrupa'nın Sembolü: SARKOZY-2

Derin Avrupa'nın Sembolü: SARKOZY-2

Bundan sekiz ay önce Fransa'da yaşayan Müslümanların yaşamanı kökten etkileyecek yasakların gelmesi üzerine köşe yazıma bu başlığı kullanmıştım.

http://www.ustad.org.tr/Derin-Avrupanin-Sembolu-SARKOZY-yazisi-28/

Sarkozy'nin getirdiği öneriler arasında "Anaokullarında dini simgelerin yasaklanması, Velilerin başörtülü olarak okul gezilerine katılamaması, Okullarda laiklik dersinin zorunlu tutulması, Camiler dışında namaz kılmanın yasaklanması" gibi akıl almaz yasakların olduğundan bahsettiğim yazının sonlarında, Sarkozy’nin gerekçesinin, bizim yüzü kıbleye dönmemişlerin gerekçesi ile örtüştüğünden bahsetmiştim.

            Aradan sekiz ay geçti. Fransa’nın bu süre zarfında Arap baharının yaşandığı Libya ve Suriye gibi ülkelerde gerek siyasi, gerek ekonomik, gerekse kültürel yayılmacılık hususlarında Türkiye ile bir horoz dövüşüne girdiğine dünya şahit oldu.

Bu süreçte Avrupa’nın içerisine girdiği Avro krizi ve sonrasında, Avrupa’nın siyasi liderliğine soyunan Fransa’nın, gerek Avrupa içinde gerekse dünya konjonktüründe ön plana çıkma arzusu kendini oldukça belli etti.

Avrupa’nın şımarık ve kendisine biçilen rolü oynamakla meşgul evladı Sarkozy ise, atalarının kapitülasyonlarıyla beslendiği Osmanlı’nın şimdiki torunlarının “Yeni Osmanlıcı” bir tavır takınmalarından hiçte hoşnut görünmüyor.

 Bu hoşnutsuzluk, Arap baharında Türkiye’nin sözde müdahil olduğu alanlara merak salmak ve sömürgeci yapıdan kaynaklı olarak pastadan tüm payları kapmak şeklinde kendisini gösterdi.

İç politikada ise laiklik unsurunu Müslüman azınlık üzerine baskı aracı olarak kullanmak, ermeni meselesini gündeme getirmek suretiyle içine düştüğü siyasi başarısızlığına derman arayışı içerisine girdi.

Ermeni meselesini ikide bir ısıtıp gündeme getirme davranışı Fransa’ya özgü bir davranış değil aslında.

Birleşik devletler, bu meseleyi zaman zaman gündeme getirip Türkiye’yi kırmızı alarm seviyesine çıkarttıktan sonra, vazgeçip rafa kaldırma oyununu uzun bir süredir oynamakta..

Tabiri caizse ortada top oynatılmaya başlandı bu hususta..  Tıpkı diğer zayıf meselelerde olduğu gibi..

Demokratikleşme sürecini tamamlayacak Türkiye’nin, her seferinde başkasından gelecek blöflerle yerinden oynayacağına, tarihin arka sayfalarını tarihçilere teslim etmek suretiyle hakikatleri ortaya çıkartması gerekmektedir.

AB derin devletinin, kendi iç sorunlarını halledemediği zamanlarda, Müslüman azınlıkları hedef tahtasına koyduğunu görmüştük.

Şimdilerde durumun seyri değişmiş görünmüyor. “AB derin devleti seçim sorunlarını halledemediği zamanlarda, Ermeni meselesini popülist politikalarla gündeme getirmeye devam edecek.

İşin doğrusu, Türkiye’yi Sarkozy mantığındaki Avrupalı siyasetçilerin kaybetmek üzere oldukları seçimleri kazanma şansı elde etmek için kullanılacak bir malzeme olmaktan kurtaracak adımların atılması gerekiyor.

Güneydoğu meselesinde olduğu gibi bu meselede de atımı atması gereken taraf Türkiye olmalıdır.

Yakın geçmişindeki uygulamalarla hızla yüzleşen Türkiye’nin demokratikleşme sürecine Avrupa’nın katkısı inkar edilemez.

Fakat yakın geleceği büyük krizlere gebe olan yaşlı kıtanın peşinde takılmaya devam eden Türkiye’nin bunu bir gereklilik görme zamanı da geçmeye başlamıştır.

Bu arada Cezayir’in gündeme getirilmesi ve Türkiye’de Fransa’nın yaptığı soykırımları kabul etmemenin suç sayılması gerektiğine dair bir misilleme hiç şık durmayacaktır.

Gençliği, insan hakları konusunda örneklik teşkil etmiş yaşlı kıta bunamaya başladı. Bunağın hareketini taklit etmek gerekmez.

Sağlıcakla kalın

www.ustad.org.tr

http://twitter.com/#!/Ustad_2011

Yorum Yaz