tatlidede

Düşünen İnsan!

Düşünen İnsan!
Düşünen insanın mutluluğu pek rastlanılan bir şey değildir, kafasına olumsuz gidişatı takar, insanlardan beklediğini almadığı zaman kendini yorar, neden hala buradayız, ilerlemiyoruzu kendi birincil sorunu görür ve olması gereken ne varsa, olmuyorsa kafasına taktığı için mutlu olmaz ancak ve ancak başarıda mutlu olabilir.
Kendini çevresine adamayla meşgul olur, kendisini birlik düşüncesine o kadar kaptırır ki çevresindeki insanları olmazsa olmaz gördüğünden ve herkesin yaşam standardını kendininkinin ayarına getirmeyle uğraşır.

Kendini çevrede sorunlar varsa onlarla mücadeleye adar, sürekli gören gözlere sahip ve gördüklerini yorumlamayla zaman geçirdiği için bir süre sonra yorumlar konusunda filozofvari görüntüleri bile yakalayıp olması gerekenini peşine düşer. Uzman insanların öneri ve görüşlerinde de yaşamın ve olması gerekenin yalın hali anlatılır, talep edilir, bu konuda düşünen insan ile uzman veya konunun ehli insanları arasında kesişen nokta hakikatin peşinden koşturmalarıdır. 

Zamanını sürekli düşünerek geçirdiği için sınırsız empatisi gelişmiş ve her vakada empati kurup sorunu olan, herhangi bir konuda sıkıntı yaşayan insanın yerine geçip sorunu veya mutluluğunu daha fazla nasıl artırırımın telaşında kendi emeğini sarf eder. 
Yan yana duran iki insan ortak bir konuda aynı şeyi hissetmiyor ise empati kurmadıklarının belirtisidir, aynı derece hissetme farklı bir duygusallık ama empatide ortaklaşılan noktaları gösterir ve düşünen insanda hat safhada gelişmiştir.

Düşünen insanın gözleri iyi görür, kulakları iyi işitir ve beyin hücreleri sürekli algılamayla ilgili kendini yeniler, kendini sürekli aydınlık ve yenilenme eleğinden geçirerek geri kalmanın önüne geçmeye çalışır. Çalışan beyin üretkenlikleriyle parladığı için sürekli parlar, parlayan şeyler, parlayan düşüncelerde dikkat çeker ama en önemlisi sürekli devinim içinde olduğu için gelişmesi çevreye örnek olur.

Düşünen insan sürekli göreve koştuğu için, sürekli düşündüğü ve radarları iyi çalıştığı için, sorunların çokluğu ortamında belki mutlu olmaz ama sürekli geliştiği kesindir. Eşyanın doğasındaki mantıkla gelişen şeyler yer kaplar, yer kaplayanda göze gelir ki buda eleklerin çoğalmasına sebep olur, düşünen insanların çalışan beyinleri de bu elemelerden kir ve kötülükleri ayıklayarak, geride bırakarak ilerler, yarına çıkar.

Bir insanın her konuda başarılı olması mümkün görünmüyor ama üzerinde yoğunlaştığı konuda bazı çalışmalara veya bazı ivmelerin kazanılmasına katkı sunabilir. Bu katkı; etki tepki meselesindeki etkileşimde olduğu gibi katkı yaptığınız konu veya kişilerin size geri dönüşümleri sizi daha fazla varyasyon sahibi yapar.

Düşünen insanların; sorunları olan toplumlarda mutluluk ile düşünceleri arasında tercih yapmak zorunda kaldıklarında hiç tereddüt etmeden düşünceyi tercih edecekleri kabul gören bir yaklaşımdır. Sokrates’e baktığınızda düşünür ve aydınların protatifini yorumladığımızda yaptıklarından hiçbir zaman pişmanlık duymamışlardır, doğrunun yanında yer almayı kendi mutluluklarına tercih etmişlerdir.

Düşünen insan mutluluk ile düşünce sapağından düşünceyi tercih edip o yolda ilerler, çünkü düşünmediklerinde zaten mutlu olmayacaklarını biliyorlar, bu nedenle düşüncesizce mutluluktansa; düşünerek daha dolu, adrenalini bol, hareketli olmanın bedeli, bilinçli olmanın bedeli mutsuzluksa, cahilce mutluluğa yeğ tutarlar.

Düşünen insanın beklentileri, düşünen insanın düşünceleri, düşünen insanın çalışma performansı, düşünen insanın insani yaklaşımları kendine has özellikler taşır ki katkı sunmayı ve çalışmayı esas alır. 
Geçmiş ile ilgili düşünceleri ve bağları, gelecek ile ilgili düşünceleri ve beklentileri “kendini merkeze alan değil” çoğulu esas alan bir yaklaşımdır. Kendini merkeze alan insanda çoğulcu düşünce asla yoktur, çünkü çoğulculukta birden fazla kişi vardır ki kendini dediğimiz de ise tek kişi vardır, bu tek kişi merkezde kalmayı becerdikten sonra, denetimsizlikten kaynaklı daha katı tutumlara girişir ve daha farklı bir yapıya bürünür.

Düşünen insan sürekli hareket halindeki bir yaşam treninde yaşıyormuşçasına gezip gördüğü her şeyi yorumlarlar buda onları hiçbir şeye tapınırcasına bir yere bağlı bırakmaz. Değişkenlikleri görür, farklılıkları görür ve hiçbir şeyin mutlak olmadığını yaşayarak, gözlemleyerek öğrenirler.
Her an düşünceleri gördüğü en son doğru karşısında değişirler ve yeni doğruyu daha sağlıklı zeminler üzerine oturturlar. 

Yani geçmişin etkisinde kalırlar ve geçmişi yorumlarlar ama yeni gelişmeler karşısında mutlak suretle geçmişin şablonunu yaşama dikte etmezler. 
Yani bir çocuğun asla ve asla geçmişe takılıp yaşamayacağını kabul ettiğimiz gibi düşünen insan içinde aynı şeyleri diyebiliriz ki değer kriterleri ve toplumların emeğine saygı vardır. Kabul edilmesi gerekenlerin dışında hiçbir şeyi ana tema veya ana doğru kabul etmeleri için; kendini dayatanın insancıl teması olması gerekir. 

Aksi halde düşünen insan her kendini dayatanı; kendi doğrusu olarak kabul etmez ve onun için çalışmaz.

Yorum Yaz