matesis
dedas

Ebruli Kültürün Şehri Mardin

Ebruli Kültürün Şehri Mardin

Mardin’i överken veya Mardin’den söz ederken öne çıkardığımız birkaç özellik vardır. Mardinli olsun veya olmasın, hepimizin ortaklaşa yaptığı bir şey bu:
“Efendim, Mardin çok kozmopolit bir yer. Yüzyıllardır Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, Ermenisiyle; Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi, Ezidisi, Şemsisi herkes barış ve hoşgörü içinde yaşadı.”
Bu meyanda kurulan cümleler, çok sayıda etnik ve dini grubun birbiriyle didişmeden beraber yaşaması veya bu beraberliğin doğal sonucu olan kültür zenginliğini vurgulama amaçlıdır. Peki bu cümleler yanlış kurulmuş cümleler mi? Hayır, elbette ki doğru, eksiği var fazlası yok.
Bu cümlelerin devamında mutlaka ve mutlaka Mardin’in bir hoşgörü memleketi olduğu, dillerin ve dinlerin şehri olduğu veya bu kadim kentin tam bir etnisite ve kültür mozaiği olduğu yukarıdaki cümlelerin peşinden geliverir.


Bir Mardinli için son derece gurur okşayıcı bu kavramsallaştırmaların aslında yetersiz olduğunu ve Mardin’in anlatmaya çalıştığımız değerlerini karşılamakta güdük kaldığını “Ebruli Kültür” kavramını öğrenince anlamış bulundum. Mardin’in asli ve nâdide halkı Mahallemiler üzerine bir yazı yazmak için araştırmalara henüz başladığım sıralardı. Kendisi de Mahallemi olan üniversitemizden kıymetli dostum Halit Yeşilmen ile bu konuda hasbihal edince “Mahallemiler ve Ebruli Kültürün Ağırbaşlılığı” adında bir eser kaleme almış olduğunu öğrendim.

Birkaç gün sonra da bu kitabını imzalayıp hediye etme nezâketinde bulundu. Zaten o konuya yoğunlaştığım için kitabı kısa sürede okudum.


Fakat Mahallemileri araştırmak amacıyla okuduğum kitapta Halit Hoca, bambaşka bir konuya daha parmak basmıştı. Mardin’in başta değindiğim zenginliğini “Ebruli Kültür” şeklinde kavramsallaştırmıştı. Benim de yıllardır anlatırken ve tasvir ederken Mardin ile ilgili zihnimde tam oturmayan ve eksik kalan hoşgörü, mozaik, çokkültürlülük gibi kavramlar Ebruli Kültür ile yer değiştirip tamamlanmış oluyordu.


Mardin’i anlatırken dilimize peleseng ettiğimiz “hoşgörü” kavramı tam değil, kısmen doğru. Müsamaha, tahammül, tesamuh, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma anlamına gelen hoşgörünün Batı medeniyetinden aldığımız karşılığı tolerans’tır. Tanımı ise; kendine aykırı gelse bile bir şeyi anlayışla karşılayarak hoş görme durumudur.

Bu kavramın anlam yelpazesine baktığımızda, kavramın bir özrü ve eksikliği mazur görme mantığına dayandığını görebiliriz. Peki, Mardin’i yüceltmek için kullandığımız hoşgörü kelimesinin anlam kapsamına baktığımızda, gerçekten kastettiğimiz bu mudur acaba? Kürtler Arapları, Müslümanlar Hristiyanları, Ezidiler Şemsileri aslında kusurlu, özürlü, eksik ve kabul edilemez görüyorlardı da tahammül ve idare etmek için hoş mu görmüş oluyorlardı? Mardin bu değil.


Mozaik kavramı çok kültürlülüğe işaret eder. Kültürel anlamda mozaik, farklı din, millet ve kültürlerin birbirine karışmadan yan yana varlığını koruyabilmesine işaret eder. Ülkemizde Mardin ve Hatay’ın çok kimlikli yapısını anlatmak için bu ifade çok kullanılır. Ülke olarak da Kanada bu anlamda iyi bir örnek olarak sunulur.

ABD ise mozaik kültürün zıddı olarak verilir; çünkü bu ülkede belli bir süreden sonra farklılıklar kendini koruyamaz, Amerikan kültürü içerisinde eriyip gider. Mozaik kültürde birbiriyle etkileşimden çok yan yana bulunma durumu vardır. Farklılıklar birbiriyle etkileşim kurup diğerinin zenginliğiyle beslenmezler. Mardin bu da değil.


Hoşgörü ve mozaik kavramları Mardin’i kısmen karşılasa da asıl murad edilen değerleri karşılamakta epeyce uzak duruyor. Oysa Ebruli kültür ile anlatılmak istenen şey Mardin’in durumu için daha uygun.


***
Ebru, kitre adı verilen bir maddeyle yoğunlaştırılmış su üstünde, özel hazırlanmış boyalarla oluşturulan desenlerin kâğıt üzerine geçirilmesi yoluyla yapılan bir süsleme sanatıdır. Ebru desenlerinin kâğıt üzerine geçirilmiş hâline ise ebruli denilmektedir. Ebruli kültürden kastedilen ise ortak yaşam alanı ve birlikte yaşama iradesinin oluşturduğu bütünlüktür.


Yüzyıllardır farklı etnik ve dinî grupların değer merkezli etkileşimlerine ev sahipliği yapan Mardin’deki farklılıklar, bir zorunluluğun sonucu olarak birlikte var olmuş değillerdir. Farklılıkların gönüllü birlikteliğinin ortak bir yaşama tecrübesi ortaya çıkardığı Mardin’de her kültür, diğerinden bir şeyler alırken, onlara kendinden bir şeyler vermeyi de ihmal etmemiştir.

 

Bu geçişkenlik sağlanırken de her unsur kendi özgünlüğünü korumayı başarmıştır. Biri diğerini bastırmamış ve yok etmemiştir. Ebruli kültür kavramından tam olarak kastedilen de işte bu. Halit Hoca’nın Ebruli Kültür bağlamında verdiği bazı örnekler, bu kavramın anlaşılmasını daha da kolaylaştırıyor.


Kürt kökenli olmasına rağmen Arap köylerinde yaşamını idame ettirmiş ya da Arap kökenli olup Kürt köylerinde yaşamını sürdüren aile/fert örneklerine Mardin’de çok rastlanır. Bu durum, farklı etnik gruplar arasında akrabalık bağlarının oluşmasına ve etnisizmin aksine, hem köyler hem de etnik kimlikler itibariyle grupların birbirlerine dayı-amca vurgusuyla hitap etmelerini sağlamış.
Tarihten beri Mardin’de, sadece Müslümanların veya sadece gayrimüslimlerin yaşadığı mahalleler söz konusu değildir.


Şer’iye sicilleri, Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki birçok komşuluk örneklerinden bahsetmektedir. O dönemin mahkeme kayıtlarına göre din merkezli bir çatışmanın vuku bulmaması dikkat çekicidir.


Bir Müslümanın sabununu çalan gayrimüslim birinin kendi dindaşları tarafından şikayet edilmesi ve mahkemede onun aleyhine şahitlik etmeleri; Müslüman bir kadının, eşini boşadıktan sonra gerekli mülkünü kocasından alamadığına dair açtığı davada vekil olarak Süryani Kadim cemaatinden Abdulahad Efendi’yi seçmesi; Müslümanlarla ilgili davalarda Keldani ve Süryani Katolik birinin görev alması gibi örnekler, Mardin’de farklı dine mensup insanların birbirini dışlamadığını bilakis birbirini tamamladıklarını gösteren örneklerdir.


Süryani ve Müslümanların birbirlerinin taziyelerine ve davetlerine iştirak etmeleri, komşuluk ilişkilerinde bulunmaları Mardin’de sık rastlanan bir durumdur. Ramazan ayında dışarıda sigara içtiği için oğluna kızan Süryani bir babanın bu davranışı şehirdeki ruhu anlatması bakımından değerli bir örnektir.


Süryaniler ile Müslümanların, etkileşim bağlamına ve seviyesine bağlı olarak birbirlerine kiriv (kirve) dedikleri de yakın zamana kadar bilinen bir durumdur.


Şehrin asli dilleri olan Süryanice, Arapça ve Kürtçenin birbiriyle kelime alışverişi yapmış olması bu unsurlar arasındaki etkileşim düzeyine dikkatimizi çeker.


Halit Yeşilmen’in eserinde sıraladığı bu tür örnekler çokkültürlülük, mozaik kültür ve hoşgörü gibi kavramlarla ifade edilemeyecek kadar derinlik ve gönüllülüğe dayalı bir birlikte yaşama tecrübesi barındırmaktadır.


Yine üniversitemizin gedikli Mardinlilerinden Ekrem Akman’dan duyduğum ve Ebruli Kültür kavramına cuk diye oturan iki örneği buraya aktarayım da tam olsun:
Taziyelerde imam veya dini açıdan bilgili birisinin baş köşeye kurulup hadis ve ayetler eşliğinde haziruna birkaç kelam edip nasihat etmesi adettendir. Tabi bu arada, vaaz esnâsında Kovulmuş Şeytana da birkaç lanet taşı atmak da teknik bir gerekliliktir.

Fakat gelin görün ki yakını vefat etmiş dostuna, komşusuna veya bir şekilde tanış olduğu bir Müslümanın taziyesine gelmiş bir Ezidi bulunabilir. Malum olduğu üzere Ezidiler, Şeytana yüklenmeyi hoş karşılamazlar ve ayrıca bir Ezidiyi dış görünüşünden tanımak da pek mümkün değildir. Bu durumda vaaz veren kişinin istemeden Ezidi kimsenin kalbini kırma riski veya başka bir tabirle baltayı taşa vurma riski vardır. Vaiz kişi, durduk yerde Ezidi dostun kalbini kırmamak için hemen yamacındaki bir iki kişiye fısıldayarak, “Burada yabancı bir kimse var mı?” diye sorar. Buradaki yabancıdan kasıt, hazirun arasında bir Ezidinin bulunup bulunmadığıdır.


Bu davranıştaki nezaketi, hassasiyeti ve inceliği ne hoşgörü ne de kültürel mozaikle karşılamak mümkün değil.


Mardinli Müslüman ve Hristiyan iki âdemoğlu bir konuda anlaşamıyormuş. Müslüman olan Hristiyana dönüp İsa üzerine, Hristiyan olan da Müslümana dönüp Muhammed üstüne yemin edip duruyormuş. Karşıdakinin dinini kabul etmese bile inandığı nebi üzerine yemin etmek … Bu yemin şekli bugün pek şahit olunmasa bile eskide çok sık görülen bir şeydi Ebruli kültürün şehri Mardin’de.


Anlaşılan o ki, şehrimizin değerlerini doğru bir şekilde anlamak ve anlatmak için kullandığımız kavramları doğru seçmek büyük önem arz ediyor. Şehrimizin yetiştirdiği veya şehrimizde yetişen akademisyenler, bu örnekte olduğu gibi, araştırmaları ve ürettikleri kavramlarla üniversitemizin “şehre dokunma sorumluluğuna” katkı sunmuş olacaklardır.

 

Editör: Beşir Şavur

Yorumlar

Image
Ayten Başabaş Dirier
03.05.2024 / 12:48

Mardin'i Ebruli kavramı ile özdeşleştirenlere selam olsun. Yıllar önce "Zaman Tutsak Mardin'de" şiirimde dile getirmiştim. Sende Geçiyor Rüyalarım Kitabım da yer alıyor. Memleketimizi en güzel bu kavram açıklar.

Image
Ziyaretçi
03.05.2024 / 12:10

Yüreğinize kaleminize sağlık bu kadar güzel net Mardin i anlatan metin okumadım tebrikler 🌹👏👏👏

Yorum Yaz