tatlidede

Edep yâ hû!

Edep yâ hû!

Yüce Allah’ın yeryüzünde ‘halife’ olarak yarattığı insanoğlu, toplum içerisinde belli düzen ve kurallara bağlı olarak yaşar. Her toplumda, aralarında bazı farklılıklar bulunsa da, o toplum fertlerinin riayet ettikleri ve önemsedikleri bir kısmı yazılı, çoğu da yazılı olmayan ve nesilden nesile âdet ve gelenek olarak aktarılan davranış kuralları vardır. Toplumumuzda ‘adab-ı muaşeret’ olarak da bilinen edep (görgü) kuralları böyledir. Utanma duygusu insana hastır. Edep, davranış biçimlerini veya davranışlarındaki ölçüyü tanımlayan değerler bütünü, insanı utandıracak şeylerden koruyan sağlam bir irade ve vicdan duygusudur. İnsanlığa rehber olarak gönderilmiş olan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, baştan sona bir ilahî edep öğretisidir. Bir Müslüman için edep, “Her nerede olursanız olun, O (Allah) sizinle beraberdir…"1 Ayeti kerimesinin işaret ettiği bir bilinç ve farkındalık içinde yaşamaktır. “Muhakkak ki görgü ve nezaket her nerede olursa orayı güzelleştirir, her nereden uzaklaşırsa orası da çirkinleşir"2 buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de edebi, yaşayarak öğreten bir rehber ve bir muallimdir.

Edep, (Arapça: ‏أدب‏‎, adab çoğul. ādāb) Toplum töresine uygun davranma veya İyi ahlak, incelik, terbiye3 olarak tanımlanır. İslam'da, hayatın her yönünü kapsayan görgü ve ahlak kurallarıdır. Edep, davranış bağlamında, öngörülen İslami görgü kurallarını ifade eder. Edep, elif, dal ve ba harflerinden oluşmaktadır. “Elif eline, dal diline, ba ise beline sahip ol!" demektir.

Edep, dine ait prensipler sayesinde ruhta kazanılan ikinci bir fıtrat veya daha geniş manasıyla ruhun dinle bütünleşerek istikrar kazanmasıdır. Ne var ki her din, insanı edepli kılmaz, fakat İslâm edepli kılar. Edep, aynı zamanda ihsan mertebesine ermenin de adıdır. Yani bütün iş ve mükellefiyetlerimizi Allah (cc) görüyor ölçüsü altında yapmak ve davranışlarımızda Allah’ı görüyor gibi (ihsan şuuru ile) davranmaktır.

“Ehl-i irfân arasında aradım kıldım taleb

Her hüner makbûl imiş illâ edeb illâ edeb”

 (İrfan sahipleri arasında en makbul hünerin hangisi olduğunu arayıp sordum. Her hünerin makbul olduğunu öğrendim; ama edep hepsinden de üstünmüş. Edep dairesinde yapılınca her hüner makbul imiş.)

Şimdilerde pek rastlanmasa da eskiden dükkânların, mağazaların, evlerin duvarlarını süsleyen hatlardan biri “Edep ya Hu” idi. Bu, birkaç anlamı içinde barındıran, zengin mesajlar taşıyan istiflenmiş bir sözdür. Sözün anlamlarından biri Allah’tan edep talep manası taşıyan bir duadır. “Allah’ım, bana edep ver.” demektir. Diğer bir anlam ise, kendini bilmeyen insanları ahlaka, edebe davet etmek için bir uyarıdır. “Edepli ol!” anlamındadır.

Her fırsatta ilme teşvik eden İslam’ın bir mensubu olarak ilme karşı gelmek ya da ilimden soğutmak asla amacımız olamaz. Ancak hangi ilim, diye sormamız gerekir. Bugünlerde üzerinde çokça durmamız gereken bir mesele var: Acaba insanlığın bütün hedefi ilimde, teknikte son noktaya ermek midir? Nâbî- diyor ki:

“Tutalım çarha erişmiş câhın

Yine ednâ kulusun Allah’ın.”

Diyelim ki, mevkiin göğe erişmiş (çok yükselmiş) yine de Allah’ın en aşağı kulusun. Yani insanlığın varacağı en son nokta aslında kul olduğunun farkına varmasından ibarettir. Günümüzde özellikle buna dikkat çekmek gerekiyor.

Neredeyse ana sınıfından başlamak üzere kurslara, dershanelere gönderilen zeki, çalışkan gençlere soruyorsunuz. Ne olmak istiyorsun? Bilim adamı. Peki ne yapacaksın? Yeni şeyler icat edeceğim. Ne gibi? Hayatı kolaylaştıracak, verimi çoğaltacak, insan gücünü azaltacak. Hatta insana hiç ihtiyaç kalmayacak. Sonra? Çok para kazanacak bir iş yapacağım yani. Daha ne olsun! En son ideal bu. Gençlerden beklediğimiz bu değil. İnsanlığa gerçek anlamda huzur, mutluluk getirmeyen hiçbir marifet makbul sayılmamalı. Manevi değerleri, insan sevgisini, insanlığa saygıyı merkeze almamış bir bilim adamının icat ettiği ürünün ilerde iyi bir şekilde yâd edilmeyeceği muhakkaktır.

Bugün, mesela tarımda gelişmiş teknikler kullanılıyor. Çiftçilerimiz, 20-30 yıl öncesine nazaran daha mı mutlu? Tohumların genetiğine kadar nüfuz eden zekâ, acaba insan sağlığına daha uygun gıdalar mı üretmeyi amaçlıyor, yoksa daha fazla üretip kesesini doldurmayı mı? 20-30 yıl önce yediğimiz bir meyvenin tadını hatırlıyor ve özlüyorsak, buzdolabına koyduğumuz bir meyve, bir sebze orada da büyümeye devam ediyorsa bu ilim, edepten yoksun demektir. Tam da burada “Edep ya hu!” demek gerekiyor. Televizyonlarda reklamlarla özendirilen bir gıda, içindeki katkı maddelerinden dolayı, çocukların gelişimini olumsuz yönde etkiliyor; hatta çocukların hayatlarına mal olacak bir noktaya vardırıyorsa burada da edepsizlik vardır.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e hitaben “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.”4 buyruluyor. Peygamber Efendimiz: “Ben, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diyor. Edep dediğimiz şey de zaten güzel ahlakın tamamı şeklinde tarif edilir.

Velhasıl;

“Ey insan! Haddini bil. Ticaret ehli değilsen dükkân açma. Hal ehli değilsen ağzını açma. Büyüklerin olduğu mecliste ahkâm kesme. Körler çarşısında ayna satma. Ehil olamıyorsan bari edepli ol.” (Hz. Mevlana)

“İsteriz hak ide tevfik-i edeb
bi-edeb olmaz seza-yı lutf-ı rab”


(Hakk’ın bize edep ihsan etmesini isteyelim. Zira terbiyeden noksan olan O’nun lütfuna layık değildir.)

1-      Hadîd, 4                                                                               Edip AKYOL

2-      Tirmi-zi, Birr, 47.                                                       Mardin Aile İrşad Ve Rehberlik Bürosu

3-      TDK. Güncel Türkçe sözlük.

4-      Kalem, 4

 

 

 

 

Yorum Yaz