tatlidede

Erbakan Öldü, Yaşasın Apo!..

  • 01.03.2011 12:54
Erbakan Öldü, Yaşasın Apo!..

Siyasi tarihimizin renkli simalarından Necmettin Erbakan, Hakkın rahmetine kavuştu. Öncelikle kendisine Cenabı Hakk’tan rahmet diliyoruz. Taksiratı mağfur, mekanı cennet olsun inşallah.

Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri iki önemli problemi var olagelmiştir. Birincisin din, ikincisi Kürt meselesidir. Bu iki mesele, epey sıkıntılara neden olmuştur bu ülkede. Söz gelimi, ezanların yasaklandığı veya mushafların yer altına saklandığı, bir iki kelime Kürtçe konuşanın cezaya tabi tutulduğu veya Kürtçe şarkı dinlemenin suç sayıldığı günler yaşanmıştır. Bu iki meselede, son otuz-kırk yılın birinci derecede muhatapları da Necmettin Erbakan ve Abdullah Öcalan olmuştur.

Her biri kendilerine bir yol çizdi, kendince mücadelesini verdi.

Birisi, parti kurdu meclise girdi; diğeri örgüt kurdu dağa çıktı.

Birisi, sandığa sarıldı, kendince proje üretti, sokak-sokak dolaştı oy istedi, adam aradı, adam kazandı; diğeri silaha sarıldı, kendince plan yaptı, dağ-bayır dolaştı, yol kesti, karakol bastı, adam topladı, adam kesti.

Birisinin yetiştirdiği gençler, park yaptı, yol yaptı, ağaç dikti, çiçek ekti; diğerinin yetiştirdiği gençler, sokağa taştı, kaldırım söktü, taş attı, cam-çerçeve indirdi, lastik yaktı, arabaları ateşe verdi.

Birisi başbakan oldu, hükümet kurdu, darbe yedi, direnemedi düştü, partisi kapandı, siyasi yasaklı oldu; diğeri serok (başkan) oldu, savaş yaptı, yakalama talimatı çıktı, köşe bucak kaçtı, beceremedi yakayı ele verdi, ömür boyu hapse mahkum oldu.

Ama neticede her ikisi de şöyle veya böyle mücadelelerinde beli bir mesafe kat etti. Eğer bugün resmi dairelerde namaz kılan, oruç tutan bir memur barınabiliyorsa; eşi başörtülü bir insan cumhurbaşkanı, başbakan veya bakan olabiliyorsa bunda şüphesiz Erbakan’ın payı vardır. Yine eğer bugün devlet televizyonunda Kürtçe yayın yapılabiliyorsa, üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı kürsüleri açılabiliyorsa, bir milletvekili çıkıp mecliste Kürtçe konuşabiliyorsa bunda Abdullah Öcalan’ın etkisi inkar edilemez.

Ama dünya fani, kimseye kalmıyor maalesef!.. Bakınız Erbakan da öldü. Öcalan ise hala yaşıyor. Peki onun ve müritlerinin veya yoldaşlarının, Erbakan’ın yaşadıklarından alabileceği bir ders yok mudur hala?..

Şöyle bir düşünelim mesela; Erbakan, siyasete atılmayıp da silaha sarılsaydı, mücadelesini can vererek, kan dökerek yapsaydı ne olurdu? Geçen zaman içinde Öcalan’ın döktüğü veya döktürdüğü kanın birkaç misli daha akmaz mıydı? Veya Öcalan dağa çıkmasaydı da mücadelesini siyasi alanda verseydi ne olurdu? Öldürülen otuz bin insan hala aramızda olmaz mıydı? Topa-tüfeğe harcanan o koca-koca meblağlar, gençlerimizin eğitiminde, çocuklarımızın geleceğinde kullanılsaydı ne olurdu acaba?.. Bölgemizin tarihi kentlerinden örneğin bir Nusaybin, bir Cizre hala toz-toprak işinde yüzer miydi?.. Yollarımız delik deşik, sokaklarımız çamur ve kanalizasyon atıkları ile dolu olabilir miydi hala?..

Her insanın günahı da sevabı da kendisine, değil mi?..

Belki her iki ismi aynı yazıda zikretmek, yan yana getirmek pek hoş karşılanmayabilir, ancak aralarında ilginç bir paralellik veya tezat olduğu açıktır, değil mi?..

Yorum Yaz