matesis
dedas

Eskiden Günümüze TARİKAT ve ŞEYHLİK

Eskiden Günümüze TARİKAT ve ŞEYHLİK

Bu günlerde ehli sünet, tarikat ve tasavvuf ehliyle ilgi çokça tenkid, eleştiri ve sorgulama yapılmaktadır. Bunun ekser sebebi de günümüz tebaasının yaşantılarından ve bu yolun prensiplerine kendilerinin dahi samimice uyup uymamasından kaynaklandığı görülmektedir.

Eski müntesipleri hatırlatması hasebiyle, şöyle bir diyalogun Nallıhan Kadısı Yunus İle Taptuk Emre arasında geçtiği söylenir. Bu Yunus, Sonradan Meşhur Yunus Emre olacak olan kadı Yunus'tur.

Nallıhan kadısı Yunus dergaha gelir… 
- Taptuk Emre, Hoş geldiniz kadı efendi deyip karşılar Kadıyı.
- Kadı Yunus, Hoş bulduk Şeyhim, der…
- Taptuk Emre, Ne Şeyhi, kadı efendi. Biz aciz, ihtiyar bir duvar ustasıyız, der.
- Kadı Yunus, Tevazu gösterir, şeyh değilim dersiniz ama bilirim artık gerçeği der…
- Taptuk Emre, Tevazu gösteririm demek kibrinden rabbime sığınırım. Kim karşına geçip ben şeyhim, diye durursa; bil ki o, Hakk'ın sözüyle senin arana girmiş bir baykuştur. O uğursuz sesiyle, Hakk'ın sesinin işitilmesine engel olmaya çalışır. Nerede ve ne zaman görürsen o an uzaklaş o uğursuzdan.

Daha pek çok tasavvuf büyüklerinin hayatına bakılabilir. Daha şahane taplolarla karşılaşırsınız. 

Evet, böylesi bir anlayışla selefi salihin ve sadatı kiramın yolunu idame gayretinde olan azlar, söylenecek olanlardan müstesnadır. Ki bu söylenenler herkes için bir özeleştiri ve ders de sayılabilir.

Eskiden tasavvuf ehli övülmekten kaçarken şimdikiler övmeyenlerden kaçıyor.
Şimdi Taptuk Emre ayarında olmadan Yunus’un teslimiyetini muhibbandan bekleyen tipler türedi ahir zamanda…
       Eskiden tasavvuf ehli en büyük kerameti İslam ahlakına ve İslam hukukuna uymak sayarken şimdikiler zahiri kisvelerde aramaktadır... Ve işte iplerin koptuğu, eleştiri seslerinin yükseldiği yer de burası oldu.

Zira eskiden seyrûsüluk vardı, ondan sonra keşif vardı. Ve bunlar da "verdim-aldım" tabir yerindeyse "al gülüm ver gülüm" ile olmuyordu.

Bundan dolayı da ahbap çavuş ilişkisine dönen bilinmezlikler oluştu son dönemlerde. Başka yerde (yani mürşidi kamilin tasarrufunda) "tasavvuf adapları, seyrûsüluk ve keşif sınavından geçemeyecekleri için mi bu yol(lar)a başvuruluyor artık" sesleri içten içe muhibbandan bile yükselmeye başladı.

Örneğin istikamete uyum ve uygunluk, takva ve sünnete ittiba' aranmadan verilen hilafet emaneti. Babadan oğula geçişler, vs... Acaba mesele postu kaptırmama meselesi mi olmuş sersenişlerine kapı açıyor? Allah muhafaza!

Eskiden Tasavvufta halifelik kriterleri neydi, şimdi nelerdir ve kim(ler) belirliyor?
Neden şimdikilerde bir oldubittiye, katakulliye getiriliyor tasavvuf halifeliği? Tabiri mazur görün “oldu da bitti maşallah!” ile olacak şey mi bu manevi makam?
Zamanla bu manevi adap ve usuller eksile eksile "körlerle sağırlar birbirini ağırlar" durumuna getirdi işi. Hatta bazen bir komisyon "vasiyet" adıyla birbirlerinin ittifak ettikleri kişileri, mürşidin vefatından sonra "atama" ile belirleyebiliyor. Amiyane tabirle "Ben seni sen de beni" onayla gibi yaklaşımların da bazı yerde vuku bulduğu dillendirilmektedir.

İşte, sanki bu yüzden de bazıları alim ve ulema kısmından uzaklaşır oldu. Zira eskiden tasavvuf büyükleri kendilerini uyarmak için yanlarına alimleri toplardı, şimdikiler cahilleri topluyorlar.
Neden?
Cahil olsunlar, taki hata yaptıklarında onları uyarmasın, bir çok kitapta bildirilmiş olan tasavvuf adab(lar)ı yerine onlara uysun, ses çıkarmasın diye...
Çünkü gerçek ilim erbabı onları uyaracak ve gerçeğe davet edecek. Bu da maddi çıkarlarına ters.

Bu yolun adapları bellidir.
Sahipsiz değildir bu yol.
Silsile-i zehebiye usulleri kitaplarda mevcuttur. Kimse kendi tasarrufuna alamaz, kendince davranamaz! Yapsa da bu yol, silsile-i zehebiye yolu olmaktan çıkar-çıkmış demektir.

Güvenilir ve ehil olan bir zata sordum bu konuyu: Tasavvuf adabı, kural ve kaidesi eskiden de böyle miydi?
Yok, dedi.

Peki, böyle değil iken şimdi neden böyle oldu diye tekrar sordum o zata.
O da cevaben: Ya dava Allah olmaktan çıkmış ki bundan Allah’a sığınırım. Kaldı ki hiç kimseyi de bununla itham da etmem. Herkes kendi kendine kendini gözden geçirsin. Bu onların sorunu!

Veya keramet ile istidracı, istikamet ile çıkarı birbirine karıştıracak kadar ehil olmayanların eline geçtiğinden böyle olmuştur deyip şöyle devam etti: malum tasavvufun adap ve kaidelerine uymayınca keşif olmuyor. Keşif olmayınca da ilkin kendi nakıs ferasetlerini keşif zannettiler. Onlardan sonrakiler de rüyayı keşif zannettiler. Şimdikiler de "zaten böyledir" dediler… Kimisi de dedelerinin yerini kılık kıyafet ile veya tef vurarak, şiş kullanarak aldı ve böyle devam ederek bu hale gelindi...

Bilindik (ben sana şahitlik ettim, sen de bana etmelisin vs.) bazı nedenlerden ötürü bu kötü gidişe dur diyecek biri de yok gibi. Allah sonumuzu hayır etsin. Şayet bunlar kendilerinden sonrakilere iyi bir yol ve örneklik bırakmadıklarının farkına varmasalar, korkarım ki kimse de onları düzeltebilemeye güç getirmemez. İnşaallah uyanır ve uyarırlar, yoksa ihdas ettikleri bu yol devam ettikçe mesuliyetten kurtulamayacaklardır. Umarım dostdoğru olanlar da; yaş kuruyla birlikte yanmadan bu tehlikenin farkına varır ve olmayanları uygun bir uslupla uyarır... Zira yaşın kuruyla birlikte yanması an meselesidir.

Kıyamet mahkemesini unutmamak gerek zira orada yalan ile iş yürümez ve sakladığınız gerçekler ortaya dökülür birer birer. Zira bu yol ki Silsile-i zehebiye yoludur, hiç kimsenin babasının malı olmadığı gibi kimsenin tekelinde de değildir.

Allah’tan eskilerden bazılarını görme şansını elde ettik ve bazılarının da hayatlarını okuduk. Yoksa Allah korusun, biz de eski zevatı da bunlar gibi bilme yanılsamasına düşerdik…

Kendinize gelin hiç kimsenin şahsi ihtiraslarla bu yolu kirletme ve halk nezdinde itibarını zedeleme hakkı yoktur.

Son olarak size tavsiyem: Eskileri şimdikilerle karıştırmayın, bunlar üzerinden değerlendirmeyin. Şimdi şeyh geçinenleri eskilerin mihengine vurun. Sıratı müstakim prensip ve adapları olan kıstası geçeni sevin, geçmeyenin peşinden gitmeyin ve Allah için uyarın. Şayet siz de samimiyseniz tabi, vesselam!
M. Burhan Hedbi

Editör: M.Burhan Hedbi

Yorum Yaz