matesis
dedas

Ey barış! Geldiysen üç kere vur...

Ey barış! Geldiysen üç kere vur...

Başbakanın “Öcalan ile görüşüyoruz” açıklaması ilk anda bir heyecan dalgası uyandırsa da öyle bir ülkede yaşıyoruz ki içimizde bir temkin, ihtiyat ve hatta endişe duygusunun hâsıl olmaması mümkün değil.

Böyle bir duygu içindeyseniz şu anda, pek de haksız değilsiniz.

Geçmişten bugüne, ülkede ne zaman iyimserlik dalgası yayılmaya başlansa, “size sevinmek haram” dercesine iyimser bulutları dağıtan, yerine kapkara bulutlarla kaplanan bir coğrafyada yaşıyoruz.

1993’te merhum Özal’ın Kürt sorunu ile ilgili radikal adımlar atmaya hazırlandığı bir dönemde Bingöl’de silahsız 33 askerin katledilmesi ve sonrasında Özal’ın şüpheli bir ölüme kurban gitmesi;

1999’da Öcalan’ın yakalanmasından sonra verdiği talimat doğrultusunda sınır dışına çekilen PKK birliklerine yönelik düzenlenen saldırılar sonucu yüzlerce PKK’linin öldürülerek atılan adımların karşılıksız bırakılması;

Daha yakın döneme gelecek olursak, Oslo görüşmeleri sürerken Silvan’da yapılan karakol baskınıyla yine çok sayıda askerin öldürülmesi;

Yine kritik bir süreçte Uludere’de 34 sivil insanın uçaklarla bombalanarak katledilmesi…

Bunlar ilk anda aklımıza gelen örnekler.

Bunun yanı sıra, gerek örgüt kanadının gerek de devletin tavizsiz tutumları yüzünden akamete uğramış, kesilmiş pek çok süreç var.

İhtiyatlı olmayı, hatta endişeli bir bekleyiş içine girmeyi haklı gösteren sebepler bunlar.

Şimdi de benzer provokasyonların, benzer sabotajların yaşanması sürpriz olmaz.

Çünkü her iki tarafta da barışı istemeyen, silahlı mücadeleden beslenen, silahlı mücadele ile kazandığı güç ve rantı kaybetmek istemeyen kesimler var.

Üstelik bunların çeşitli dönemlerde “paslaştıkları”, ortak stratejik hedefleri doğrultusunda işbirliğine gittiklerini Ergenekon türü davalar sayesinde herkes öğrendi.

Bu sefer yapılan görüşmelerin daha öncekilerden farklı noktaları var.

Öncelikle, daha önceki görüşmelerde tıkanıklığı aşmak için başvurulan Öcalan faktörü bu kez sürecin tam başında devreye alınıyor, doğrudan muhatap alınıyor.

Önceki süreçlere göre diğer bir farkı da ateşkes türü geçici çözümler yerine bu kez silah bırakma, tamamen sınır dışına çekilme ve topluma kazandırma olarak özetlenen üç aşamalı ve kalıcı çözüm önerilerinin tartışılıyor olması.

Yine Kürt siyasi hareketinin de bu süreçte aktif bir şekilde rol aldığını görüyoruz.

Gereksiz yere “PKK ile aranıza mesafe koyun”, “PKK’yi kınayın” türü eleştirilere muhatap olan BDP de bu kez aktif olarak görüşmelerde yer alıyor.

BDP’ye yönelik bu yaklaşımların yersiz ve gereksiz olduğunu daha önce birkaç kez ifade etmiştim.

BDP’nin PKK ile arasına sınır koyması beklenemez; bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır, BDP’nin kendini inkâr etmesi demektir.

Önemli olan BDP’nin, bazı milletvekillerinin çeşitli dönemlerde yaptığı gibi, şiddeti övmeden ve teşvik etmeden, silahlı mücadeleyi kutsamadan ve tamamen siyasi mülahazalarla siyaset yapmasıdır.

BDP’nin PKK ile olan inorganik bağını bilmeyen yok, bunu yok saymak, “bu bağı kesin” demek BDP’yi işlevsiz kılacaktır.

Avrupa’da da İrlanda Kurtuluş Ordusu (İRA)’nın siyasi kanadı Sinn Fein ve İspanya’da Bask bölgesinin bağımsızlığı için silahlı mücadele yapan ETA’nın siyasi temsilcisi Herri Batasuna örneklerinde gördüğümüz gibi, bu tür örgütlerin siyasi uzantılarının olması doğaldır.

Örgütlerle yapılan görüşmelerde siyasi konularda bu partiler muhatap alınmıştır; BDP de böyle bir işlev görebilir.

Tekrar görüşmelere dönecek olursak, bu sürecin bu kez daha ilk andan itibaren kamuoyuyla paylaşılıyor olması da süreci diğerlerinden ayıran bir özellik.

Muhalefetin sergileyeceği tavır da çok önemli.

Açıkçası MHP’den yana herhangi bir beklentim yok.

Kendilerinden beklendiği gibi sürece var güçleriyle karşı çıkacaklardır.

Çünkü bu ülkede Kürt sorunun çözülmesi, bu partinin varlığını işlevsiz kalacaktır.

CHP’nin daha önceki dönemlerde yapılan görüşmelere karşı sürdürdüğü yapıcı olmayan muhalefet anlayışını bir kenara bırakması, sürecin başarıya ulaşması açısından büyük önem taşımaktadır.

CHP lideri Kılıçdaroğlu da bu kez farklı bir duruş sergileyeceklerine dair ipuçları verdi, samimi olup olmadığını zaman gösterecek.

Bu arada Sayın Başbakan’ın bu konuda CHP ile polemiğe girmeden verecekleri her türlü katkıya açık olacaklarını ifade etmesi sürecin sağlıklı işleyişi açısından daha hayırlı olacaktır.

Bu süreç devam ederken, sürece olumlu katkı yapacak diğer önemli bir adımda demokratikleşme adımlarının hızlandırılmasıdır.

Bu noktada yine defalarca önemine vurgu yaptığımız yeni anayasa çalışmaları ön plana çıkmaktadır.

Demokratik ve özgürlükçü bir anayasa, Kürt sorununun çözümü yolunda yeni bir ümit kaynağı olabilir.

Bu süreçte ister PKK-BDP çizgisinden ister devlet içindeki yapılanmalardan gelebilecek her türlü provokatif eyleme karşı hazırlıklı olunmalıdır.

Ancak devletin de her provokasyonda geri çekilip reformları veya görüşmeleri askıya alarak provokatörlerin ve barış düşmanlarının asıl amaçlarına ulaşmalarını sağlayan, hedefledikleri kaos ortamının geri gelmesine neden olan geri adımlarından vazgeçmesi gerekir.

Boyutu ve hedefi ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir provokasyon ve sabotaj bu süreci baltalayamamalı, aksine, sürece daha sağlam bir şekilde asılmak için bir gerekçe haline gelmelidir.

Dileğimiz, temennimiz ve duamız odur ki, bu sefer de barış çabaları sabote edilmesin; bu ülkenin genç insanlarının hayatına, ailelerinin umutlarına ve insan hayatı ile kıyaslandığında daha önemsiz bir kayıp olsa da ülkenin kaynaklarına mal olan ve adına ister Kürt sorunu (ben şahsen hala öyle diyenlerdenim) deyin, ister Güneydoğu sorunu deyin veya ister sadece terör sorunu deyin, bu sorun bir daha çıkmamak üzere ebediyen toprağa gömülsün.

Barışı sağlayacak olan kişi(ler) de bu ülkenin ve halklarının kalbinde sarsılmaz, yıkılmaz bir yere sahip olacaktır.

Başbakan Erdoğan bu konuda neler yapabileceğini daha önce pek çok kez gösterdi; bu güce, bu iradeye ve en önemlisi bu isteğe sahip olduğunu kanıtladı.

Kürt siyasi çevreleri ve muhalifleri onu her ne kadar son dönemlerde milliyetçileşmekle suçlasalar (zaman zaman ben de yazılarımda Başbakanın sert politikalar izlediğini ve bundan şikayetçi olduğumu dile getirdim), MHP’nin oylarına talip olmak için sert politikalar izlemekle itham etseler ve hatta Başkan olabilmek için tüm demokratik kazanımlardan vazgeçmekle eleştirseler de bu ülkede atılamaz denen adımları atan kişidir Başbakan Erdoğan.

Aynı irade ve kararlılığı Kürt siyasileri ve Öcalan da gösterirse bu kez başarmamak için hiçbir neden yok.

Dualarımız barış ve huzur için.

Dualarımız barış ve huzurun hayatımıza bu kez girerek ilelebed çıkmaması için.

Yorumlar

Image
DENDEM47
12.01.2013 / 19:12

hoş bir yazı olmuş dediğin gibi illede barış an barış an barış..

Image
murat
12.01.2013 / 14:31

Vedat Er;sorun senin gibi varlıkların varlığıdır.<br>Kürtçe yasaklanır sorumlusu ve müsebbi Kürtler olur.Başörtüsü yasaklanır sorumlusu başörtüsü takan insanlar olur!evet senin gibi varıkların bakışı budur.Bu da İttihatçı zihniyetin başarısıdır bence.Evet takdir etmek lazım ki sistem senin gibi varlıkları icat etmeyi başardı.Sen ve senin gibilere göre hiçkimse hakkını hukukunu sorgulamasın ve bunun için de mücadele etmesin.Kayıtsız ve şartsız otoriteye biat etsin istiyorsunuz siz.Çünkü güçlünü-efendinin elini eteğini öpmeye alışmışsınız siz.Ama insanlar sizin gibi koyun değil malesef bunu her ne kadar o kuş beyniniz kabul etmese de durum bu.Öğreteceğiz size bunu.Zor da olsa.

Image
ahmet
11.01.2013 / 15:57

yani seviye hiç bu kadar yerlere düşmemişti. vedat adlı yorumcu resmen küfür ediyor, site yönetimi aynen yayınlıyor. yani yönetimde onun gibi suçlu burda. ifade özgürlüğü küfür özgürlüğü değildir. söyleyecek sözü, savunacak fikri olmayan seviyesizler hakaret eder, küfür eder aynı burdaki yorumcu gibi. sırf seni memnun edecek diye asırlık sorunun adını değiştirecek değiliz. deprem yardımı pazarda satılıyor diye bu sorun yok demekmi oluyor, bu nasıl bir mantıktır yada mantıksızlıktır? peki ülkede sorun var diye özel okulda okunmazmı? keşke birazda fikriniz olsaydı onu savunsaydınız.

Image
vEDAT eR
09.01.2013 / 11:50

ben bu lanet olası kelimeye kıl oluyorum. ya Allah için bu sorun dediğiniz şey ne? ne sorunu? bu sorunu nasıl çözeceksiniz? Allah tan korkun, ben arabım, ben kürmancım, ben zazayım, ben türkmenim diyen bir kişinin etnik manada ne sorunu olabilir. Bu muz sorunu var diyenler, vekil olmamışlar mı, belediye başkanı olmamışlar mı daha ne istiyorlar belalarını mı? Bu ülkede terör sorunu var. bunu o küçük akıllarına herkes koysun... deprem yardımlarını pazarda satanların ne sorunu olduğunu herkes görsün, sorun var diyentlerın, çocuklarını özel kolajlerde okutanları herkes görsün. açın gözlerinizi. ölüm var hesap var...

Image
salim
09.01.2013 / 10:15

mehmet ali, yorumundaki sadece bir soruya cevap vereceğim. demişsin dünyada teröristlerle görüşen başka devlet varmı? yazıyı okusaydın bu soruyu sormana gerek kalmazdı. ispanya ve ingiltere kendi ülkelerindeki örgütlerle görüştüler. kimsede çıkıp demedi teröristle pazarlık olmaz. ayrıca erdoğan parti olarak görüşmüyoruz demişti. şerefsizlikten kastettiği buydu. burda imralıyla görüşen resmi devlet görevlileridir. arada fark var. ayrıca bence siyasilerde görüşebilir. eğer terörü bitirecekse mahsuru yok bence görüşebilir herkes.

Image
Mehmet ali
08.01.2013 / 16:18

Sayın yazar, yazının sadece başlığına baktım. gerisi gına getiriyor.(sizinle alakası yok) Barış karşılıklı iki ülke arasında olur. T.erdoğanın; Terör örgütü ile görüşmediklerini, görüşen şerefsizdir, dediği teröristlerden gelen barış olmaz, o ancak ihanet olur. Bu teröristler silahını bıraksın gelsin devlete millete hesap versin, sen sağ ben selamet. gerisi hikaye. bu eşkiyaların ABD-Siyonizmin-AB ülkelerinin kiralık katilleri oldukları için bunları muhatap almak ancak ahmak ve gaflet ve dalatte içinde olanların işidir. önce karar vereceğiz, bunlar terörist mi değilmi? başka ülkelerde teröristlerle anlaşma yapan var mı? ABD_İsrailin beslemesi olan El kaidenin başını kesmediler mi? biz niye bu teröristi muhatap alıytoruz? duyamadım cevap neydi???

Yorum Yaz