matesis
dedas

Filistin İçimizde Olmasın!

Filistin İçimizde Olmasın!

                 Demokrasi; makro ölçekte salt çoğunluğun veya salt maddi olarak fakir ama manevi olarak zenginlerin haklarının korunmasının yanında, azınlıkların ve de yoksunların haklarının da koruma altına alınmasını gerektirir. Güçsüz olan, her zaman kaybetmeye mahkumdur. Günümüzde hukuk; haklı olanın haklılığını ispatlamaya çalışanlardan çok, haksızın haklı olmasını ispatlamaya çalışanlara hizmet ettiğini söylemek sanırım yanlış olmaz.

                 Acı ama gerçek olan şu ki; güçlünün de güçsüzün de yanında olduğu ve desteklediği, çoğunlukla güçsüzler değil güçlü olanlardır.

                 Amerika’da başlayıp hemen hemen bütün dünyaya yayılan ekonomik kriz, anlayabilene ,  vahşi kapitalizm’in sorgulanması gerektiğine dair bir uyarıdır aslında. İşin kötü tarafı bu kapitalist sistemi değiştirebilme veya frenleyebilme  yetisine, sadece ve sadece bu kapitalist düzenin en vahşi ülke, toplum ya da kişileri sahiptir.  Demogojinin, halkları peşinden sürüklemesi sürdüğü, demogojiyi yapan siyasetçilerin kendi saraylarında rahatça yaşamlarını sürdürüp halklarını ölüme gönderdiği ve insanın fıtratında yer alan yakıp-yıkma, öldürme,yok etme,haksızlık etme dürtüsünün gün geçtikçe yüceltilerek öne çıkarılarak pirim yaptırılması tetiklendiği müddetçe bu savaşlar devam edecektir. Dünya tarihi, kendi kendini yok etmiş toplumlarla dolu olduğu gibi kendi kendini yok eden önderlerle de doludur. İsyan rolü, nedense hep halklara biçilir. Oysa bu isyan elbisesini öncelikle dünya siyasetçilerinin giymesi gerekir. Eğer bu elbiseyi giyemeyecek durumdaysa,  önderlikten derhal çekilmelidir. Bu çekilme; başarısız olarak görülenle sınırlı kalmayıp , başarısızlardan beslenerek başarı kazandığını zanneden , başarının mimarları için de geçerli olmalıdır.

                  Bilindiği üzere savaşlar en başta silah tüccarlarının işine geldiği gibi, farklı ekonomileri de harekete geçirir. Basın-basım ,yayın-yayım-beyinleri kıyım- araçlarının tamamına yakınının, dolaylı veya direkt , bu savaşlardan da beslendiği açıktır.

                  Son günlerde sonuçları yüzünden yüreğimizi burkan Ortadoğu’da vuku bulan savaşı, medya kartellerinin ,bilerek ya da bilmeyerek yaptığı yayınlarla desteklediği ortaya çıkmaktadır. Habercilik her şeyden önce sorumluluk gerektirir. Fakat  olağan hallerde, yani haber sıkıntısı çekilen zamanlarda bile, olmadık yalan yanlış haberleri , ajite ede ede,ballandıra ballandıra,dejenere ede ede defalarca insanın kafasına vura vura sunarken ,bir afetin veya savaşın haberlerini  verirken, minicik te olsa  sorumlu davranmaları beklemek  iyi niyetten öteye geçmez.

                  12 Eylül saldırı görüntülerinin sonuçlarının medyada ne kadar az yer aldığı, hatta yer almadığı herkesin malumudur. Biz de ise;  medyada bırakın yer almayı, aynı haberin farklı kanallardan, arada uçurum olacak düzeyde farklı sunumuna bile şahit oluyoruz maalesef. Bu durum; birçok konuda olduğu gibi bu konuda da ne kadar vahim bir durumda olduğumuzu göstermektedir.  

                  İletişim araç ve yöntemlerdeki gelişimlerin , insanların  mutluğunu artırması gerekirken mutsuzluğa sevk etmesi kabul edilir bir durum değildir.Bu mutsuzluğu yaratan sürekli kötü haberler üzerine kurulu iletişim araçlarından mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışıp,bu olumsuz sonuçların kökenine inmek için öncelikle kendi kendiyle iletişim kurup, barışık olmak için çaba harcamalıyız.  

               Filistin gerçeğine -başkaldırmamak mümkün değil ama- telin, kınama, bildiri, protesto, boykot v.s gibi bazen amacını aşabilecek yöntemlerinin yanında “kendi dışındaki olaylara duyarsız kalma kara parçası”  ile “kendine duyarlı olma kara parçası” arasındaki köprünün bazı özelliklerinin artık işlevini yitirdiğini görüp, kullanacağımız araç ve gereçlerin ,donanımın, yöntemlerin ve hızın ona göre seçilmesi gerektiğinin üzerinde de durulması gerekir.

                 Dünya düzeni bireyler tarafından kurulmuştur. Birey önce kendi kendini düzeltmelidir. Komşumuzun evinin duvarına veya bahçesine veya toprağına tecavüz edenlerimiz ile bu tecavüze uğrayanlarımız veya başkasının malına göz dikmiş veya canına kast etmiş olanlar ile mağdur olanlarımız arasındaki farkların irdelenmesi, Filistin’e yapılan bu haksızlığın türlü araç ve gereçlerle kınanması kadar önemlidir. Kendi ölçeğinde haksızlık yapanların, bırakın komşusuyla olan sorunu, kendi kardeşiyle olan sorununu hatta ve hatta kendi kendisiyle olan sorunları hal edemeyecek şekilde sistem tarafından aciz bırakılanların, savaşı kınama argumanlarında yer alması, hatta başrolde oynaması; sorarım size! kul için ne derece makbul, kanaat önderleri için ne kadar ses getirici veya hak katında hangi ölçüde inandırıcı  olabilir?

                 Ortalık geçici ve suni de olsa durulduğu zaman , yakıp yıkılan yerlerin hemen bu arada, kaşla göz arasında yeni baştan yapılması ihalelerine girmek için, ülkeler ve şirketler amuda kalkarcasına ,fütursuzca iş kapma yarışının içine girer. Silah fabrikaları da bu yeni yapılacakları, zamanı geldiğinde yıkmak için; hakları türlü alavere dalaverelerle verilmeden işten çıkarılan, aç bırakılan, bir anlamda bu kınamalarda da kullanılmış olan zavallı insanları, “eşeğini önce kaybettirip sonra buldurarak sevindirme” misali tekrar işe alarak son sürat çalışmaya devam eder. Hayat böyle bir kısır döngüde acı da olsa, sürüüüüüp gider.

                 Fakat yakıp yıkılan yürekleri tamir etmek-ki tamamiyle pek mümkün değildir- kimsenin aklına gelmez veya en fazla lafla peynir gemisi yürütülerek ,yaralar tedavi edilmeye çalışılır. 

                  Ne “Barış İçin Savaş”,Ne de “Savaş İçin Barış”.   Mümkün değil ama, savaş kelimesi olmadan hep“Barış İçin Barış” umudunun sürekli canlı tutulması dileğiyle…

Yorumlar

Image
haydarabad
29.11.2012 / 06:59

aferim tebrıklar

Yorum Yaz