matesis
dedas

Garip bir hikaye

Garip bir hikaye

Yapılamaz mı? Elbette yapılabilir.

Karşılık beklemeden insanlara her türlü iyilik, kolaylık yapılabilir. İnsanların ihtiyaçlarının olduğu zamanlarda, kendilerini zorda hissettikleri anlarda onlara uzatılacak karşılıksız bir yardımeli ne güzel olur değilmi. Takdim edilebilecek olan bu yardımeli onu dünyanın en mutlu insanı yapmaya yetecektir.

Zaten Peygamber Efendimizde buyurmuyorlar mı, ”sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır.   

    Tıpkı yolda arabasının lastiği patlamış birine yardım eder gibi, ameliyat masasında acil kana ihtiyacı olan bir hastaya candan bir ünite kan verir gibi.

    Birinin hemen ödemesi gereken borcu nedeniyle bankadan kredi çekmesini engelleyerek ona borç para vermesi gibi. Ya da parasını kaybetmiş birine; şeytan her ne kadar aklımızı karıştırsa bile iade eder gibi.

    Peki bu olayların hepsinde karşılık beklemek gerekirmi? Hayır kesinlikle gerekmez. Çünkü bunların hepsinin karşılığını fazlasıyla veren bize yetecektir…Mutlaka.

    Bir şahıs, Harem-i Şerif’in kapısında, “ Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allah’ım!..” diyerek hep aynı duayı okuyordu. Ona,”Sen başka dua bilmez misin?” dediler. O şöyle açıkladı:

    Ben Beyt-i Şerif’i tavaf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytan “bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar” dedi. İmanım ise, ‘bu haramdır, boşuna saklama ; sahibini bul, teslim et’ dedi. Ben böyle mücadele içinde iken, birisi:

   “Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!” Bin haramdan otuz helal hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir arap kölenin bu paraya satıldığını görünce hemen satın aldım. Bir zaman sonra bu kölenin yanına bir kısım araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum.

   Saklamayıp aynen anlattı:

   “Ben Mağrip sultanın oğluyum. Babam, Habeş Melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar, sakın az altına razı olma, elli bin altına sat beni.”

    Elli bin altına sattım köleyi. Sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdat’a gittim. Orada açtığım dükkanda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, ‘meşhur tüccar bir dostum vefat etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım’ dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çeyiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuzyüz yetmiş altın yazılı idi.

    Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki:

    “ Babam bu keseyi Harem-i Şerif’te kaybetmiş. Bulan bir helalzede keseyi iade edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar.”

     Bunun üzerine ben Allah’a hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hadiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saadetimiz daha da perçinlenmiş oldu.

Yorumlar

Image
laz
31.12.2011 / 16:28

Kardeşim hikaye güzelde ne anlatmaya çalışıyorsun, sende biliyorsan bize yazda öğrenelim, böyle aba altından sopa gösterme sağa sola :))

Yorum Yaz