matesis
dedas

Garip kıssadan doğru hisse;

Garip kıssadan doğru hisse;

          Eşrefi Mahlûkat (Varlıkların en Şereflisi) olarak yaratılan insanın dünya hayatında hiçbir karşılık ve ücret beklemeden iyilik ve güzellik yapması mümkündür. İhtiyaçtan müstağni olan Allah-ü Zülcelâl dışında, her varlık gibi insan da darlık zamanlarında ona uzatılacak bir yardım eline muhtaçtır. Böyle bir durum karşısında insana yapılan iyilik ve yardımın karşılığını Allah katından ücretlendirileceğine inandığından neticede bu durumdaki insanın da en mutlu bir insan olması ona yetecektir. Efendimizde hadislerinde “sizin en hayırlınız güzel ahlaklı ve yinede insanlara en faydalı olanınızdır. buyurmuyorlar mı.? Evet, Sözü uzatmadan kıssamıza geçelim. Şöyle nakledilmektedir. Bir şahıs, Harem-i Şerif’in kapısında, “ Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allah'ım!..” diyerek hep aynı duayı tekrar edip duruyormuş. O şâhısa sorduklarında ”Sen başka dua bilmez misin?”sorusuna O şöyle anlatmış:

    Ben Harem-i Şerif’i tavaf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. O anda şeytan nefsime “bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar” dedi. Diğer taraftan İmandan gelen bir ses ise bana, “bu haramdır, boşuna saklama ; sahibini bul, teslim et’ diyordu. Ben böyle bir durum içinde iken, birisi: seslenerek,

“Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!” diyordu.

Ben de içimdeki doğru sese giderek Bin haram altından otuz helal altın daha hayırlıdır, diyerek, keseyi sahibine teslim ettim. O da bana müjdemin karşılığı otuz altın verdi. Bunu alıp çarşıda gezerken, bir Arap kölenin 30 altın karşılığı satıldığını görünce hemen satın aldım ve köleyi azad ettim. Daha sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladıklarında köleden ne konuştuklarını sordum.

    Köle de benden söylenenleri saklamayıp aynen anlattı:

    “Ben Mağrip sultanın oğluyum. Babam, Habeş Melikiyle savaşırken savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bu Arapları göndermiş, 50 bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar, sakın pazarlıkta az altına razı olma, elli bin altına sat beni.”demiş.

          Ben de elli bin altına sattım köleyi. Ve o altın ile ticaret malları alarak Bağdat’a gittim. Orada açtığım dükkanda mallarımı satıyordum. Bir gün bir tanıdığım gelip, ‘meşhur tüccar bir dostum vefat etti, iffetli güzel bir kızı yalnız kaldı. Gel bunu sana isteyelim’ dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çeyiz olarak getirdiği birtakım sandıklar vardı Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Merak edip bunun sebebini sorduğumda:

    Kız dedi ki: “ Babam altın kesesini Harem-i Şerif’te tavaf esnasında kaybetmiş. Bulan bir helalzade keseyi iade edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu sandıktaki altınlar.”

      Bunun üzerine O Şahıs Allah’a hamd ile şükürde bulundum;  dedi.

        Bu kıssadan çıkarılması gereken pay ve günümüzde yokmu? ; Darda kalan  , sıkıntı ve huzursuzluk yaşayanlara bir çift  sözün en güzeli ile  yol gösteren , ışık tutan   veya borcundan dolayı kredi çekmesini engelleyerek birine  (karzi hasen) borç para vermeyi, Ya da bulanan zihin ve gönüllere bir nebze olsun Allah ve resülünü hatırlatmayı dert edinen Allahın sadık kulları? Doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek böyle iyilik yapanlar var elbette.  

          Peki, bu tür iyilik yaparken karşılık beklemek gerekir mi? Hayır, kesinlikle gerekmez. Çünkü bunların hepsinin karşılığını fazlasıyla veren bize yetecektir! Mutlaka…


Yorumlar

Image
ümman
14.11.2014 / 00:51

Güzel bir yazı kaleme almışsınız. Teşekkür ederiz.

Image
Yakup
26.06.2013 / 20:37

Sayın yazar çok güzel bir yazı olmuş tabii! anlayana Bir düşünür ne demiş; Benim dinim iyiliktir.Dünya memleketim, tüm insanlar kardeşim.

Yorum Yaz