matesis
dedas

Gazetecilerin Hatırlandığı Basın Bayramı

Gazetecilerin Hatırlandığı Basın Bayramı

1908’de 2. Abdülhamit’in 2. Meşrutiyet’i ilan etmesinin ardından, 24 Temmuz günü gazeteler ilk defa sansür denetiminden geçmeden yayınlandı. Refik Halid Karay 1948'de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) Yönetim Kurulu'ndaki önerisiyle "24 Temmuz" 22 yıl boyunca "Basın Bayramı" olarak kutlandı.

12 Mart 1971 askeri darbesi sonrası baskıların İstibdat dönemini hatırlatması sebebiyle TGC, Basın Bayramı ifadesinin kaldırılmasına karar verdi. 1971'den beri 24 Temmuz "Basın Bayramı" değil "Basın Özgürlüğü Günü" olarak anılıyor.

Kelime olarak Sansür, her türlü yayının, sinema ve tiyatro yapıtlarının hükümetçe önceden denetlenmesi işi, yayın ve gösterilmesinin izne bağlı olması demektir kabaca.

Ne var ki basın tarihinde sansür ve uygulamaları hiç de kabaca olmamıştır ancak basın yayın araçlarına ve çalışanlarına bu anlamda yapılan muameleler çok kaba olmuştur. Basın mensupları mevcut düzen ve  iktidarlar tarafından çok kaba ve sert uygulamalara maruz kalmıştır. En başta çalıştıkları gazeteler kısa ve uzun süreli kapatılmıştır. Haklarında soruşturmalar açılmış hapis ve para cezalarına çarptırılmıştır vs…

Bugün en ileri demokrasi olduğu düşünülen ülkelerin bile basın tarihine bakıldığında basın özgürlüğü konusunda karneleri kötüdür. Bu anlamda her ülke demokrasiye giden yolda sıkıntılı süreçler yaşamış, fikir özgürlüğü savunan insanlar her zaman bedel ödemek zorunda kalmıştır.

Elbette Türkiye’de de bu anlamda zor ve sıkıntılı süreçlerde düşün adamları, aydınlar, gazeteciler bedel ödemiş, yazdıkları yazılar, eserler sıkı denetimlerden geçmiştir.

Osmanlı döneminde de baskı dönemleri yaşanmış, basın üzerinde sansür mekanizması olagelmiştir. İstibdat Dönemi bu konuda örnek gösterilebilir.

Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen yıllarda iktidar basın kurumu ile ilgili sürekli yasal düzenleme yapma ihtiyacı duymuştur!

Tek Partili yıllarda (1923-45) hükümetin bu düzenlemelere sıkça baş vurduğu görülmektedir. 1925 yılında çıkarılan Takriri Sükun Kanunu, Türkiye’de basın alanında adeta bir milat oluşturmaktadır. Bu kanun kapsamında yapılanlardan gazete ve gazeteciler ağır bedeller ödemiş, bu kanun kapsamında yaratılmak istenen “güdümlü bir basın” dır. Bu dönemde Hakimiyeti Miliye gazetesinin 1936 yılında Ulus gazetesi olarak çıkmaya başlamasıyla bu gazete, diğer gazeteler için adeta “demoklas kılıcı” gibi olmuştur.

1945-50 yılları arasında Çok partili hayata geçiş için yaratılan siyasi atmosfer, basını da etkileyeceği şüphesizdir. Liberal bir kişilik olarak bilinen DP Genel Başkanı Celal Bayar’ın önerisiyle CHP hükümeti basın alanında demokratik değişiklikler içeren yasal düzenlemeler yapmak zorunda kaldı.

1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle beraber, daha önce muhalefet iken verdiği sözü tutarak 1950-54 yılları arasında basın alanında iyileştirmeler olarak kabul edilen bir dizi değişikliğin yapıldığı bilinmektedir. Fakat yapılan araştırmalar göstermektedir ki, DP de sonraki iktidar dönemlerinde giderek otoriter bir tutum alacaktı basına karşı. Ya da belki DP’ye karşı basın tutum değişikliğine zorlandı, DP de baskıcı bir politika izler oldu.

1960 askeri darbesi ve 1971 Mart Muhtırası’ndan basın ve basın mensupları öyle veya böyle etkilenecekti. 1980 Asker Darbe’den Türkiye demokrasisinin etkilenmesiyle ülke basının bundan payını almaması doğal olur mu?

Şunu da belirtmek gerekiyor ki, Türkiye siyasi tarihinde her dönem bir muhalefet bir iktidar basını olmuştur. Günümüzde de bu böyledir ve hem ulusal basın hem yerel basını bu kapsamda değerlendirmek mümkündür.

Günümüz Türkiye’sinde gazeteci kimliğini taşıyan insanların cezaevlerinde olduğu, davalarının sürdüğü bir gerçek. İktidara göre, gazeteciler sınırsız bir özgürlüğe sahip olamadığı gibi ‘gazeteciler hiç suç işlemez’ diye bir kural ya da bir hak yoktur. Bu kapsamda Can Dündar olayı uzun süre tartışıldı. Muhalefete göre ise, gazeteci kimliğini taşıyanlar sadece gazetecilik yapmışlardır ve hiçbir suçları yoktur, işlerini yasal çerçevelerde icra etmişlerdir. Gazetecilerle ilgili hala bir sürü dava devam etmekte ve bu konuda hala net olmayan bir durum söz konusudur. Mahkemelerde davaları bittikten sonra ortaya konulan delillerle belki bir netlik ortaya çıkacaktır.

Ama yine de 24 Temmuz Türk basın tarihinde sansürün kaldırıldığı bir gün olarak bilinmekte ve bu gün dolayısıyla gazeteciler birkaç saatlik de olsa hatırlanmaktadır. Bunun gibi bir iki gün daha vardır.  Şimdiden yayınlayacakları birer mesajdan dolayı tüm yetkililere ve duyarlı insanlara teşekkür ediyorum.

Saygıyla… 

Yorum Yaz