matesis
dedas

Gazeteciliğin Üç Zindanı

Gazeteciliğin Üç Zindanı

Gazetecilik 1626 yılında batıda yeni yeni filizlenmekte olan bir algıydı.Henüz meslek olarak yerleşmeyen gazeteciliğin çok sağlam bir karizması yoktu.Londra'da sahnelenen''Haber Dükkanı' adındaki komedi oyunu gazeteciliğin ne derece karamsar tonda algılandığının en büyük göstergesidir. 

 İlk Dönemde 'Yalancı've 'Utanmaz' Algısı 

Batı'da ilk dönemde zuhur eden gazetecilik o dönemin filozoflarının tabiriyle yalancı,utanmaz ve önüne gelen her haberi yalan yanlış demeden yapan bir kimlik olarak görülürdü.Anlaşılacağı üzere filozoflarla araları iyi olmayan gazetecilerin hakkında o dönemin filozoflarından olan Diderot şunları söylemiştir:''Tüm bu gazeteler,cahillerin yemi,okumadan konuşma ve karar vermek isteyenlerin kaynağı,çalışanların belası ve tiksintisidir.Bunlar hiçbir zaman iyi düşünülmüş iyi bir satır üretmediler,ne de kötü bir yazarın kötü bir eser vermesini engellediler.'' 

Gazeteciliğin bir meslek haline gelmesi ve olumlu bir karizmasının olması için biraz süre geçmeliydi.Bu süre zarfında gazeteciliğin sekteye uğradığı ve tabiri caizse hapsolduğu üç zindanı oluşmuştur.Bu zindanların birinden çıkılmışsa da diğerlerinde muhakkak tutuklu kalmışlardır.Gazeteci bu zindanlardan kurtulduğu takdirde gerçek,tutarlı ve kendi fikirlerini üretebilecektir.Şimdi o zindanları tek tek inceleyelim.

 1.Devletin Tekelinde Olmamalı 

Gazeteciliğin hedef ve amaç doğrultusunda incelediğimizde 'özgürlük'kavramının ne kadar önemli olduğunun farkına varırız.Zira gazeteciliğin devletin tekelinde olduğunu düşünürsek bu özgürlüğün ciddi bir şekilde kısıtlanması söz konusu olacaktır.Fikirlerin bir kitleye hitap etmesi, ardından at gözlülüğü getirir muhakkak.Böyle bir zeminde sağlıklı ve gerçekçi fikirlerin ortaya çıkması çok mümkün olmayacaktır. Bir olaya belli ve tek bir pencereden bakmak haberciliğin ve fikrin gerçekçiliğini yitirmesi demek.Fransız filozofların yalanncı diye itham etmesinin altında kanaatimizce bu yatmaktadır. 

Devletin tekelinde olan bir gazeteciliğin halkın dertleri ve problemlemlerini birinci dercede yansıtıp kamoyu oluşturması çok zor olur.Zira Osmanlı Tanzimat döneminin ilk gazetesi olan Takvim-i Vakayi padişahın isteği üzerine çıkarılmıştır.Gazetenin içeriğine baktığımızda ilk sırada devletin meseleleri ve duyruları yer alırken halkın meseleleri son sırada yer almaktadır.Böyle bir zeminde sağlam bir gazetecilik kimliği oluşturmak hiç gerçekçi değildir.

 Sözün özü gerçekçi bir habercilik yapmak ve sağlam bir fikir zemini oluşturmak istiyorsak gazetenin devletin tekelinde olmaması gerekir.Diğer türlü gazete, devletin basın bildirisinden öteye geçmez. 

2.Ekonomik Özgürlüğü Olmalı 

 Gazete bir okul bir ekoldür.Fikri bir zeminin üzerine inşa olmuştur.Fikirlerin sağlam bir zeminde oluşması için kalem köleliğinin olmaması gerekir.Diğer türlü kalem sahibinin kendi kafasıyla düşünmeyen, başkasının emri ve diktesi doğrultusunda yazan biri olduğunu söylemek zorunda kalacağız.İşte bunun olmaması için gazetecinin ekonomik özgürlüğü olmalıdır. Gazeteciliğin herhangi bir kurum ve kuruluşun sermayesiyle çıkması bu kurum ve kuruluşu asla eleştiremeyeceğin anlamına gelir.Zira eleştirdiğin takdirde değirmenin suyunun kesilmesi demek olur.Özellikle sermaye konusunda devlete bağlılık söz konusuysa bu başlı başına bir sansürü beraberinde getirir.Gazetenin siyasi duruşu devletin rengine boyanır. 

3.Hatır Gönül Meselesinden Kurtulmalı 

 Gazetecilik toplumdan soyutlanmış bir meslek değildir. Tam tersi toplumun nabzını tutan ve toplum üzerinde ciddi etkisi olan bir ekoldür. Gazetecinin toplum içinde kurduğu dostluklar,arkadaşlıklar muhakkak vardır.Bunun Gazeteci üzerinde bazen olumlu bazen olumsuz etkilerini görmek mümkün.Biz bu yazımızda olumsuz etkilerinden söz edeceğiz. 

Sözgelimi hatır meselesi yapılıp gazetecinin misyonuna uygun olmayan bir rica söz konusu olabilir.Böyle bir durumda gazetecinin misyonunu gözetmesi gerekir.Rica üzerine yazılmış bir yazı veya yapılmış bir haber eğer gazetenin kalitesini ve çizgisini zedeliyorsa burada otorite korunmak zorundadır.Diğer türlü çeşitli tutarsızlıklar meydana gelebilir.Düşünsenize sağlam kalemleri barındıran bir gazetenin, gelen kalitesiz bir yazıyı veya gazetenin çizgisine ters düşen bir haberi yayınlaması ne kadar gülünç olur.Burada akla şu soru gelebilir.Gazete kuşatıcı olmalı mı olmamalı mı?Gazete fikir okuludur belirli bir ideolojik zemini vardır.Dolayısıyla ne olursan ol gene gel mantığı burada geçerli değildir.Gelenlerin hepsinin ortak bir amacı ve derdi vardır.Peki objektivizm problemi doğar mı?İdeolojik zeminde objektiflik aramak büyük bir yanılgıdır.

Yorum Yaz