matesis
dedas

Geleceği  Yakalamak…    

Geleceği  Yakalamak…    

Dünyaya gözlerimizi açtığımız an itibariyle başlar ölüme doğru olan yolculuğumuz. Yaşam içinde serpilip, onu anlamlandırmaya başladıkça ölümlü olmanın farkına varır ve bir gün yok olacağımız düşüncesinin girdabında, tüm benliğimizle kaybolur gideriz. 

Ömür denen süreç başladığında hep geleceğe doğru koşar, geleceği yakalamaya çalışır, geleceği kurgular, sanki gelecek yakalanıp da sona erecekmiş gibi ölümsüzce düşünerek, peşinden koşturur dururuz. 

Yapabildiklerimizi yapmaya çalışır, amaçladıklarımızı organize etmeyle uğraşır, hayallerimizin güdümünde oluruz bir şekilde, geleceği ellerimizle yakalayıp teslim almak için. Teslim alır mıyız, almaz mıyız bilemem ama yakalamaya çalışırken de yaşamı erteler, gelecekte yaşamak üzere bu günü ve anları daha sonralarda kullanmak için yine geleceğe yine borç veririz. Sanki gelecek bizlere bu borcunu ödeyecekmiş gibi 

Bu koşturmaca içerisinde yaşadıklarımızı ve geleceğe ulaşma çabamızı, ‘an’ lar içinde eritip yaşayıverir, halının altına ya da herhangi bir eşyanın arkasına süpürülenler gibi, geçmişin kollarına doğru bırakıveririz.  

Geçmiş olan her anımıza bir daha dönememenin sıkıntısı, bu günü yaşayamamanın acısıyla bir olup boğazımızı sıkarcasına benliğimize hükmetmeye başladığında, üstüne üstlük bir de ölümlü olmamızın bilincinde oluşumuzla, tekrar tekrar zihinsel karmaşaların anaforunda debelenmeye başlarız, var oluşumuzla… 

Evet varız, bu hayatın içindeyiz. Hem de yarın var olacağımızın garantisi olmaksızın tutunmuşuz, bize biçilen sürenin bağlarına sıkı sıkıya. 

Bedenimiz azgın ırmakların akışını engelleyen bentler gibi dikilip direnmeye çalışırken, kollarımız kartal kanatları gibi açık, pençelerimizle kavramaya yeltenip durdurmaya çalışırız, zamanın saatine hükmeden, akrep ve yelkovanlarını. 

Her ne kadar zamanın içerisinde varsak ve bu zaman taşıyorsa bizleri geleceğe, hükmüyle de yaşıyoruzdur gizemli serapları, gönlümüzün derinliklerinde.  

Hem fiziki hem ruhi varlığımızla anların içerisinde yol alırken, aynı zamanda farkındayızdır hayatın. 

Olmamak mümkün olmaz. 

Onun içindir ki ‘an’ların bizleri taşıyan bölümlerini değil, daha çok geleceği yaşamaya çalışırız, kendimizi gerçekleştirme ve var olma içgüdümüzle 

Nedense geleceğimizin sadece kendi irademizle oluşturulabilecek bir kurgudan ibaret olmadığının farkına da varamayız çoğu zaman. Yarınlar yani gelecek, emre amade bizim yönlendirdiğimiz biçimde hizmetimizde olmakla sorumlu hissetmez kendini oysa.  Her zaman bir sürpriz hazırlama, her zaman acı ya da tatlı bir şaka yapma, her zaman yaşamın kıyılarından uzaklaştırabilecek rüzgarları estirebilme hakkını elinde saklı tutar, canı sıkıldığında kullanabilmek üzere.  

Bizlerse hala dün ile yarın arasında sıkışıp kalmış, bu dünyada bir fani olmanın ıstırabını yaşarız yüreğimizde.  Tabii ki pes edip teslim olacak kadar da korkak değilizdir. ‘ Var olma’ yolunda ölümsüzlüğümüzü perçinleyecek bizlerden oluşan parçalarımızı, genlerimizi, çocuklarımız aracılığıyla bırakmayı da ihmal etmeyiz, geleceğin kucağına. 

Onlar aynı zamanda bizizdir. 

Onlar aynı zamanda geleceğimizdir. 

“ Gelecek de bir gün gelecek “ sözünün gelecekteki bekçileridir çocuklarımız.  Ve o bekçilerdir gelecekteki ölümsüzlüğümüzü onaylayarak varlığımızı sürdürecek olan. Zaten onlarla alacağızdır hayattan yaşamadığımız anların hıncını, hem de ödememecesine. 

Gerçek yine; büyüyüp serpilen halleri, emekleyen bedenlerinin, yürümeye koşturmaya başladığı zamanlarda, bir kırbaç gibi yüzümüze şaklayacak, bize ihanet eden zamanın açtığı yolda  

Belki de o zaman düşünmeye başlayacağız; geleceğe taşınıp, ölümsüz olmanın o kadar da önemli olmadığını, önemli olanın o süreçte geçtiğimiz yolu ne kadar fark edip, ne kadar anlar içerisinde yaşayıp, yaşattığımız olduğunu…  

             Ömür denilen biçilmiş süreyi tamamlarken, ölümlü olmanın var oluşumuzu yok eden tükenişinin değil, o süreçte geçilen yollarda bıraktığımız izlerin, silinmemecesine varlığını sürdürebilmesinin daha hoş olduğunu… 

             Hatta bundan yüzyıllar sonra kazara bile olsa, bu satırları okuyacak birisinin, bunları yazanı yad etmesinin bile… 

             Ölümsüzlük olduğunu  

Yorum Yaz