matesis
dedas

Gerçek Sevgi

Gerçek Sevgi


Sevgi Allah ile kul arasındaki bağı kuran, insanlar arasındaki ilişkileri sağlayan temel faktördür. Yüce Yaratıcının bizlere lutfettiği en güzel duygudur. Öyle ki Yüce Rabbimizin bizleri yaratmada sevginin ön planda olduğunu şu kutsi hadiste görmekteyiz:

            “ Küntü kenzen mahfiyyen fe-ehbebtü en u’rife fe-halektü’l-halkâ” “Ben gizli bir hazineydim bilinmek istedim. Bu sebeple insanları yarattım.”

            Kutsi hadiste geçen “fe-ehbebtü” ifadesiyle Allah’ın yaratmasında “muhabbet/sevgi”nin etkili olduğunu görmekteyiz. Yine Allah’ın cinleri ve insanları yaratmasında sevginin önemli bir faktör olduğunu şu ayeti kerimede görebiliriz:

            “Ben cinleri ve insanları sadece bana tapsınlar diye yarattım” buyrulmaktadır. Buradaki  “ibadet etme” emri genellikle “ kulluk etmek” anlamında tercüme edilmekte ve kullanılmaktadır. Oysa bu ayetteki “liya’budûn” şeklindeki emri “tapsınlar” diye tercüme edersek ilahi emirdeki maksadın daha iyi anlaşılacağını umuyorum. Çünkü insan Allah karşısında kul konumundan ziyade “tapan” konumundadır.

            Tapmak da sevmenin en ileri halidir. Hatırlattığımız bu ayetin asli anlamı da öyle sanıyorum ki tapma derecesinde sevgidir. Ancak böyle bir sevgi Allah ile ilişkiyi zevk ve mutluluk haline getirebilir, kişiyi Yaratıcının emirlerini neşe içinde yerine getirebilme ergenliğine ulaştırabilir.

            Eğer bunu böyle değil de klasik anlamda ifade edersek, yani Allah karşısında insanı ‘tapan’ değil de ‘kul’ olarak tanımlarsak ayetin gerçek hakkını vermemiş oluruz. Çünkü eskiden padişah karşısında da ‘kul’ konumunda bulunan insanlar vardı. Bugün de hizmetliler bir tür ‘kul’ konumundadır.

            Şüphesiz kul ile köle kavramları arasında Türkçede söyleyiş bakımından farklar vardır. Ayrıca halk arasında insandan kul diye söz edildiği zaman Allah’ın huzurundaki konumu ifade edilir. Böylece Türkçe kul kelimesi, aslında ‘ibadet yapan’ anlamında kullanılır gibi görünmektedir. Fakat böyle bir isimlendirme ister istemez dünyevi düzlemdeki ‘kul-efendi’ ilişkisini çağrıştıran bulanık anlamlara yol açabilir.

Hâlbuki Allah (cc) kullarından zorunlu bir tapınma değil aksine kendi istek ve iradeleriyle, yani sevgiyle/muhabbetle kendisine yönelmelerini ve aşkla, zevkle ibadet etmelerini istemektedir. Çünkü imanın temelinde büyük bir sevda yatar. Sevgiliye ulaştıran bu sevda yolunda insan birçok çile ve sıkıntılarla karşılaştığında, kişi bunların yüce Yüce sevgili tarafından kendisine lütfedilmiş birer imtihan olduğunu kabul edip hiçbir şüpheye düşmeden ve ümitsizliğe kapılmadan, Eşref oğlu Rumî’nin dediği gibi:

“Hoştur bana senden gelen

Ya hil’atû yahut kefen

Ya gonca gül yahut diken

Lütfun da hoş kahrında hoş.”

Diyebilmenin altında yatan ve yüce Allah’ın “secde et yaklaş” emri gereği daha bir gönülden secde etmeye ve dua etmeye sevk eden teslimiyetin temel kaynağı bu sevdadır.

Sevgili Peygamberimiz bir duasında “Allah’ım bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini ve beni sana yaklaştıracak amellerin sevgisini nasip et” derken imanın yaratıcı ile kulları arasında bir sevgi kaynaşması olduğunu açık bir dille bize ifade etmiştir.

Sonuç olarak, her şeyin temelinde sevginin olduğunu, insanı mükâfata, mutluluğa ve Allah’ın rızasını kazanmaya götürecek yolun buradan geçtiğini söyleyebiliriz.

***

 

 

                                                                                       Edip AKYOL

                                                                                      Mardin müftülüğü

  Aile İrşad ve Rehberlik Bürosu

 

 

 

Yorum Yaz