matesis
dedas

Gönüllere Dokunan Muallim!

Gönüllere Dokunan Muallim!

Yüce Allah  ilme, okumaya ve insanın eğitimine çok önem vermiştir. Bundan dolayıdır ki ilk indirdiği vahiy "ikra" yani  "oku" emridir.
Allah ilme ve okumaya değer verdiği gibi bu dini kıyamete kadar tüm insanlığa ulaştıracak, muallim ve mürebbi olacak elçisinin hayatını da, cahiliye geleneklerinden ve adetlerinden her hangi bir şey O'na bulaşmasın diye O'nun terbiyesini de kendi uhdesine almıştır.

Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisi şerifinde "Ben bir muallim olarak gönderildim" diye buyurmuştur.   Oysa Hz. Peygamber  kendini bir komutan, bir devlet başkanı, bir aile reisi olarak gönderildim diye de ifade edebilirdi. Bütün bu vasıflar Hz. Peygamber'in şahsında haiz iken özellikle ben bir "muallim" olarak gönderildim demesi ilmin, okumanın, eğitimin ve muallimlik müessesesinin ehemmiyetli olduğunu ve "muallim" olmanın önemini vurgulamaktadır.

23 yıllık peygamberlik hayatına baktığımızda  ilmin, eğitimin olmadığı tek bir kare yoktur. Mekke'de darul Erkam medresesi, Medine 'ye hicretten sonra, Mescid-i Nebeviyi inşa etmesi ve Mescid'ten hemen sonra ilk iş Suffa medresesini kurup eğitim ve öğretime start vermesi  "muallim" olarak ilme ve eğitime önem verdiğinin en bariz örneklerindendir.
Çünkü o dönemde okuma yazma oranı çok düşüktü. Ancak Hz Peygamber'in eğitim seferberliği sonucu okuma oranı ciddi bir şekilde yükselmiştir. Bu süreçte sadece kendisinin 40 tane vahiy katibi yetişmiştir.
İnsanlık tarihinde eğitim ve öğretim noktasında büyük bir devrim gerçekleştirerek cehalete karşı adeta meydan okumuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v) muallimlik vazifesini adeta bir anne şefkatiyle yerine getirmeye çalışmıştır.
Muallimlik görevini yerine getirirken,  muhataplarının durumunu daima dikkate almıştır. Çocukla çocuk, genç ile genç, yaşlıyla yaşlı olmuştur.
Allah Resulü (s.a.v) muhatabı kim olursa olsun değer verirdi. Bu hususta Hz. Ali (ra) der ki: "Hz. Peygamber (s.a.v) beraber oturduğu herkesle yeteri kadar ilgilenirdi. Onunla oturan Efendimizin (s.a.v) nezdinde kendisinden daha kıymetli biri olabileceğini düşünmezdi."

Peygamber Efendimiz (s.a.v) nezaket ve hikmet sahibi idi. İnsanların kusurlarını yüzüne vurmazdı.
Bir gün Allah Rasûlü (s.a.v) ashabıyla birlikte deve etiyle yapılmış bir yemek yemişlerdi. Tam namaza duracakları esnada bir yellenme kokusu duyuldu. Fahr-i Kainat Efendimiz, o kişinin toplum içinde küçük düşmemesi için; "Deve eti yiyenler abdest alsın!" buyurdu. Bütün sahabiler yeniden abdest aldılar. Yani bir kişinin mahcup olmaması için Efendimiz (s.a.v) bütün cemaate tekrar abdest aldırdı.
Bedevinin biri Mescid-i Nebevi'de küçük abdestini bozmuştu. Sahabiler onu azarlamaya kalkıştı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Adamı kendi haline bırakın. Abdest bozduğu yere bir kova su dökün. Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil." diye buyurdu.
Daha sonra Resulullah (s.a.v) bedeviyi  yanına çağırdı. Ona Mescit'te abdest bozmanın, orayı kirletmenin doğru olmayacağını, bu mübarek yerlerin Allah’ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur’an okumak için yapıldığını hatırlattı.

Bu verdiğimiz örnekler ışığında Efendimiz (s.a.v) tüm öğretmenlere öğretmen, tüm mürşidlere mürşid, tüm Müslümanlara emsalsiz bir örnek ve rehberdir. Hiç bir "muallim" O'nun öğreti ve tavsiyelerini itibara almadan zafere ulaşamaz, muvaffak olamaz. Bir şairin ifadesiyle; "sensiz doğrular bile eğri, beyaz bile karadır."
Netice itibariyle iyi bir muallim, iyi bir İslam davetçisi olmak istiyorsak Fahr-i Kâinât Efendimiz'in mesajını ve misyonunu iyi öğrenmek zorundayız.
Gerek dünyada gerek ülkemizde eğitim ve öğretim ile ilgili sorun ve sıkıntılarla başetmek istiyorsak, iyi bireyler ve nesiller, kaliteli muallimler yetiştirmek istiyorsak çaremiz; şaşırmaz ve  şaşırtmaz yegane örnek ve rehber öğretmen Hz. Peygamber Efendimiz'in eğitim metodunu uygulamaktır.
Başımıcın tacı, gönlümüzün sultanı, sevgililer sevgilisi Hz Muhammed (s.a.v)'e sonsuz salat ve selam olsun.

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz