tatlidede

Hak-Par'ın Kongresindeki Demokrasi

Hak-Par'ın Kongresindeki Demokrasi

Hafta sonu (4 Kasım 2012) Ankara’da yapılan Haklar ve Özgürlükler Partisi’nin yapılan kongresine davet edilenler arasındaydım. Nusaybin’den kalkan , Kızıltepe, Derik, Urfa ve Gaziantep’ten kongreye katılacak olan partililerin bindiği otobüse bindim. Yolculuğun masrafı tamamen parti tarafından karşılanmıştı. Coşkulu bir şekilde başkent Ankara’ya doğru yolculuk başladı. Yolculuk boyunca tanışmayanlar birbirleriyle tanıştı; tanışanlar ise ülke ve toplum gündeminde yer alan sıcak konular üzerinde sohbet ettiler.

Aynı gün Ankara’da MHP’nin de kongresi vardı. Gölbaşı’na varmadan zaman zaman MHP’lilerin araçlarıyla yan yana geliyorduk, onlar da kongrelerine katılacaklardı. Otobüsümüz Hak-Par’ın bayrağıyla sarılmıştı. Bizi bu şekilde gören MHP’liler simgeleri olan ‘Kurt İşareti’ni bize yapıyorlardı. Hak-Par’lılar buna oralı bile olmadılar ve olgunlukla karşıladılar. Ankara’nın girişinde sıkı güvenlik önlemi anlamında hiçbir durumla karşılaşmadık ve kongrenin yapacağı Kocatepe Kültür Sanat Merkezi’ne yakın bir yerde arabalardan indik; bu arada Hak-Parlıları taşıyan başka bir otobüsle birlikte idik.  Bir şah eser olarak nitelendirilebilecek Kocatepe Camii’nin önünden geçerken hatıra fotoğrafı çekmeyi de unutmadık. Kocatepe Kültür Merkezi’nin önünde ülkenin dört bir tarafından gelen partilileri taşıyan araçlar park etmişti. Kongre saat 10’da başlayacaktı; henüz bir saten fazla zaman vardı.

Kocatepe’de ‘Bijî Kurd û Kurdıstan’ sloganı

Kürt halkının ‘ölümsüz’ önderlerinden Mele Mıstefa Berzani(adı halk arasında böyle telafüz edilmektedir) zamanında Kürtler arasında atıla gelen ve klasik bir değer taşıyan ‘Bijî Kurd û Kurdıstan’ sloganı Hak-Parlılar tarafından atılıyor, adeta Kocatepe’nin heybetine meydan okuyordu. Bir yandan da partililer davul zurna eşliğinde oynayarak kongreyi karnavala dönüştürüyordu. Demokrasi şehitleri için saygı duruşuna salondakiler Kürt Ulusal Marşı Ey Reqîb’ eşliğinde saf tutuyordu. Bu adeta Kürt sorununa Federal bir çözüm çağrısıydı sanki..

Kongrenin başlamasına az kala davet edilen konuklar kendilerine hazırlanan yaka kartını taktıktan sonra isimlerinin yazılı olduğu koltuğuna geçiyordu. Kimler davetliydi kongreye? İşte bazıları:

Safin Dizayi- KDP

Adnan Dali- Suriye Kurdistanı Azadi Partisi

Muhammed Nur Huseyin-Partiya Yekiti ya Suri

Hamit Geylani- BDP

Eski milletvekillerinden Dengir Mir Mehmet Fırat, Abdurrahman Kurt, Eşref Erdem, Nurettin Yılmaz, Mahmut Duyan, Yazar Naci Kutlay, Remzi İnanç, Sanatçı Seher Dilovan, MGC Başkanı Cemil Aydoğan’ın yanı sıra bir çok STK temsilcisi, Avrupa’dan bazı parti temsilcileri…

Kongre salonunda önce dev bir Kürdistan bayrağı asıldı; ancak birkaç dakika sonra bayrağın kaldırıldığına tanık olduk. Bu konuda hiçbir yetkili açıklama yapmadı. Neden kaldırıldı acaba? Diye sormadan edemiyoruz.

Otuz yıllık aradan sonra Türkiye’ye dönen entelektüel Kürt siyasetçi Kemal Burkay’la mevcut genel başkan Bayram Bozyel, partililerin alkışları arasında birlikte salona girdi. Burkay’ın Hak-Par’ın yeni genel başkanı olacağı kesin gözle bakılırken posterinin salona asılmaması dikkat çekti.

Divan oluşumundan sonra kongre mevcut genel başkam Bayram Bozyel’in açılış konuşmasıyla başladı. Bozyel, partisinin kısaca tarihçesini vurguladıktan sonra ana hatlarıyla Ortadoğu’yu da değerlendirerek Kürt Sorunu bağlamında Suriye’deki olan-bitenlerle ilgili geniş bir sunu yaptı. Bozyel konuşmasında ‘Eninde sonunda Suriye halkları kazanacak ve Kürt halkı özgürlüğüne kavuşacaktır. 5. Kongre vesilesiyle Suriye’de, Kürt halkının özgürlük uğrunda yürüttüğü haklı mücadeleyi selamlamak istiyorum.’ Cümlesi ile Kürtlerin ulusal birliğine vurgu yaptı. Hak-Par olarak demokrasi ve Kürt sorununun çözümü yönünde atılan adımları maksimalist davranarak reddetmek yerine desteklediklerini açıkladı ve ancak “Gelinen noktada AK Parti hükümeti reform çizgisi konusunda bir kafa karşılığı içinde. Türkiye tekrar şiddetin çıkmaz sokağına girdi. Sayın Başbakan, son dönemde Kürt sorununun çözüldüğünden dem vuruyor. Kürtçe eğitime karşı aldığı negatif tutumu ile hükümetin gerçeklikten ve çözümden ne denli uzaklaştığını gösteriyor. Ona göre çözülmeyen tek şey ‘terör’dür ve ‘terör sorunu’ örgütlü devlet terörü ile çözülebilir ancak. Son bir yıl içinde şiddetin çığırından çıkmasının nedeni, hükümetin yöneldiği bu güvenlikçi tercihtir. Böyle bir yolun ise Roboski’ye uzanması artık kaçınılmazdı.” Diyerek de devletin Kürtlere karşı uyguladığı geleneksel politikanın karakterini ve iflasını ortaya koydu.  

Konuşması için bu kez Kemal Burkay alkışlar ve sevinç gösterileri eşliğinde kürsüye davet edildi. Yaklaşık bir saat konuştu Burkay. Konuşmasında hem hükümete hem de siyasi Kürt partilerine öneri ve eleştirileri vardı. Diyalog yoluyla uygarca ve adil bir çözüm bularak iki yüz yıldır devam eden bu sorunu sona erdirebilir, ülkemize kalıcı bir barış getirebiliriz dedikten sonra bunun için silahların karşılıklı olarak susması, Türk devleti ve hükümeti, Kürt halkının meşru haklarını tanımak için gerekli köklü, sorun çözücü adımları atması gerektiğinin altını çizdi.

Burkay’ın PKK’ye Çağrısı

Savaşı sürdürmekte yarar gören çözüm karşıtlarının her zaman var olduğunun altını çizen Burkay, bunun için PKK’nin elindeki silahı bahane ettiklerini belirtti. Bundan dolayı PKK’ye çağrı yaptı:

“Kürt kesiminde silah kullanan PKK ise, bu yöntemle sonuç alamayacağını kabul edip, silahları tümden bırakmalı. PKK’nin silahlı eylemlerinin şimdiye kadar Kürt halkının haklı davasına nasıl bir etki yaptığı bir yana, bu aşamadan sonra silahların getireceği olumlu hiçbir katkı yoktur. Silah artık çözümün önünde engeldir. Savaşı sürdürmekte yarar gören çözüm karşıtlarının elindeki en büyük bahane budur.”

Hükümete Eleştirisi

On yıl önce iktidara gelen ve ülkenin askeri vesayetten kurtulması, demokratikleşmesi yönünde önemli reformlara imza atan AK Parti’nin Kürt sorununa ilişkin olarak da bazı ezber bozucu, küçümsenmeyecek adımların da attığını vurgulayan Burkay, eleştiri oklarını hükümete de çevirmeyi ihmal etmedi:

“Bir Kürt atılımı başlattı, TRT Şeş’i açtı, bazı üniversitelerde Kürt Dili bölümleri açıldı. Kürt sorunu geçmişiyle kıyaslanmayacak şekilde serbestçe tartışılır oldu. Ne yazık ki bu süreç uzun sürmeli olmadı, son dönemde tıkandı. Bunun çeşitli nedenleri var. En başta, barış ve çözüme karşı olan statükocu çevreler açılım sürecini engellemek, boşa çıkarmak için elden geleni yaptılar. Hükümet ise hem güçlükler karşısında kararlı davranmadı, hem de Kürt sorununun çözümüne uygun kapsamlı bir proje ve programa sahip değildi. Bu nedenle durdu ve atılan bazı olumlu adımları sıralayarak ‘Kürt sorunu artık yok’ deme noktasına geldi.”

Ana Muhalefet ise… “Kürt sorununun çözümüne yönelik olarak umut vaad eden bir tutumu yoktur. CHP, bu sorunun ortaya çıkmasına ve kangrenleşmesine yol açan geçmişteki tutumu ve sorumluluğu bir yana, son yıllarda, özellikle AK Parti’nin başlattığı açılım döneminde de statükocu, son derece tutucu bir rol oynadı. Hemen her olumlu adımın karşısına dikildi. Sayın Kılıçdaroğlu geçen yıl seçimler sırasında Kürt sorununun çözümüne yönelik bazı olumlu açıklamalar yaptı. Ama bu devam etmedi. CHP’nin bu sorunu çözmeye yönelik bir projesi yok.”  Diyerek hem net konuştu hem de noktayı koydu.

BDP’ye de Söyleyecekleri vardı…

“Kürt siyasi hareketinin legal plandaki temsilciliğine soyunan BDP’ye gelince… O da ne yazık ki bir politika oluşturmakta özgürce davranamıyor ve İmralı’ya veya başka yerlere bakıyor. Bu nedenledir ki BDP’nin ve onun öncüllerinin siyaseti habire değişiyor. Önce Öcalan’ın tercihine uygun olarak ‘Demokratik Cumhuriyet’ dendi,ardından ‘Demokratik Özerklik’ diye bugüne kadar siyasi literatürde ve uygulamada var olmayan, içi boş bir şeyden bahsedildi.” Burkay, BDP’ye yaklaşımlarının asla düşmanca değil dostça olduğunun özellikle altını çizmeyi unutmadı. Kısaca BDP’ye yönelik hemen her aklı başındaki kürdün adeta yaklaşımını özetledi sanki.

Kendi Çözümleri ise..

Hak-Par olarak şu anda ülkede Kürt sorununun çözümüne ilişkin derli toplu, gerçekçi bir programa sahip olan tek parti olduklarını vurgulayan Burkay,

“Federatif biçim ülkemizin ve bölgenin koşullarına uygundur. Böylece her iki halkın ortak bir hayatı inşa etmeleri ve barış içinde bir arada yaşamaları mümkündür. Böylece kimsenin ‘Vatan ve millet bölünecek’ diye bir korkuya, telaşa kapılmasına yer olmayacaktır. Bu bakımdan dünyada pek çok örnek vardır ve biri de biz olacağız. Federatif çözüm, dil ve kültür olarak farklı halkların ve ulusların bir arada yaşamasının biçimidir.” Diyerek de net konuştu.

Herkes kongrede Kemal Burkay’a karşı hiç kimsenin başkan adayı olmasını beklemezken, divanın  kural gereği ‘başka aday var mı’ anonsundan sonra Mehdi Sarıkaya adlı bir Hak-Parlı genel başkan adayı olduğunu divana bildirdi. Herkes bunun, önce bir şaka olduğunu ve Mehdi Sarıkaya’nın Burkay lehine çekileceğini sandı. Ancak bu olmadı ve seçime iki adayla gidildi. İddialı olduğunu belirten Sarıkaya, ancak kendi oyunun dışından hiçbir delegeden oy alamadı. Bu arada partilerinin mevcut yönetimi hakkında bazı delegeler söz hakkı alarak kürsüye çıktı. Bunlardan bir Ağrı delegesi ile gençlik kollarından bir gencin eleştirel konuşmaları deyim yerindeyse kongreye damgasını vurdu. Eleştirileri Bozyel ve Burkay dikkat ettiğim kadarıyla siyasal olgunlukla karşıladılar. Daha önce BDP’nin temsil ettiği gelenekten hiçbir partinin kongresinde (iki-üç kongreye katılmıştım) böyle eleştirel bir tavra tanık olmadım, desem yanılmam. Bu gelenekte bırakalım eleştirel konuşmayı, hiçbir delege aklından bile geçiremez. Eleştirenin ise sonraki çalışmalarda bulunup bulunmayacağı meçhul. Bilinen ise kongresinde partisini kürsüde eleştiren bu Ağrılı delege 10 yıldır arkadaşlarıyla birlikte çalışmalara devam ediyor/etmektedir.

Oysa BDP’nin temsil ettiği geleneğin retoriğinde hemen her kavramın önünde ‘demokratik’ kelimesi yer almakta. Örneğin Demokratik Siyaset, Demokratik Belediyecilik gibi…Söylemde bu böyle olabilir; ancak önemli olan bunun hayata geçirilişidir. Ben Hak-Par’ın kongresini bu anlamda ‘İdeal Demokratik’ demiyorum kuşkusuz. Ancak bir Kürt olarak ben bu manzaraya sevindim ve umut ediyorum ki böylesi eleştirel tavırlar bundan böyle bütün Kürt siyasal partilerin her platformunda ortaya çıkacaktır.

Bugüne kadar, yaşadığımız Ortadoğu bölgesinin siyasi özelliklerini dikkate alarak Kürtler de ‘karizmatik Lider’ tipinin bir izdüşümü doğrultusunda partileştiler. Mele Mıstefa Berzani, Abdurrahman Qasemlu, Abdullah Öcalan gibi liderlerin siyasi görüşleri ile şekillenen partilerde çağdaş anlamda demokratik özellikleri ön planda olamayacağı açıktır. Karizmatik liderlerin sözleri adeta yandaşları tarafından ‘kanun’ gibi kabul edilir ve uygulanır. Bu anlamda demokratik ortamı beklemek hayalcilikten öte bir anlam ifade etmez. Yaşadığımız çağda Kürtler, çağdağ demokratik değerler ile bunların karşıtı olanlar arasında gelgitler yaşamaktadır. Bu süreci hiç kuşkusuz atlamak gerekir. Bu sürecin Kürt halkının hanesine kazanımlar olarak yazılması dileğiyle…

 

Yorumlar

Image
LOLO
15.11.2012 / 07:32

arı idin gülden güle <br>konuyordun lo lo haso <br>aga iken oldun köle <br>bu ne haldır lo lo haso <br><br>hani etrafta dostların <br>candan seven ahpapların <br>nerde renkli akşamların <br>hani nerde lo lo haso <br><br>fakirligin düştü dile <br>döndün kurumuş bir güle <br>can dedigin avrat bile <br>hiç bakmıyor lo lo haso <br><br>hani kuzu çevirmeler <br>bol kese yiyip içmeler <br>rakı viski devirmeler <br>geçti artık lo lo haso <br><br><br>ne tabancan ne tüfegin <br>ne koyunun ne inegin <br>kapında sadık köpegin <br>hani nerde lo lo haso <br><br><br>tükettin baba malını <br>villa hamamı hanını <br>köyde bütün davarını <br>nasıl yedin lo lo haso <br><br>mercedeslerle gezmeyi <br>avrupada eglenmeyi <br>havyar karides yemeyi <br>unut artık lo lo haso <br><br><br>mardindir benim ilim <br>susar dedim durmaz dilim <br>ne çul kaldı nede kilim <br>hep satıldı lo lo haso

Image
üzüntü
13.11.2012 / 11:10

10 Kasım<br> <br>Yıl otuz sekiz On Kasım Perşembe<br>Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar.<br>Sarsılıyor İstanbul yedi tepe,<br>Yaman esmiş Dolmabahçe’de rüzgar.<br>Gerçek olamaz, olsa olsa bir düş,<br>Dokuzu beş geçe Atatürk ölmüş.<br>Böyle toptan bir yas nerede görülmüş,<br>Beraber ağlıyoruz kurtlar, kuşlar.<br>Bu memlekete en çok hizmet eden,<br>Bu aşk ile dağlara gücü yeten,<br>On sekiz milyonun omzunda giden<br>Atam, Ankara sırtlarında yatar.<br> <br>İlhan DEMİRASLAN

Image
domuzETİharamdır
11.11.2012 / 17:09

Domuz Eti Yemek Neden Günahtır?<br>Bir şeyin helal veya haram olması Allahın emrine tabidir. Allah bir şeye helal derse helal, haram derse haram olur.yani din bir imtihandır. İnsanlara yapılan bir tekliftir. Cenabı hak cennete layık bir duruma getirmek için. İnsanları imtihana tabi tutuyor. Bu sebeple bazı emir ve yasaklar koymuştur.esas olanda bu emir ve yasaklara uymaktır.<br>Bu prensiplerin gerek insanın şahsi hayatına . Gerekse cemiyet hayatına pek çok faydaları vardır. Dolayısıyla bunlar . O emir ve yasağa daha şuurlu olarak riayet etmemizi sağlıyor.<br>Dinimizin yasakladığı hususlardan birisi de domuz etidir. Bu yasaklamanın. Pek çok hikmeti vardır. Biz burada sadece birkaçına işaret etmeye çalışacağız.<br>Zehirli Maddeler :<br>Domuz eti çok yağlıdır.yenildiği taktirde bu yağ kana geçer. Böylece kan yağ tanecikleriyle dolmuş olur.kandaki bu fazla miktardaki yağ atar damarların sertleşmesine tansiyon yükselmesine ve kalp infaktüsüne sebep olur.<br>Ayrıca domuz yağı içerisinde sutoksin denilen zehirli maddeler mevcuttur.vücuda giren bu zehirli maddelerin dışarı atılması için . Lenf bezlerinin fazla çalışmaları icap eder. Bu durum bilhassa çocuklarda lenf düğümlerinin iltihaplanması ve şişmesi şeklinde kendini gösterir. Hasta çocuğun boğaz bölgesi anormal bir şekilde şişerek adeta domuza benzer.bu sebeple bu hastalığa domuz hastalığı (skrofuloz) adı verilir .Hastalığın ilerlemesi halinde bütün lenf bezleri cerahatlanarak şişer.ateş yükselir , ağrı başlar ve tehlikeli bir durum ortaya çıkar.<br>Fazla Miktarda Kükürt:<br>Domuz etinde bol miktarda bulunan sümüksü bağ dokusu kükürt yönünden çok zengindir.bu sayede vücuda fazla miktarda kükürt alınmış olur.bu fazlalıksa; kıkırdak , kas ve sinirlere oturarak eklemlerde iltihaplanma , kireçlenme ve bel fıtığı gibi hastalıklara yol açar.<br>Domuz eti devamlı yenilirse vücuttaki sert kıkırdak maddesinin yerini, domuzdan geçen bağ dokusu alır. Bunun sonucu olarak, kıkırdak yumuşar; vücut ağılığına tahammül edemeyerek altında ezilir.böylece, eklemlerde bozulmalar meydana gelir.<br>Domuz eti yiyenlerin elleri pelteleşir, yağ tabakaları teşekkül eder. Mesela yiyen kimse sporcuysa; tembel ve az hareketli olur. Bazı futbolcular bu sebeple mesleklerinden olmuşlardır.<br>Aşırı Büyüme:<br>Domuzda, büyüme hormonu da çok fazladır. Doğduğu zaman 600-700 veya daha fazla gram olan domuz yavrusu 6 ayda 100 kiloya erişir.Bu kadar süratli gelişme , büyüme hormonunun fazlalığı sebebiyledir.<br>Domuz etiyle fazla miktarda alınan büyüme hormonu vücutta doku şişliklerine ve iltihaplanmalara yol açar.burun,çene, el ve ayak kemiklerinin anormal şekilde büyümesine ve vücudun aşırı bir şekilde yağlanmasına sebep olur.<br>Büyüme hormonunun en etkili yönü, kanserin gelişmesine zemin hazırlamasıdır. Nitekim domuz kesim işiyle uğraşanlar, erkek domuzların belli bir yaştan sonra mutlaka ”kansere ” yakalandıklarını bilimsel ve kişisel verilerle ifade ederler.<br>Deri Hastalıkları:<br>Domuz etinin ihtiva ettiği histamin ve imtidazol denilen maddeler , deride kaşıntı hissi uyandırır. Egzama , dermatit, nörodermatit gibi iltihabi deri hastalıklarına zemin hazırlar.<br>Bu maddeler ayrıca; kan çıbanı , apandisit, safra yolları hastalıkları, toplar damar iltihapları gibi hastalıklara yakalanma ihtimalini arttırır.bu sebeple doktorlar, kalp hastalarına kesinlikle domuz eti yememelerini kesinlikle tavsiye ederler.<br>Domuz Eti ve Trişin:<br>Domuz eti ile insana bulaşan tehlikeli hastalıklardan birisi de trişin hastalığıdır.domuzlar bu hastalığı trişinli fare veya trişinli domuz eti ile beslenmekle alırlar. Fakat trişin, domuzlarda ağır bir hastalık yapmaz.halbuki insanlarda , çok tehlikeli ve öldürücü bir hastalık meydana getirir.<br>Domuz etiyle alınan trişin kurtçuklar , mide-barsak yoluyla kana geçer . Böylece de , bütün vücuda yayılırlar.trişin kurtçukları özellikle çene , dil, boyun, yutak ve göğüs bölgelerindeki kas dokularına yerleşirler.çiğneme, konuşma ve yutma adalelerinde felçler meydana getirirler.<br>Yine kan damarlarında tıkanıklığa , menenjit ve beyin iltihabına sebep olurlar.bazı ağır vakalar ölümle sonuçlanır.bu hastalığın en kötü taraflarından birisi de kesin bir tedavi şeklinin olmamasıdır.<br>Trişin hastaları bilhassa Avrupa ve Hıristiyan ülkelerinde aşırı bir şekilde yaygındır.Sıkı veteriner kontrolleri yapılmasına rağmen , İsveç, İngiltere, Polonya’da trişin salgınları fazla miktarda görülmektedir.<br>Yurdumuzda ve İslam ülkelerinde yerli Hıristiyanların dışında hiç bir Müslüman’da trişin hastalığı görülmemiştir. Çünkü ülkemizde ve de İslam topraklarında, Hıristiyanlar dışında kimse domuz eti yememektedir.<br>Gıdalar ve İnsan Mizacı:<br>İnsan ve hayvanlar yedikleri gıdaların az-çok tesirinde kalırlar. Mesela ,köpek,aslan gibi et yiyen hayvanların yırtıcı; koyun, keçi,deve gibi ot ile beslenen hayvanlarınsa daha uysal ve yumuşak huylu oldukları malumdur.<br>Bu durum, insanlar içinde geçerlidir.nebati gıdalarla beslenenlerin ,genellikle halim-selim; et ve et ürünleriyle beslenen insanların ise daha sert mizaçlı oldukları tespit edilmiştir. Domuz, dişisini kıskanmayan bir hayvandır.domuz eti ile beslenen insanlarda,kıskançlık hissinin zayıfladığı veya dumura uğradığı gözlenmiştir. Fransız filozoflarından savorin de beslenmenin mizaç üzerindeki bu tesirine çok önem vererek (bana ne yediğini söyle,senin ne olduğunu haber vereyim ) demiştir.<br>Helaller İhtiyaca Yeter:<br>Yüce rabbimiz,istifademiz için pek çok gıda yaratmıştır.bunun yanında,bazı zararlı şeylerin yenilip içilmesini yasaklamıştır. Çünkü o,sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir. kullarına, taşıyamayacakları yükleri yüklememiştir.emir ve yasakları,insanların rahatlıkla altından kalkabilecekleri şeylerdir.acaba insan içki içmeyince,domuz eti yemeyince ne kaybeder?<br>Yapan Bilir:<br>Bir makinenin mühendisi,o makinenin hangi şartlarda ve nasıl çalışacağını da belirtmiştir.<br>Mesela kataloğunda , bir makinenin 220 voltta çalışabileceği yazıyor.bizse,daha iyi çalışabileceğini<br>düşünerek,500 volta takmış olalım.bir anda,makinenin ne hale geleceği malumdur…<br>İşte insan vücudu da, Cenab-ı Hakk ‘ın yarattığı mükemmel bir motor ve harika bir makinedir. Bu<br>makinenin en iyi nasıl çalışacağını da,elbette yapan bilecektir.madem ki Allah’ımız domuz etini<br>haram kılmıştır,öyleyse yememiz mahzurludur.

Image
işteee
08.11.2012 / 06:47

Eski elbiseli, fakir ve köse bir alim, bir kadı'nın mahkemesinde alimler sırasında üst sırada oturur Kadı gerek giyiminden gerese tanımadığından olacak sert sert bakar Bunun üzerine, Kadının adamı fakir alimin yanına gelerek: <br><br>- Buradan kalk Haddini bil burası senin yerin değil Herkesmecliisn üst tarafına layık olamaz Senin yerin aşağısıYa git oraya otur, ya da çık git, der <br><br>Alim, bakarki olacak gibi değil, kalkar ve aşağılarda bir yere oturur Derken alimler fıkıh konusunda tartışmaya başlarlar <br><br>- Hayır, evet, kabul edemem, ben haklıyım, şeklinde her biri birbirine üstünlük kurma sevdasıyla mücadelelerini sürdürür her biri bir dövüş horozuna döner Bir karmaşadır gider <br><br>Fakir alim dayanamaz kalkarak: <br><br>- Lütfen bir kere de beni dinlermisiniz? Bu konuda benim de söyleyeceğim bir kaç söz var <br><br>- Buyurun, iyi bir şeyle biliyorsan söyle <br><br>Alim, çok güzel bir üslup ve konuya hakimiyeti ile onları ikna etmekle kalmaz aynı zamanda gönüllerinide fetheder Sözünü öyle bir yere kadar götürürki, kadı, çamura saplanmış eşek gibi geride kalır <br><br>Kadı, hatasını anlar, onun faziletinide takdir ederek, raftan cübbesiğni, sarığını indirip yakdim etmek ister ve: <br><br>- Yazık olsun, senin kıymetini bilemedik Mecliismize teşrifinizden dolayı teşekkürlerimizi sunamadık Sizin bu kadar fazilet ile meclisin son kısımlarında oturmanızdan dolayı çok müteessirim <br><br>Kadının iltifatı üzerine adamı da koşar, gelir, iltifatlara başlar, gönlünüğ almağa çalışır Kadı'nın takdim ettiği sarığı, fakir alimin başına sarmağa çalışır Ancak alim: <br><br>- Dur, çekil o sarığı sarmak istemem Çünkü elli arşınlık sarığı sararsam, bana kibir gelir Yarın eski elbiseli birisini görürsem, onları beğenmemezlik yaparım o sarık başımda oldukça, beni görenler bani görenler, halkı gözümde küçük göstermeğe uğraşırlar Sen sen ol! Sarığa, sakala bakıp da kafa tutma Çünkü sarık pamuktandır, sakal ise bir tutam ot gibidir İnsan başına akıl ve beyin lazımdır Böyle sarıklar senin ve senin gibilerin başına lazımdır, der ve verilenleri rededer <br><br>ANLAYANA

Image
ayıptırIRKÇILIK
08.11.2012 / 06:42

"Kim hevâsına uyarak bâtıl yolda cenkeder, kavmiyetçiliğe (asabiyet) çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, câhiliyye ölümü üzere (kâfir olarak) ölür." (İbn Mâce, Fiten 7)

Image
yazıkIRKÇILARA
08.11.2012 / 06:41

Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen Bizden değildir." (Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28)<br><br>"Asabiyet (kavmiyetçilik) dâvâsına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ yolunda mücâdeleye girişen Bizden değildir." (Ebû Dâvud, Edeb 112)

Yorum Yaz