Hama'nın Kaderi ve Çetrefil İlişkiler

Bundan tam 30 yıl önce 2 şubat 1982 yılında, Suriye’nin bugünkü devlet başkanı Beşşar Esed’in babası Hafız Esed, Hama’da eşi görülmemiş bir katliama girişti.
Profesyonel birlik takviyeli binlerce askerin, uçak ve tank desteği ile girdiği Hama’daki katliam 22 gün sürdü.
Sonuç tam bir insanlık faciası.. On binlerce kişi öldürüldü. On binlerce kişi tutuklandı. Ağır silahların kullanıldığı kuşatmada, deyim yerindeyse taş üstüne taş bırakılmadı..
Piyade ve tankların dar sokaklara rahatça girebilmesini sağlamak için eski şehir merkezi havadan bombalandı, binalar ise tanklar tarafından yıkıldı. Şehirdeki direnişin devam etmesi üzerine şehir büyük toplarla çevrilerek üç hafta boyunca dövüldü. Eski şehir neredeyse tamamen yok edildi.
Bazı iddialara göre Suriye ordusu yıkılmış binaların içinde saklanan isyancıları öldürmek veya ortaya çıkarmak için zehirli gaz kullanmıştı..
Yok etmek üzere kuşatılan kentte, dünya kamuoyunun ilgisizliği yüzünden hastanelere kabul edilmeyen yaralılar hayatta kalmayı başaramadı ve Hama’daki katliam, 50 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesi ile neticelendi.
Bunların haricinde BM ve Af örgütü verilerine göre siyasi tutuklu olarak cezaevlerinde tutulan ve kendilerinden yıllarca haber alınamayan on binlerce kişi bulunuyor. Bunların infaz edilmiş olabileceği ihtimali kuvvetli bir ihtimal görünüyor.
Hama katliamının üzerinde tam 30 yıl geçti. 30 yıl önce görüntü kaydı alınamadığı için izleme imkanı bulamadığımız manzaraları, bu gün canlı yayınla izleyebiliyoruz artık..
Dün; baba Esed’in yaptığı katliamları bu gün oğlu Beşşar Esed tekrarlamaktadır.
Suriye halk ayaklanmasının başladığı tarihten bu yana 7 bin kişi hayatını kaybetti. Ayaklanma devam ettikçe Beşşar’ın baskısı daha da artmakta ve günlük ölü sayısı yüzleri bulmaktadır.
Dün; Rusya ile ortak menfaatlerin hatırına katliama sessiz kalan dünya kamuoyu, bu gün insanlığı bir kez daha elinin tersiyle iterek, Beşşar sonrası kendi menfaatlerini sürdürebilecekleri sadık muhalif grubun oluşturulamadığı gerekçesi ile olaya Fransız kalmaya devam etmektedir.
Dün; kendilerinden bir daha haber alınamayan 30 bin insanı tutuklayan Suriye rejimi, bu gün için sayıyı 60 bin tutukluya çıkartmıştır.
Batı dünyası, Arap baharı yaşatılan devletlerden farklı olan Suriye’deki olayın çetrefilli bir halk alacağından çekinerek, aracı kurum olarak Arap Birliğini kullanıp topu Türkiye’nin üzerine atmakta ve tek başına açıktan müdahil bir rol üstlenmesini istemektedir.
Türkiye’nin bu niyetleri iyi okuyarak, burada atması veya atmaması gereken adımların hesabını iyi yapması gerekmektedir. Beşşar sonrası oluşturulacak batı güdümlü düzene askeri taşeronluk hizmeti vermek yerine kartlarını iyi kullanması yerinde olacaktır.
Bunun için ne zalimden yana taraf olacak, ne de Suriye’nin mağdur ve mazlum halkını Beşşar sonrası batı dünyasının düşündüğü farklı bir vesayet tarzındaki düzenin mengenesi arasında bir ömür ezmeyecek çözüm arayışlarını kendisi üretmelidir.
Suriye’nin giderek illegal hale gelmeye başlayan lideri Beşşar Esed, yakın zamanda Salih Müslim’i kendisine muhalefet edeceklerinden korktuğu Kürtleri bastırmak ve Türkiye’ye karşı Suriye PKK ‘sı kozunu oynamak için ülkeye çağırmış ve kendisine çok ciddi imkânlar sunmuştur.
Nitekim Salih Müslim’in örgütlenmeye başlamasının ardından, Kürt lider Meşal Temo’nun “Suriye PKK’sını Baas rejiminin Kürtleri bastırmak ve kullanmak için güç verdiği bir örgüt olarak” ilan etmesinin ardından, Kamışlo’da 2011 sonlarında öldürülmüştü.
Henüz doğrulatamadığımız bir duyuma göre örgüt, Lübnan’ın meşhur Bekaa vadisinde İran Hizbi ve Ermeni Tashnak örgütüyle ortak bir kamp kurdu ve bu durum sadece Suriye’deki Esed karşıtı rollerini netleştirmeye başlayan Kürtleri değil, Lübnan’da ikamet eden Kürtleri de iyiden iyiye tedirgin etmiş durumdadır.
Sözün özü; hâlihazırdaki safların çok ta karışık bir vaziyette olduğu söylenemez. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmayacağı anı beklemek ise sorunu, içinden çıkılamaz çetrefilli bir yumağa dönüştürebilir.
USTAD 01.02.22012