matesis
dedas

Hoşgörünün Gücü

Hoşgörünün Gücü

İman edenler Yüce Allah’ın rızasını nasıl kazanacaklarını bilirler. Adaletli davranmak, hoşgörü sahibi olmak, insanları kırmamak, aynı ölçüde yaklaşmak, mülayim olmak,  fedakar ve nezaketli olmak Allah’ın insanlardan razı olacağı ahlak özellikleridir. Tıpkı Peygamber Efendimiz (sav) de olduğu gibi… O, tüm yaşamı boyunca Allah’ın rızasını kazanabilmek için, İslam ahlakının yayılmasını sağlamış, tüm insanlara eşit ölçüde yaklaşmış, hoşgörülü, alçakgönüllü ve barışçıl bir kişilik sergilemiştir.

Rabbimiz, Peygamber Efendimiz (sav)’e ilk peygamberlik görevini yaptığı dönemlerde yaşadığı bölgede çok büyük karışıklıklar vardı. O dönem “Cahiliye Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Yaşanılan bu dönemde insanlar farklı ırktan, farklı dinden ve farklı düşüncelerden oldukları için aralarında birçok anlaşmazlık yaşanmaktaydı. Bu anlaşmazlıktan kaynaklanan huzursuzluklar insanların yaşamalarını güçleştiriyordu. Çünkü bu insanlar karşı durdukları dine mensup olan veya farklı ırka sahip olan insanlarla savaş ediyorlar, malların yağmalıyorlar, hoşgörüsüz ve adaletsiz davranıyorlardı. Güçlü olan zayıf olanı eziyor ve zenginler ile fakirler arasında ekonomik olarak bir uçurum görünüyordu. Zayıf olan insanlar sadece farklı dine mensup oldukları için, farklı bir ırktan oldukları için veya farklı dili konuştukları için zulüm görüyorlardı. Birçok insan bu bunalımdı dönemde Peygamber Efendimiz (sav) ile karşılaştıklarında İslam dinine büyük bir özlemle girmişlerdir. Çünkü Hz. Muhammed (sav) insanlara Allah’ın emrettiği gibi, hoşgörü ve adalet ile yaklaşıyordu, onlardan hiçbir menfaat ummuyordu. İnsanlar arasında Rabbimiz’in şu buyruğu gereği adaletle davranıyordu:

"...insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor..." (Nisa Suresi, 58)

Resulullah (sav), Allah’ın emirlerine eksiksizce uyduğu için, kavmindeki insanların da hayatlarında hoşgörülü, adaletli ve barışçı bir ahlak ile yaşamalarına vesile olmuştur. Toplumda bir düzen görülmeye başlanmış, Hz. Muhammed (sav)’den önce görülen kargaşa ve zulüm ortadan neredeyse kalkmıştır. Peygamber Efendimiz (sav)’in döneminde gördüğümüz bu örnekte olduğu gibi, Kuran ahlakı yaşandığı sürece insanlar arasında kardeşlik ve huzur hakim olacaktır.

Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi… (Ali İmran Suresi, 159)

Bir toplumda insanların huzur içinde, kardeşçe yaşamalarını sağlamak için yapılması gereken ilk iş, farklı dinlere ve düşüncelere sahip olan insanlara hoşgörü ile yaklaşmaktır. Buna en güzel örneklerden bir tanesi de, geçmişte çok güzel bir birlik oluşturmuş olan, şanlı Osmanlı İmparatorluğudur.

Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında yaşamış olan her millet huzurlu bir yaşam sürmüştür. Osmanlı Devlet yönetimi altında yaşamış olan insanlar asla yaşadıkları din dolayısıyla veya başka bir nedenle dışlanmamışlardır. İslam ahlakını gereği gibi yaşayan Osmanlı padişahları, kendisinden yardım dileyen insanlara her zaman karşılık gözetmeden yardım etmişler ve yönetimlerinin Allah’ın kendilerine verdiği bir görev olduğu bilincinde davranmışlardır. Böylece Osmanlı Devletinde insanlar dil, din ırk, kültür farkı gözetilmeksizin, huzurlu ve güvenli bir şekilde yüzyıllar boyunca yaşam sürmüşlerdir. Hatta Osmanlı’nın şanlı tarihinde daha padişahlar savaşa gitmeden evvel devletin himayesine sığınan devletler olmuş, padişahlar da hoşgörü ile bu devletleri yönetimi altına kabul etmişlerdir. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere İslam ahlakı tüm dünyayı açıkça etkilemiştir. Osmanlı içinde devletler bu ahlakın getirdiği huzur, güven ve adalet içinde yaşamışlardır. Eğer Osmanlı hükümdarları insanlara karşı adaletsiz davransaydı, böyle şanlı bir tarih yazamazlar ve farklı dinden, farklı milletten ve kültürden insanları yüzyıllar boyunca bir birlik altında tutamazlardı. Ancak İslam dininin sunduğu güzellikler sayesinde tüm devletlerin halen örnek almakta olduğu bir devlet tarihi oluşmuştur.

Yorum Yaz