tatlidede

İslam'da Selam

İslam'da Selam

            Selam; Müslümanların karşılaştıklarında birbirlerine sağlık ve esenlik dilemeleri anlamında bir terimdir. Sözlükte “kusursuz olmak, kurtulmak, rahatlamak” anlamındaki selam Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde “eman, kurtuluş, esenlik, barış” anlamını içermektedir.

            Selam; karşılaşan iki kişiden birinin diğerine “selâmün aleyküm” (es-selâmü aleyküm: Selam sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kaza ve belâdan korusun) demesi, diğerinin de buna aynı manada olmak üzere “aleyküm selâm” (ve aleykümü’s-selâm) diye hayır duada bulunmasıdır. Selamda yaygın biçimde bu ifadeler kullanılmakla birlikte “es-selâmü aleyküm ve rahmetüllāhi ve berekâtüh” ifadesiyle verilip “ve aleykümü’s-selâm ve rahmetüllāhi ve berekâtüh” ifadesiyle alınabilmektedir. İslam âlimleri selam vermenin sünnet, almanın farz olduğunu ve selam verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını belirtmiştir
            Müslümanlar arasında bilinen şekilde selamlaşmanın hicretten sonraki yıllarda başladığı bilinmektedir. Resûl-i Ekrem’i öldürmek maksadıyla Mekke’den Medine’ye gelen ve niyeti anlaşılıp tutuklanan Umeyr b. Vehb el-Kureşî’nin, Resûlullah’ı o dönemin âdetine göre, “Sabahınız hoş olsun” diyerek selamlaması üzerine Allah’ın resulü şöyle demiştir: “Allah bize lutufta bulunarak seninkinden daha hayırlı olan ve cennet ehli tarafından da kullanılan ‘es-selâm’ sözüyle selâmlaşmayı öğretti”  ifadesini kullandı.

            “Selam” kelimesi Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden olup Kur’ân-ı Kerîm’de kırk kadar âyette geçer. Bu âyetlerin bazılarında selam veya selâmün aleyküm şeklindeki sözlerin daha önceki bazı peygamberler zamanında da kullanıldığı, meleklerin Hz. İbrahim’e ve Nuh’a gittiklerinde, yine meleklerin cennet ehline, cennet ehlinin birbirlerine, Allah’ın mümin kullarına, peygamberlere bu şekilde selam verdiği, Resûl-i Ekrem’e de kendisine gelen müminlere selâmün aleyküm diye hitap etmesinin emredildiği  haber verilmektedir. Bir ayette de selamlanan kişinin selama aynı ifade ile karşılık vermesi veya daha güzel bir ifade kullanarak muhatabına hayır duada bulunması emredilmektetir. Bir hadiste de daha güzeliyle mukabele etmiş olmak için yapılan ziyadelere ayrıca sevap verileceği belirtilmektedir. Hz. Peygamber selam vermeyi sevap kazandıran ve cennete girmeye vesile olan önemli amellerden biri olarak tarif etmiş müslümanların çokça selamlaşmasının karşılıklı sevgiyi arttıracağını, hayır ve bereket getireceğini ve insanı Allah’a yaklaştıracağını bildirmiş, selam vermekten kaçınmanın bir tür cimrilik olduğunu ifade etmiştir.

            Âyet ve hadislerde geçen selamlaşma ifadeleri dinin ana kaynaklarında yer alması sebebiyle mânevî bir değere ve özellikle ayrı dilleri konuşan müslümanlar arasındaki iletişimde bir nevi sembol işlevi görmesi bakımından özel bir öneme sahip olmakla birlikte, selamlaşmanın asıl amacı karşılıklı sevgi, dostluk, iyi niyet ve güzel dileklerin açıklanması olduğundan, her dilde bu gayeyi gerçekleştirecek uygun ifadelerle selâmlaşma görevinin yerine getirilebileceği açıktır.
            Herkesin birbirine selam vermesini istediği için yolda karşılaştığı çocuklara da selam vermeye özen gösteren Resûl-i Ekrem; küçüklerin büyüklere, binekli, atlı veya arabalı olanların yayalara, yürüyenlerin oturanlara, arkadan gelenlerin önlerinde gidenlere, iki grup karşılaştığında az olanların çok olanlara selâm vermesini tavsiye etmiştir. Resûlullah, sadece yolda karşılaşılan veya başkasının evine misafir giden kimselerin değil kendi evine girenlerin de evde bulunan anne, baba, eş, çocuk ve akrabasına selâm vermesini emretmiş; “Evlere girdiğiniz zaman kendinize selam verin” âyeti, evde kimse olmasa da evine giren kişinin kendi kendine selam vermesi gerektiği şeklinde yorumlanmıştır. Bir meclisten veya birinin yanından ayrılan kişinin ayrılırken de selam vermesi istenmiştir Selam verirken veya alırken eğilmek doğru görülmemiştir.
            İnsanlar arasında ayırım yapmadan her müslümana selam vermek ve verilen selamı almak bütün müslümanların görevidir. Bu sebeple Abdullah b. Ömer sadece selam vermek üzere çarşıya çıkar ve karşılaştığı bütün Müslümanlara selam verirdi.

            Namaz kılmak, Kur’an okumak, tefekküre dalmış olmak, hutbe dinlemek, ilimle uğraşmak, yemek yemek ve defi hacette bulunmak gibi durumlar selam almaya engel teşkil ettiği için onlara selam verilmemelidir; verildiği takdirde selamı almamanın bir sorumluluğu yoktur. Müslüman olmayan kimselere selâmün aleyküm ifadesiyle selam vermek doğru bulunmamıştır. Gayr-i müslime selamun aleyküm yerine merhaba demek ya da bölgenin örfüne göre selam vermek daha uygun olacaktır.
            Selam; Müslümanlar arasında dostluk, sevgi ve barışın yaygınlaştırılması, Müslümanların kalplerinin birbirine ısındırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Resulullah konu ile ilgili şöyle buyurmuştur; “Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız...

Yorum Yaz