matesis
dedas

Kadınlara (Namustan) Gölge Yapmayın…

Kadınlara (Namustan) Gölge Yapmayın…

Yıllar önce bir öykü yazmıştım. Öykünün adı Ferida’ydı. Bir Süryani kızını anlatıyordum. Öyküde bir Kürt gencine aşık olmuştu Ferida. Cemaat’in ileri gelenleri bunu duyunca kızın babasına, ağabeylerine yüklenmişlerdi. Aşık olma duygusunun bir tür kabahat sayıldığı Ortadoğu toplumlarında, hele ki başka bir inançtan birine aşık olmak ve  bu durumun halk içinde konuşuluyor olması, Ferida’nın yaşamını karartmıştı. Ahırlarda saklanmıştı Ferida… ağzı burnu kanatılmıştı… Sonra da bir sabah tan ağarırken, labirente benzeyen taş döşeli sokaklarda, nal sesleri çınlayan atların ardına bağlanarak, şehrin sur kapılarının dışına çıkarılmıştı. Bir temmuz serinliğinde, bozkır sarısının gözleri kamaştıran tenhalığında meçhule doğru yol almıştı.

Ferida’nın şahsında, bütün Ortadoğu kadınlarının ortak kaderiydi öyküde anlatmak istediğim. Süryani, Kürt, Ermeni, Türk, Arap, Fars fark etmiyordu. Mesele kadın olunca, erkeklerin, ataerkil bir toplum geleneğinden getirdikleri ve kaba kuvvetle taçlandırdıkları üstünlükle, egolarını kadınlara dayatmaktan başka bir şey değildi.

Trajediyi kadınlar yaşıyordu tabi. Sevdiğine varacağı yerde hiç sevmediği insanlarla evlendirilenler kadınlardı. Pazarda bir köle gibi satılan kadınlardı yine, zorla kapatıldıkları evlerde fuhuşa sürüklenen kadınlardı. Savaş ortamlarında bedenine tecavüz edilen kadınlardı yine… Emeği sömürülen kadınlardı. İki erkeğin kavgası sırasında ağza alınmayacak küfürlerin muhatapları yine kadınlardı.

Durup dururken her şeyin faturası yine onlara yükleniyordu. Namus, onur denen şeyin uğruna yine katledilmesi gereken kadınlardı. Yüzyıllardır iç içe bir kardeş gibi yaşamış iki inancın fertleri gibi; Kürt ve Ermeniler gibi, Rumlar ve Türkler gibi, Arap ve Kürtler gibi fetva verildiğinde ağabey, düşmanı kesiliyordu bacısının… Kardeş düşmanı kesiliyordu ablasının. Aynı kandan, aynı candan insanların katil- maktül pozisyonunda olması can atıcı bir şeydi. Sonra recm ediliyordu kadınlar, elleri arkadan bağlanarak tek kurşunla kafalarına sıkılıyordu. Ya da bir gece vakti ay ışığında,   dağlara doğru sürüklenip kurdun, kuşun bile aman dilediği keskin uçurumlardan aşağılara atılıyorlardı bacılar, kardeşler, ablalar.

Aman dilenecek bir merci yoktu onlar için. Dur diyecek, karşı çıkacak, suçun kadında değil de toplumda, toplumun çürümüşlüğünde ve yozluğunda olduğunu söyleyecek hiçbir “Defacto” şahıs, otorite ya da kanun yoktu.

Bugün bir şey değişmedi. Rojava’da yaşanan savaşta, kadınlara savaş ganimeti olarak el konulması için verilen aşağılık fetvalar yayınlanıyor. Savaşta tarafların esir düşebileceği düşünüldüğünde, kadınlar 2000’li yılların ortadoğusunda, halen insan yerine konulmayıp, bir eşya muamelesi görüyor erkek egemen zihinlerde. Yine bugün, Afganistan’da kadınlar tecavüze uğruyor, sonra da suçlu bulunup taşa tutuluyorlar. Kadınlar, kapalı kapılar ardında sevdikleriyle eğlendikleri için devletin en gizli istihbaratı haline getirilip, baskınlar yapılıyor, tutuklanıyor, çeşitli işkencelere maruz kalıyorlar günümüzde. 

Kadın şiddetine dur demek için, ortak bir akıl oluşturmak gerekiyor. Küresel bağlamda en büyük utanç olan kadına yönelik şiddet ile mücadele için, erkeğin kaslarındaki gücün, kadına şiddet uygulamak için oluşmadığını anlatmak, anlamlandırabilmek gerekir.

Bir 25 Kasım daha yaklaşırken, Mirabel Kardeşlerin, faşist ve kadın varlığını küçümseyen düzene karşı mücadelesi ve ödedikleri ağır bedelinden dolayı onları tekrar saygıyla anıyorum. O günün yıl dönümünde, dünya yüzeyinde, kadınların emeğinin sömürülmediği, bedeninin yozlaştırılmadığı, kadına yönelik şiddetin dünya yüzeyinden kalkacağı ve ortak bir yaşamı kadının emeğiyle inşa edeceğimiz bir dünya diliyorum.

Son olarak, kadının namusu ile uğraşanlara şunu söylemek istiyorum. Neden sizler namuslu olmayı denemiyorsunuz?

Yorumlar

Image
abdulhakim şahin
25.11.2013 / 10:40

Dileklerine katılmamak mümkün değil. Ağzına Sağlık.

Image
Welat Can
25.11.2013 / 09:48

Mehmet DİNÇ'e soru: " Rojava’da yaşanan savaşta, kadınlara savaş ganimeti olarak el konulması için verilen aşağılık fetvalar yayınlanıyor." cümlesini kurarken içinizde en ufak bir tereddüt, vebal, sorgulama ihtiyacı oluşmadı mı? <br>Daha önce Rojavada katliam diye kamuoyuna lanse edilen görüntülerin sahte ve alakasız olduğunu herkes gördü de siz hala göremediniz mi?<br>Barzani ve Suriye Yüksek Kürt Konseyi Rojavada katliam vebenzeri habelerin asparagas olduğunu kamuoyuyla paylaşmasına rağmen sizin başka bildikleriniz mi vardır?<br>Mehmet Dinç sorgulayan bir kafa mı, yoksa beyat etmiş bir mürid mi konumundadır?<br>Sadece bir odakın pompaladığı propaganda üzerinden hüküm cümlesi kurmak ne kadar doğru olur?

Yorum Yaz