matesis
dedas

Kavram Kargaşası Üzerine

Kavram Kargaşası Üzerine

Toplumların tarihinde bazı dönemler vardır ki, insanların kafası dilsel açıdan karmaşık olur. Anlamı yeterince bilinmeyen kavramlar ortalıkta ve serbest olarak aramızda dolaşıyorlar. Olur, olmaz yerlerde bu kavramları insanlar kullanırlar. Kulaktan dolma bilgilerle, rast gele ve bağlamından soyutlanarak kullanılan birçok kavram var bu alanda. O nedenle, bir yanıyla dil yoksulu olmuşuz. Kavramlara doğru anlam ve bilgileri yüklemekte zorlanıyoruz…
Olaya yakından baktığınız zaman, kullandığımız bu kavramların çoğu dışardan gelir ve yabancı bir dile mensupturlar. Kavramların anlamını tam olarak bilmeden, fiyaka yapmak için bu kavramlar kullanılıyor. Gerçeklerin üzerine bir perde çekmek için, ortamı bulandırmak için bu kavramlar gereksiz olarak her bağlamda kullanılıyorlar.
Bu esasında anormal bir durumdur…
Mesela demokrasi kavramını ele alın; herkes açık olarak demokrasiden yanadır, kimilerinin bu konuda âmâları vardır. Ama yine de ne hikmetse bunlar hep demokrasiden yana olduklarını söylerler! Kimileri siyasi partilerinin amacı ve dünya görüşünü belirtmek için isimlerini demokrasi kavramıyla birleştirirler. Programlarında bu kavramı sık sık dile getiriyorlar. Kimi siyasi partiler doğrudan bu isimle kendilerini çağırıyorlar. Kimisi modern ve gelişmiş demokrasilerden söz ediyorlar! Kimisi derin, ilerici ve katılımcı bir demokrasiden söz ediyorlar!
Allah’ın çölünde herkes her şeyi söylüyor doğal olarak.
Ama bu kavramları uygulamada pek kolay göremezsiniz.
Şunu hemen belirtelim; klasik ve öz anlamda demokrasi Yunanca kökenlidir ve halk iktidarı anlamına geliyor.
Fakat demokrasinin tanımı konusunda bu ülkede hala bir konsensüs oluşamamıştır. Demokrasi benim diyenler, benim derneğimdir diyenler, benin dünya görüşümdür diyenler, benim partimdir diyenler var. Hala bunun bir mutabakat, bir sözleşme olduğunu ve bunun bireyler üstü, partiler üstü ve dernekler üstü bir düşünce ve pratik sistematiği olduğunu kavrayamamışlar.
Bana göre demokrasi demek yanlıştır. Demokrasi herkesin olmalıdır.
Aynı Fransa Kralı 16. Louis’in ‘devlet benim’ anlayışıyla hareket edenler, demokrasi benim diyorlar! Bunların düşünce tarzları temelde aynıdır.
Kimi sivil toplum dernekleri de bu yöntemi izlemeye çalışıyor.
Fakat siyasetin pratiğine baktığımız zaman, bunun böyle olmadığı kolaylıkla görülür. Çünkü Türkiye’de siyasi programlar genellikle pratik önlemler için değil, daha çok vitrin malzemesi olarak hazırlanmışlardır. Bu bağlamda program ve pratik arasında uçurumdan söz etmek pek abartılı olmayacak. Partilerin iç işleyişlerinde demokratik kurallar yoktur, demokratik düşünce yoktur, üyeler, seçmenler ve yandaşlar sürü olarak kabul ediliyorlar.
Bu algılamaya rağmen demokrasi kavramı da keyfi olarak değişik bağlamlarda sık sık dile getiriliyor.
Son dönemlerde demokrasi endeksli birçok kavram türetildi, demokratik toplum, demokratik çözüm, demokratik cumhuriyet, demokratik katılım, demokratik düşünce, demokratik anayasa, demokratik kültür, demokratik birliktelik, evet, her yapmak istediğimiz şeyin önüne demokratik kavramını koyduğumuz zaman, tartışmaya son noktayı koymuş oluyoruz. Hâlbuki demokrasi düşüncesi ve pratiği bu etkinliklerin özünde olmazsa, bunu söz konusu etkinliğe yamalamakla sorun çözülmüyor. Bu düpedüz sahtekârlık ve hileli yönlendirme oluyor. O nedenle demokrasi ve kavramsal türevleri enflasyona uğramışlar. Her derde deva olmuşlar. Cahilin umudu olmuşlar, vasat siyasetçilerin can simidi olmuşlar, yeteneksiz yöneticilerin sığınma alanı olmuşlar, arabesk tutkunlarının jiletleri olmuşlar,  aşığın ilacı olmuşlar…
Ama bu kavramlar asıl olması gereken yerde ve bağlamlarda değillerdirler!
Yarın yine bir demokratik demokrasi! Kavramıyla karşılaşırsanız, hiç şaşmayın! Bakarsınız yine yarın birileri dijital demokrasi diye bir şey tuttururlar ve kökten bütün sorunlarımızı bir çırpıda çözmüş olurlar! 
Oha ne güzel!
Şaka bir yana, çok ciddi olarak söylüyorum; bu belirleme ve kavramların içini bilimsel ve düşünsel anlamda doldurmasak, olmazları konusunda fikir birliği oluşturmazsak, bu alanda yasal ve pratik önlemler almazsak, bunlar sadece kavram kargaşası yaratırlar, yarardan çok zarar getirirler.
O nedenle aydınlar ve politikacılar kavramlarını özenle seçmelidirler. Kavram enflasyonuna katkı da bulunmamalıdırlar.
Bu enflasyonu, bu ucuzluğu görmek için etrafınızı dikkatlice dinleyin:
Aynı demokrasi kavramında olduğu gibi, barış kavramı da bu kargaşanın içine sürüklenmiştir.
Bu kavram kargaşasını düşünürken aklıma İngiliz yazar George Orwell’in romanı geliyor. Dünyada ünlü olan bu romanın adı 1984 tür. Orwell, romanın ilk sayfalarında Barışın Savaş olduğunu, Köleliliğin Özgürlük olduğunu, Cehaletin Bilgi olduğu savları üzerine bir düşünce sistematiğini bütün çıplaklığıyla irdelemeye çalışır.
Ülkemizde Orwellvari bir döneme mi giriyoruz? 
Artık her şeyin tersi mi doğrudur? 

Yorum Yaz