tatlidede

Kılıçdaroğlu’nun “Adalet” Yürüyüşü

Kılıçdaroğlu’nun “Adalet” Yürüyüşü

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a başlatmış olduğu “adalet” yürüyüşünün sonlarına gelindi. Yapılan açıklamalara bakılırsa CHP, 9 Temmuz’da İstanbul’a bir “Adalet Mitingi” yapmayı tasarlıyor. Bu da Sayın Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’a varışı demek olacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun başlatmış olduğu bu yürüyüş, ilk başlarda medyada sıkça tartışılır oldu. Ancak şu aşamada sanki gündemin tali sıralarına düşmüş. Bu, bir anlamda normal bir durum. Zira Türkiye ve Ortadoğu gündemi çok sıcak ve ani gelişmelere gebe ve gebelik aniden bir “doğumla” sonuçlanabiliyor. Bunun neticesinde ülke gündemi değişiveriyor.

Şeklen bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü sosyal yaşamı tehdit eder durumda değil. Sadece “Adalet” mefhumu ile yola çıkıldığı için naif bir eylem olarak görülmektedir. Bugüne kadar da bu yürüyüşten toplumsal dengeyi bozacak herhangi bir girişim görülmedi.

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü çok sıcak bir dönemde başladı ve dahası bilerek mi bilmeyerek mi Ramazan ayına denk getirildi. Belki de vatandaşın bu kutsal ayda hissi davranacağı düşünüldü ancak beklenen olmadı ve çok farklı kesimlerden yürüyüşe her hangi bir destek gelmedi.

Ancak eylemi yapan muhalefet partisi mutlaka bir hesap-kitap yapmıştır. Bu yürüyüş beraberinde ne getirecek ne götürecek anlamında bir sonuç tahmin etmişlerdir. Bu konuda henüz kamuoyu ile bir paylaşımda bulunulmadı. Böyle bir açıklamayı her halde uygun bir zamanda yapacaklar.

Sayın Kılıçdaroğlu, bu yürüyüş için “Bu bir adalet yürüyüşüdür, her hangi bir partinin değildir. Kendini mağdur gören herkes bu yürüyüşe katılabilir.” Demektedir ama, bu açık uçlu bir söylemdir. Darbe girişiminde bulunanlar da “biz aslında mağdur edilmiş insanlarız, biz de adalet arıyoruz” veya asker, polis öldürenler de “biz özgürlük savunucularıyız. Hak-hukuk mücadelesini veriyoruz. Türkiye’ye demokrasi gelmesi için savaşıyoruz”  diyerek mağdur edildiklerini iddia etmektedir. Cinayetten cezaevlerinde olanlar da “aslında biz mağdur edilmiş insanlarız. Cinayet işlemeye mecbur edildik ve bu anlam da biz de adalet arıyoruz” demektedir. Buradan bakıldığında Türkiye’de mağdur edilmeyen kalmamıştır, denebilir. Kılıçdaroğlu’na göre 80 milyonun yürümesi gerekiyordu ancak bu olmadı. Bu noktada bir tezatlık söz konusu, ya herkes mağdur edilmiş ya da mağdur olan yok, tam bir paradoks var karşımızda.

Kabaca bakıldığında muhalefet partisinin yüzde 48’lik hayır cephesini diri tutma amacında olduğu ve kendini bu cephenin önderi gibi değerlendirdiğini görebiliriz. Buradan da hedefin 2019 seçimleri olduğu gerçeği ortaya çıkar. Demokrasilerde böyle bir düşüncenin olması çok doğal. Çünkü her parti seçimlerde iyi bir netice almak için uğraşır.

Biraz geriye gidersek, 15 Temmuz sonrasında CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu, FETÖ yapılanmasına yönelik yapılan operasyonlarda zaman zaman gerek gözaltılarda gerekse tutuklanmalarda bir dizi adaletsizliklerin yaşandığını çıktığı TV programlarında açıkladığını hatırlıyoruz. Hatta CHP’nin bünyesinde bu anlamda takibat için bir komisyonun kurulduğunu, mağdur olanları dinlediklerini de hatırlıyoruz. Yani Kılıçdaroğlu’na göre uzunca bir süredir bu ülkede adaletsizlik yaşanıyormuş!

CHP Liderini “Adalet” yürüyüşüne iten olay kendi milletvekili olan Enis Berberoğlu’nun tutuklanarak cezaevine konulması oldu. Daha önce madem onca adaletsiz durum yaşandı, niye CHP yürümeyi düşünmedi? Kendilerine “haksızlık” yapılınca mı adaleti hatırlıyorlar? HDP’li vekillerin ve eş genel başkanlarının dokunulmazlıklarının kaldırılmasında CHP oy vermedi mi? Bu nasıl adalet anlayışı anlamak mümkün değil.

Baydemir’in Berberoğlu Desteği

Enis Berberoğlu, “devletin gizli belgelerini basına sızdırma” suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklanarak cezaevine konulduktan sonra HDP Sözcüsü Osman Baydemir şu açıklamayı yapmıştı:

"Hangi siyasi görüşten olursanız olun, sıranın size gelmesini beklemeyin. Sıranın size gelmesini beklediğinizde, zülme gözünüzü kapattığınızda, nasıl olsa bu zulüm Kürde yapılacak diye beklediğinizde gün gelecek, o zulüm sizi de kapsayacak. Anayasa Mahkemesi eğer hükümetin denetiminde değilse, halen zerre kadar hukuk inancı, bilinci, kırıkğı kalmışsa derhal kararına sahip çıkmalıdır. Tutuklu milletvekillerinin tümün bırakılması gerekiyor. Selahattin Demirtaş'ın tutuklamasına sessiz kalanlara, biz Demirtaş'ın yoldaşları olarak sesiz kalmayacağız. Hangi partiden olursa olsun, bir milletvekili tutuklandığında biz buna hayır diyeceğiz."

Sayın Osman Bey böyle diyor. HDP Eşgenel başkanları ve vekilleri tutuklandıkları zaman kamuoyu CHP’den destekleyici bir açıklama duymadı ama aynı zamanda dışarıda kalan Baydemir ve arkadaşlarından da CHP’ye her hangi bir tepki duyulmadı. Şimdi Baydemir hangi akılla kalkıp Berberoğlu’nu destekleyen bir açıklama yapıyor, anlamak mümkün değil.

Öte yandan HDP, zaman zaman Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü destekler veya katılımda bulunma mahiyetinde açıklamalarda bulunuyor.

Bakın Ahmet Türk ne demişti:

“Mardin eski Büyükşehir Belediye başkanı Ahmet Türk, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan İstanbul'a başlattığı Adalet yürüyüşüne katılacağını söyledi. Yürüyüşe, HDP'nin vekilliği düşürülen eski eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın kaldığı Kandıra Cezaevinin bulunduğu Kandıra'dan katılacaklarını söyleyen Türk, "Partideki arkadaşlarla görüştük. Günü kararlaştırıp  ona göre hareket edeceğiz. Yürüyüşü yapan CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret edeceğiz. Sağlığımın el verdiği kadar yürüyüşe eşlik edeceğim" dedi.

Ahmet Türk, adaletin herkes için gerekli olduğunu, ömrünün bunu savunmak ile geçtiğini, bu ülkede Kürtler, Aleviler, toplumun çeşitli kesimlerinin mağdur edildiğini de ifade ederek, "Yürüyüş desteklenmelidir. Otoriter rejim karşısında ortak bir birlik oluşturmamız gerekir" diye konuşmuştu.

(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/769298/Ahmet_Turk_ten_Adalet_Yuruyusu_ne_destek.html 02. 06. 2017)

Ahmet Türk böyle demişti ama bakın CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu nasıl cevap verdi:

HDP'nin Kandıra'da korteji karşılayacağı hatırlatıldığında ise CHP lideri şunları söyledi:

"Bu bir Adalet Yürüyüşü, parti yürüyüşü değil, dolayısıyla kim adalet istiyorsa, kim adaletsizlikten şikâyetçiyse katılabilir. Ama bir parti kimliğiyle katılmasını doğru bulmayız. Biz de parti kimliği, bayrağı taşımıyoruz. Adaletsizlikten yakınanlar, siyasal atmosfer, insanların düşüncelerini rahat dile getirmemeleri gibi pek çok unsur adaletsizlikle özdeşleşiyor. Bunlardan rahatsızlık duyanlar katılabilirler. Adalet isteyen herkese açık."

(http://marksist.org/icerik/Haber/7412/Adalet-Yuruyusu-Kilicdaroglu-HDP-parti-kimligiyle-gelmesin-dedi,-MHPnin-sloganini-kullandi 27.06.2017)

Daha önce Figen Yüksekdağ’ın yerine eş başkan seçilen Serpil Kemalbay, kurumsal kimlikleri ile bu yürüyüşe katılmak istediklerini algılatan açıklama yapmıştı. 

Oysa, görülüyor ki, Kılıçdaroğlu HDP’yi kurumsal manada yanlarında görmek istemiyor. Her şey açık ve net olarak ortada iken HDP aktörleri CHP’ye yaranma siyaseti ile davranıyorlar. Trajedik olan durum bu. CHP’yi, demokrasi güçlerinden biri olarak görüyorlar. CHP’nin Kürtlere yaptıklarının tarihini hatırlatmayı bırakalım, eş başkanlarına ve vekil arkadaşlarına bu partinin daha dün yaptıklarını akıllarına getirmiyorlar. Bu kadar da pişkinlik olmamalı! Saygıyla…  

Yorum Yaz