tatlidede

Kişiliksizleştirilmiş Bir Toplum ve Barış

Kişiliksizleştirilmiş Bir Toplum ve Barış

Sizi uyutmayanlardan değil, uyutanlardan korkun! Sorgulamaktan korkmayın, sorgulamanın kötü bir şey olduğunu söyleyip sizi sorgulamaktan alıkoyanlardan uzak durun. Zira bunlar ya kişiliksizdirler veya sizi kullanmak için kişiliksizleştirmeye çalışacak kadar Allah’ın onları sorgulayacağı günün hesabını unutmuşlardır! Böylelerinin arzu ettikleri toplum, şahsi çıkarları doğrultusunda kullanılmaya müsait olan kişiliksiz bir toplumdur… 

Kişiliksiz bireylerden oluşan bir toplumda yaşamanın iki sonucu vardır: 

1) Ne kadar iyi olursanız olun veya iyilik yapın, sizi sevmeyenlere veya menfaat sağlayamadıklarınız sizi beğenmeyecektir.

2) Sizi sevenler veya sizden her hangi bir menfaat bekleyenler de hatalarınızı görmez veya görmezden gelir. Kişiliksiz insanların hayatı çelişkilerle doludur. Bu bağlamda söz konusu kendi çıkarları olunca da; hak, adalet, hukuk, insan hakları ve eşitlik konusunda söyledikleri ile yaptıkları arasında inanılmaz bir uçurum oluşuverir. 

İnsanlığa istediğimizi iddia ettiğimiz özgürlüğü biz kendi çocuklarımıza veriyor muyuz? Cevabımız hayır ise; o zaman bu ne yaman aldatma ve çelişkidir! Bu çelişki kişiliksizliğin bir başka yansımasıdır… İslam, kişilik sahibi bireyler oluşturmak adına bazı prensipler içeren bir dindir. İslam’daki barış kültürünü tartışmadan önce islamın insan karakterinde ve yaşamında yaptığı/yapması gereken etki ve değişimi bilmeliyiz. Bunu bilmek için de kısaca da olsa iki karakter üzerinden değerlendirmek istiyorum. İslam ve iman; insan karakterinde ve yaşamında yaptığı/yapması gereken etki ve değişim ile değerlendirilmelidir. 

Bu etki ve değişimi iki karakter üzerinden değerlendirmemiz gerekirse; öz kızını diri diri gömdüğü iddia edilen Ömer’in (Toplumun) Kur'ana muhatap olduktan sonraki davranışları, değişen yaşam biçimi ve görevi verilen emirleri yerine getirmek olan köle Bilal-i Habeşi'nin Kur'ana muhatap olduktan sonraki başkaldırısı ve sahibinin emirlerine itaat etmeyişi! Şimdi de öve öve bitiremediğimiz ve gıptayla özendiğimiz; kendi öz çocuğuna ötenazi yapan bir sistem! Kendi çocuğuna ötenazi yapmaya izin veren bir sistem size ne verebilir ki? 

Çocuğunu diri gömen bir cahiliye asrından çocuğuna ötenazi uygulayan bir asra! Barış, huzur ve onurlu bir yaşam için denenmiş, tecrübe edilmiş ve olumlu sonuçlar vermiş bir sistem varken; yeni bir sistem arayışına girmek veya denendiği halde olumlu netice alınamayan bir sistemi güncelleme çabası ne kadar doğrudur! Şimdi denenmiş sistemin ne kadarını uyguluyoruzu sorgulamamız gerekirken bunun yerine yeni arayışlara girmek en az ifade ile zaman israfı olacaktır. Zira denenmiş bir sisteme sadık kalmayan böylesi kişiliksiz bir birey veya toplum oluşturulan bu yeni sisteme ne kadar sadık kalacaktır. Kişiliksizleştirilmiş bir toplum, fedakârlık ve bazen de kendi hakkından bile feragat etmeyi isteyen barış gibi erdemli bir şeyi başarabilir mi? Böylesi bir toplumda yaşanılıyorsa barışın oluşması için ilk önce yapılması gereken; onurlu ve dirayetli bir kişiliğe sahip bireylerin oluşmasını sağlayacak adımların atılması olacaktır diye düşünüyorum… 

 Şimdi şiddetten arınmak, onurlu kişiliğin oluşması ve barışı tesis etmek adına yeni arayışlar içine gireceğimize; gelin hep beraber kendimizi 1429 yıl önce semadan Hira’ya nazil olan Kur'ana muhatap kılalım! 

NOT: 3 gün sürecek olan "II. Uluslararası Din ve İnsan Hakları Çalıştayı: Barış Hakkı" başlıklı çalıştaya ev sahipliği yapan Mevalan’nın şehri Konya’dan selamlar! { OHAK-DER Başkanı MB. Hedbi }

Yorum Yaz