matesis
dedas

Kıyametin kopuş zamanı

Kıyametin kopuş zamanı

Allah ile Evren/Kâinat arasında bir ilişki vardır. Fail ile mefulün arasındaki ilişki, usta ile sanatı arasındaki bağ gibidir bu ilişki. Ve bu, hemen hemen tüm semavi kitaplarda değişik tarzda ama aynı motiflerle işlenir.

Kutsal kitapta şöyle denilmektedir: “Tanrı kendisini evrenin yapısında öylesine bir berraklıkla gösterir ki, insanın Tanrı'yı yarattıklarında görebilmesi için sadece gözlerini açması gerekli ve yeterlidir...”
Kur’an’ı Kerim’de ise: “Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz,(onu)genişleticiyiz. 51/47” Denilmekte… Bu ayete birden fazla yorum yapılmıştır.  Ayette geçen 'mûsiun' kelimesi Arapça olan ‘Evsea’ kökünden türetilmiş olup tam anlamıyla genişletmenin karşılığıdır. Yani bu zaviyeden bakıldığında; evren/kâinat ‘Biri’ tarafından genişletilmektedir.

Tabii her yaratılanın bir de yıkılması, son bulması olayı vardır. Ve her yaratılanın yıkılışına-son buluşuna o yaratılan nispetinde “ad” verilmektedir. Evrenin son bulmasına da “kıyamet” denilmektedir… Zira bu büyük yıkılışı bu ad karşılayabilmektedir ancak…

Kelam ilminde küllî bir kaide vardır; “Tüm hadısler (sonradan olanlar) değişkendir ve değişken olan her şeyin bir de sonu vardır.

Malumdur ki büyüyen/genişleyen her şey, mutlaka bir gün bir ‘son’a varacaktır. Üflenerek genişleyen bir balonun son haddine varıncaya dek genişledikten sonraki durumu gibi. Evet, bu büyük evren, başlangıcında olduğu gibi büyük bir patlamayla da son bulacaktır…

Başı ve sonu patlama olan bir evrende yaşamak!

Yukarıda meali geçen ayetten de, evrenin belli bir müddetinin olduğu anlaşılmaktadır. Ve bu müddetin neticesinde son bulacaktır ki bu ‘Son’a; ahirete geçiş evresi olan kıyamet de denilmektedir.

Yukarıdaki örnekten yola çıkarak olayı somutlaştırmak gerekirse; bir balona istikrarlı bir şekilde üflendiği zaman, belli bir müddet sonra yani; genişleme alanı bittiği anda patlamayla sonuçlanacaktır. O nesnenin belli bir müddetten sonra şişmesinin/genişlemesinin son bulacağı gibi evrenin durumu da bundan farklı değildir. O da diğer tüm varlıklar gibi mutlaka bir sonla karşılaşacaktır. Şişen balonun patlaması gibi genişleyen evren de patlayacaktır.

Evrenin işleyişi; kendi dışında kalan diğer tüm evrelerin toplamından ibarettir. Başka bir ifade ile kıyamet, diğer evrelerin yanı sıra daha çok güneşin ve dünyanın evreleri ile bağlantılıdır. Bunun nedeni ise güneş ve dünya evrelerinin toplamının kıyametin kopuş zamanı ile ilişkisinin ifade edildiğidir.

Şöyle ki; zaman dediğimiz olgu, güneşin ve dünyanın evreleri üzerine kuruludur. Bana göre evrenin son bulması bu evrelerin işleyişi üzerinedir. Bu “son”un ne zaman oluşacağı hakkında varsayımlardan olma birden fazla kehanet, iddia ortaya atıldı…

Peki, bu bağlamda kıyametin kopuş zamanını nasıl formüle edebilir ve geçmişte yapılan iddialara nasıl bir yenisini ekleyebilirimi düşündüm. Şöyle ki: Madem tüm inanışlarda bir son mutlaka vardır ve bu sonla beraber mutlaka bir başlangıç da olacaktır. Yirmi dört saat dediğimiz saat dilimi 23:59’dan itibaren tekrar başa döner. Yani bu evre sıfırlanır (00:00) ve yeni bir hayat/evre başlar.

Önceki hayat/evre ile eski hayat/evre arasındaki geçiş noktası saat/zaman dilimi olarak tam da 23:59 olarak ifade edilebilir. Biz bunu bir tarih ve ahiret ile bu evrenin arasındaki geçiş tarihi olarak algılarsak eğer; 2359 tarihi, kıyametin  kopuş tarihi olarak da algılanabilir. Başka bir ifade ile ahiret evresine geçiş tarihi; 2359.

Bu büyük 'son'a her ne kadar dinen kesin bir tarih verilmediyse de bu 'son' 2359 yılı olamaz mı? Deyip Maya'ların yaptığı gibi; kıyametin 2012'de kopacağına dair bir kehanet ortaya atmamız elbette ki abesle iştigal sayılabilir. Bununla beraber dikkatlerin  üzerinde yoğunlaşması gereken asıl nokta tabii ki küçük kıyamettir. Büyüğü hakkında bir şeyler söylenemese de; bizim kendi kıyametimiz olan küçük kıyamet hakkında yorum yapmak için kâhin olmamıza gerek yok.

Zira insan ömrü istisnalar hariç ortalama 70-80 senedir. Kim ölmüşse onun kıyameti kopmuştur. Ve bu küçük kıyamettir. Hesaplarımızı küçük kıyamet üzerine yoğunlaştırıp tedbirimizi bu yönde alırsak sanırım daha faydalı bir sonuç almış olacağız... Küçük kıyamet kendi ölümümüzdür.  Ve unutmayalım ki ölüm bir kurtuluş değil, yeni bir hayatın başlangıcı ve eski hesapların görüleceği bir mahkemedir…

Buna rağmen bazılarımız hala “İki kaşı arasındaki” küçük kıyametten habersiz, büyük kıyametin küçük alametlerinin izini sürmektedir… Küçük kıyamete bile hazır olmayanların,  büyük kıyamette nelerle karşılaşacağını ve halini düşünmek dahi insanı sıkıyor ve insanın nefessiz kalmasına yetiyor.

Büyük kıyametin kopuş tarihini öğrenmeye çaba harcamanın yerine; ona hazır mıyız sorusunun cevabı için çaba göstermek daha doğru bir hareket ve tavır değil midir?  

Yorum Yaz