matesis
dedas

Kızıl 'Tepe'nin Yaşamımızdaki Yeri

Kızıl 'Tepe'nin Yaşamımızdaki Yeri

Çocukluğumun önemli bir kısmı doğduğum köyde geçti; ancak delikanlılık çağı da Kızıltepe’de. Şehri görmek çocuklar için büyük bir hayaldi çünkü ulaşım olanaklarınınsıtlı olduğu devrimizde babalarımız ancak iki yılda bir bajara yani Kızıltepe’ye gelebiliyorlardı Asûk yapmak için. Asûk ne mi?

Evet Asûk, giyimden gıdaya kadar akla gelebilecek bütün ev ihtiyaçlarının şehre gelerek karşılanmasıydı. Köylüler bu eyleme Asûk demişlerdi. ‘Emê asûkê xwe bikin’ cümlesinden geçerdi. Kürtçe’de sûk çarşı demektir, tahmin edileceği üzere sözü edilen kelime buradan türetilmiştir.

Babam da asûk yapmak içi Kızıltepe’ye gelecekti rahmetli anam ve henüz hayatta olan amcam ve yengemle. Babam beni de Kızıltepe’ye götüreceğini söyledi akşamdan. Artık kimin uykusu gelecek. Ben imam ezan okunmadan önce kalktım. Sebebi, eğer giderlerse beni unutabilirler kaygı. Yatağın üzerinde oturur vaziyette iken babam ezanın okunmasıyla uyandı. Beni o vaziyette görünce kaygımın sebebini anladı ki ‘Oğlum vallahi seni Kızıltepe’ye götüreceğim, hem ben akşama sana söz verdim.’ Dedim ki:

“Ya unutursanız?”

Adamcağız yemin ettiği halde kaygılarım geçmedi ancak yatağa uzanır vaziyetini aldım. Velhasıl Kızıltepe’ye gitme anı gelmişti. Sabahleyin arabaya doğru evden çıkarken aklımda Kızıltepe ile ilgili her şey geçiyordu. Tabii köylüler Kızıltepe’ye ‘Qezê’ diyorlardı. Ama en çok ‘Girê Qezê’ den söz ediliyordu. En çok bu büyük tepe beni heyecanlandırıyordu. Bir an evvel bu devasa tepeyi görmek istiyordum. Köy tepelerini görmüştüm ama şehir tepelerini görmemiştim.

Nihayetinde arabaya bindik ve köyden Viranşehir-Kızıltepe yoluna doğru hareket ettik. İlk defa büyük yol da görmüş oluyordum. Büyük yola çıkınca arabamız köylüler hep bir ağızdan kendi kendilerine ‘De îcar oxir be ji we re.’ Tuhafıma giden bu sözü sadece aracın sürücüsü ‘Allah razı olsun’ diyerek yanıtlamıştı. Yol boyu etrafıma hep bakar, ilk defa karşılaştığım manzaradaki her bir şeyi çocukça süzgecimden geçiriyordum kimi zaman şaşkın kimi zaman heyecanlı…

Akziyaret tepesini görünce Kızıltepe sanmıştım. Babama ‘Kızıltepe burası ise hiç insan yok’ dedim. Babam da ‘Anladım tepeden dolayı söylüyorsun. Ama burada çarşı pazar yok ki. Asûklarımızı orada yapacağız’ diyerek beni yanıtladı.

Neyse Kızıltepe’ye varmıştık artık. Hayalimdeki tepeyi görmüştüm artık. Ama dükkanların, lokantaların kahvehanelerin çokluğu aklımı iyice karıştırmıştı. Uzaktan tepeye bakabildim babama ‘Tepeye nasıl çıkılır?’ diye sorunca ‘Lawê min em ancax asûkê xwe bikin. Mekîneyê zû here’ diyerek tepeye çıkma hayalim suya düştü.

1981’de Kızıltepe’de Ortaokul okumaya gelmiştim. Şehir biraz daha büyümüştü. Artık tepe askeriyenin elinde idi; zira ordu yönetime el koymuştu!

İlk gelişimde tepede bayrağın dalgalanıp dalgalanmadığını hatırlamıyorum ama artık tepede bayrak dalgalanıyordu ve ‘güvenlik gerekçesiyle’ tepeye çıkma yasaklanmıştı insanlara. Bu yasak halen devam ediyor. Arkadaşım Mesut Örnek’in anımsatmasıyla Şair Yılmaz Odabaşı Kül Aşklar adlı çalışmasında bu durumu şöyle özetliyor:

“Kızıltepe’nin tepesini almışlar, etrafına tel örgüler örmüşler, içine Mehmetçikleri koymuşlar (…)”

lmaz Odabaşı böyle söylüyor ancak tepe günden güne yok oluyor. Bu konuda yerel yönetimlerin kabahatleri çok büyük. BDP’li belediyelere gelene kadar Kızıl “Tepe” ruhsatlar vermek suretiyle yok edildi. BDP’li belediyelerin yönetimleri döneminde tepenin kalan kısmının da ortadan kaldırılması için gerekli prosedürlerin tamamlandığına tanıklık ettik ve etmekteyiz. İşin enteresan tarafı şu anda Vergi Dairesi’nin tam karşısında inşasına yeni başlayan bir yapı için iş makineleri Kızıltepelilerin gözleri önünde tepeyi yok ediyor. Bu inşaatı kim yürütüyor biliyor musunuz? STK olarak kabul edilen Mühendisler Odası temsilcisi bu inşaatı yürütüyor aldığım bilgiler yanlış değilse.

zıl ‘tepe’nin yaşamımızda hiç şüphesiz önemli ve anlamlı bir yeri vardır. Eskiden grupça olarak karpuz çekirdeğini alır, etrafında nice turlar atardık. Memleketin nice meseleleri bu turlarda tartışılır, nice tezler öne sürülürdü. Gençler birbirlerine aşklarını anlatır, teselli bulurlardı bu turlarda. İşte bu açıdan da anlamlıdır bu tepe ve Kızıltepeliler için özelliklidir, nice hatıralara da gebedir. Kendi ellerimizle bu özellikleri bir bir yok ediyoruz. Nice uygarlıklara beşiklik eden bu devasa höyük uygarlık adına yola çıkan bizler tarafından kısım kısım yok edilmesi tarihi bir ironi olsa gerek. BDP’li belediyeler döneminde tepenin yok olması yönünde bir ‘DUR’ işareti konulabilirdi. Hatta tepe bir sit alanı ilan edilebilirdi…

Bugün bakıldığında Kızıltepe’de bir-iki kalıntının dışında tarihi hiçbir değere rastlayamıyoruz. Sanki hiçbir medeniyete ev sahipliği yapmamış gibi bir görünüm var. Tepeyi, Akziyaret Tepesi kadar bile koruyamadık.

Bazen kendi kendime diyorum, keşke askeriye tepeyi hangi gerekçeyle olursa olsun korumaya alsaydı daha iyi olurdu. Yılmaz Odabaşı’nın o sözleri kuşkusuz ‘Devrimci ve yurtsever’ insanları o dönem çok etkilemişti, diye düşünüyorum. Yılmaz’ın bu edebi retoriği iyi bir ajitasyon örneği olsa gerek bir dönem için. Ama Yılmaz şimdi Kızıl “Tepe”nin bu halini görse tepesi atar, ne yazar acaba?

Yorum Yaz