matesis
dedas

Koloniler Halinde ... ...

Koloniler Halinde ... ...
                                         SIRAYLA KAYBETMEDEN
 
    Duyargalarıyla yokladı ve tanıdı avını.
 
    Taşıyabilir miyim diye önce kendine çekmeye başladı,ayaklarını toprağa dayayarak iz bıraktığı yerden sağa-sola çevirdi koca yükünü.
 
    Onlarca taşıyıcıya onlarca yuva düşlersiniz,yığdıkları tane tane 'sayılır toprağa' baktığınızda gün batmadan,hava soğumadan nasıl da kaybolduklarına hayret kalırsınız.  
   
    İster koloniler halinde peşi-sıra,ister sırayla kaybetmeden,dur-durak tanımadan yumuşak toprakta adımlarını sayıp,kaybolmamak için zigzaglar çizerek yaklaşır yeni avlarına.
 
    Kahverenklisini-siyahlısını,irili-ufaklsını damarımız toplamak üzere atıyor sanki eşit aralıklarla zamanın değerini bilerek.
 
    Kitap sayfalarındaki resimlerinden hatırlamıştık.
 
    Pilot babası Hamit Efendi'nin anaç tavuğu ve civcivlerine yem olmaktan korkmazlardı.
 
    Havsalaya*giden karıncaların ardından 'tepinir dururduk' karıncalara dokundurtmayana dek '' Fazila'nın tavukları yedi! '' diye mahalleliye duyururduk,belki utandırırız diye.
 
    Bilim adamlarının araştırmaları göstermiştir ki,bitki örtüsünün bulunduğu coğrafyalarda karıncaların yollarını nasıl buldukları konusunda avları ve yuvaları arasındaki adımlarını saydığını bu nedenle bu varlıkların,bize ilk sayıları öğreten,yuva yaparken de toprağı kuzeye yığdıkları için yönümüzü bulmamıza;yuvalarına girdiklerinde ise havanın yavaş yavaş serinleyeceğinin işaretlerini verdikleri için hem matematik-geometri hem de evrensel coğrafya öğretmenlerimiz olmuşlardır asırlarca üzerlerinde titrediğimiz karıncalar.
 
    Karınca sevdalısı bir emekçinin yıllar önce bir dergiye karınca,kuş,arı öyküleri yazmaya başlayınca ki bu öykülerden en dikkat çekeni hatırladığım kadarıyla 'Avcı Karıncalar' öyküsüydü sürgününe neden olan.
 
    Karıncaların yem sıkıntısı çektikleri bir çevrede yuvalarından çıkarak kendilerini bir mutfakta görürler.
 
    Hane sahibi önlem için dönemin en etkili zehirini (DDT) alır ve yuvadan başlayarak mutfağa kadar yola serper.
 
    Mutfağa girişleri engellenen karıncalar aç kalmamak için iç güdüleriyle bir arayış içine girer,kayıp vermelerine rağmen sokak köpeğinin/kedisinin döktükleri kılları mutfak yoluna döşeyerek adeta istihkam birlikleri haline gelip köprüyü mutfağa kadar uzatırlar.
 
    Kim bilir bu öykünün vermek istediği dersi hiçe sayan birçok zihniyet ya elindeki zehire güvenip karıncaların soyunu aklınca kurutmak/kırmak istemiş ya da paslı ayaklarıyla hep korkutmak istemiştir. 
 
    Bütün bu olumsuzluklara rağmen karıncalar kış gereksinimlerini dayanışma içinde yuvalarına taşımışlardır.
 
    Deli-dolu yükleriyle güneşin geçici sıcağında yuvalarına dönerek,baharı beklemeye koyulurlar.
 
    O gün emeğin direnci 'karınca sevdalıları' bu yüzden sürgün edilirken,akıllarınca 'talim-terbiye.' bugün de demokrasinin vazgeçilmezlerini süründürmeye çalışanlar; bu yöntemlerle de bir yerlere varılamayacağını öğrenecek ve ıskalanan sürecin 'Bizlerden alıp götürdüklerinin ahını!.. çekeceklerdir.' demek geliyor içimden. 
 
* HAVSALA :
 
    Arapça kökeni '' havsalé '' 
 
    Kümes hayvanları da dahil kuş cinsinden canlıların midesi anlamına gelen torba ya da kuş kursağı.
 
    Mecazi anlamı ise
 
    Anlama-algılama kapasitesi,zihni kavrayış ve direnç gücü anlamında
 
    ANTİK MARDİN'DEN ÖRNEKLER
 
       '' Karafni me-beK'eli havsalıtu.''
        (Tiksindirdi,takatım kalmadı ona.)
 
           '' Melu havsalé lel-ıkrayé.''
   (Okumaya yetisi yok,okumaya hevesi yok.)
 
       '' Hel tayr havsalıtu ferğeyé.'' 
     (Bu güvercinin kursağı boştur/açtır.)
 
    TOPARLAYIP GÜNCELLERSEM
 
       Min le- istandar le-sılh ıl-kebir,takkıt havsalıtu u-ğarrıt mararıtu.
               ( Her kim büyük barışı beklediyse,kursağı patladı,safrası aktı.)
 
    Saygılarımla...
         

Yorumlar

Image
A.Vahap Omuzlar
14.11.2011 / 01:13

Sevgili Üstad;<br> Mardin Arapça'mız Suriye Lehçesi kökenli olup kısmen Mısır lehçesiyle de 'fi tarihinde' konuşup anlaşabiliyorduk.<br> Ülke eğitim sistemimizin anadillere olan ayrımcı uygulamaları sonucunda lehçesini kaybedip 'ağız'a dönüşmüştür.Mardin merkezde yaşayan Araplar'ın telaffuzu Midyat/Estel Arapça ağızından farklıdır.Bu nedenle 'min' ve 'men' aynı anlamda olup farklı ağızların sözcükleridir.<br><br> 'li sılh-il kebir' dersen Estel AraPça ağzıyla telaffuz edersin yok 'le sılh-ıl kebir(ikbir)' dersen Mardin ağzıyla telaffuz etmiş olursun.<br><br> Kuzey Afrika veya Ortadoğu'da birçok ülkenin Arap gençleri kendilerine yeni yeni alfabe türetmeye başladı ve dil bilimcilerinin gözünden kaçmamaktadır.İlginize teşekkürler üstadım,yararlandım diyebilirim saygılarımla...

Image
Ahmet Usta
13.11.2011 / 13:23

kaleminize sağlık. şöylede desek? Men la- istandar li-sılh ıl-kebir,takkıt havsalıtu u-ğarrıt mararıtu

Yorum Yaz