matesis
dedas

Komşunun Komşu Üzerindeki Hakları

Komşunun Komşu Üzerindeki Hakları

Bu günkü yazımızda son dönemde günden güne önemini yitiren komşuluk haklarından bahsetmek istiyorum.

Türkçede yaygın şekliyle fiziki olarak birbirine yakın veya bitişik yerlerde yaşayanlara komşu denir. Yakınlık veya bitişik olma ev bakımından iş yeri, arazi, köy veya şehir itibariyle de olabilir. Dilimizdeki iş yeri komşusu, arazi komşusu, komşu köy tabirleri bunu ifade eder.

Arapça da “Car” olarak kullanılan komşuluk, evi diğerinin evine bitişik olan, birbirini himaye eden, koruyan, birinin yardımına ve imdadına koşan anlamlarına gelir.

Peygamberimiz (s.a.v) komşuluğu “Komşunun hakkı, buradan, buradan, buradan, buradan sağlı sollu, önlü arkalı kırk hanedir. (Yani kırk haneye kadar komşu sayılır)” (Rüdani, Büyük Hadis Külliyatı, c.4, s.317)şeklinde belirtmişlerdir.

İslam dinindeki komşuluğun öneminden bahsedecek olursak bu konu ile ilgili olarak ayet ve pek çok hadisi şerifler mevcuttur. Bu vesile ile bir kaçından bahsetmek en azından komşuluk hakları ile ilgili olarak kafamızda bir şablon oluşacağı kanaatindeyim.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, komşuların gözetilmesini, haklarının korunmasını emretmiştir.

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa 4/36)

Rasülullah (s.a.v): “Vallahi mümin olamaz, vallahi mümin olamaz, vallahi mümin olamaz” buyurdu. Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü, kim mümin olamaz?” denildi: “Zulüm ve şerrinden komşusu güven içerisinde olmayan kimse” buyurdu. (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi-i Sarih, Âdab Bölümü, Hadis No:2019)

İbni Ömer ve Âişe radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v)şöyle buyurdu: “Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandımbuyurmuşlardır.

Komşunun komşu üzerindeki haklarını ise;

Muaviye b. Hayde şöyle anlatıyor: Hz. Peygambere “Ey Allah’ın Rasülü! Komşumun benim üzerimdeki hakları nelerdir?” diye sordum. Şöyle buyurdular: “Hastalandığı zaman onu ziyaret edeceksin. Öldüğünde cenazesinde bulunacak, onu mezarına varıncaya dek teşyi edeceksin. Senden borç istediği zaman verecek, ihtiyacı olduğunda ihtiyacını karşılayacaksın. Kendisine bir iyilik dokunduğunda onu kutlayacak; başına bir felaket geldiğinde de baş sağlığı dileyip teselli edeceksin. Ayrıca onun evinin havasını bozmamak ve rüzgârına engel olmamak için evini onunkinden yüksek yapmayacaksın. Bir de eğer ona bir şeyler vermeyeceksen yemeğinin kokusunu kendisine duyurmayacaksın.”(Kandehlevi M. Yusuf, Hayâtü’s– Sahâbe, c.3, s.37-38)

Bu hadisi şerif incelendiğinde bugünkü toplumumuzda özellikle şehrimizde buna canlı şahitlik yapmaktayız. Çoğumuz komşumuz hastalandığı zaman veya başına bir felaket geldiği zaman geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunmakta sevincine ortak olmaktayız. Bu haslet geleneklerimizin içinde de yer almıştır. Özellikle ilimizin tarihi yapıları incelendiğinde bir evin diğer bir evin önünü kapatmayacak şekilde inşa edilmesi, daha doğrusu alt komşunun evinin damının, üst komşuya avlu olması ecdadımızın bu hadis ışığında komşuluğa verdiği önemi ortaya koymaktadır.

Belki de çoğumuzun komşuluk ilişkileri konusunda hatırladığımız bir başka şeyde arada bir kapı çalındığı zaman komşu, yağ istiyor, şeker istiyor, tüpü bitmiş çayını kaynatmak istiyor sözleri olmuştur. Bizlerinde bir şeye ihtiyacımız olduğunda ilk kapılarını çalacağımız kimse komşularımız olmuştur.

Günümüzde ise hızlı şehirleşmenin, değişen şehir yapılaşmasında ve iş hayatında bu güzel hasletlerden söz etmek mümkün değildir. Modern hayatın getirdiği bazı şartlar insanı “kalabalıklar içindeki yabancı” durumuna getirmiştir. Zorunlu ilişkiler dışında “herkesin kendi işine baktığı” bir hayat anlayışı günümüzde hâkim bir durumdur. Bunun olumlu yanları olmakla birlikte, psikolojik ve sosyal olumsuzlukları da vardır. Avrupa ülkelerinde sık sık rastlanan, ülkemizde de bazen haber ajanslarından dinlediğimiz uzun süredir kimsenin girip çıkmadığı evden gelen kokular üzerine komşuların ihbar etmesiyle içeri giren polislerin günler öncesinden hayatını kaybetmiş insanlara rastlaması kalabalıklar içinde nasıl yalnızlaştığımızın örneklerinden birisidir.

Komşular arası ilişki öyle körelmiş ki yıllardır aynı binada yaşadıkları hâlde bir biri ile tanışmayan, komşuluk ilişkilerine girmeyen nice insanların, ailelerin varlığına şahit oluyoruz. Evet, sosyal hayatımız pek çok alanları ile değişikliğe uğramıştır, önlem alınmazsa daha da uğrayacaktır. Ama bu değişikliğin, bizim bazı olmazsa olmaz değerlerimizi de alıp götürmesine izin vermemeliyiz. Bunun için bu ilişkileri güçlendirmek için en azından Merdivende karşılaştığımız bir apartman komşumuza vereceğimiz bir selam, göstereceğimiz bir güler yüz, samimi bir hâl-hatır sormak, gerektiğinde kapı komşumuza bir ihtiyacının olup olmadığını sormak, hatta pişirilen yemekten bir tabak ikram etmek komşular arasında oluşacak sıkı bağların bir ilk adımını oluşturabilir.

Komşuluk ilişkilerinin müspet yönleri hakkı ile gerçekleştirilemese de, hiç değilse olumsuz yönlerinden kaçınmak lazımdır. Bunun için komşuları rahatsız edecek davranışlardan, televizyon, teyp gibi cihazların sesini yükseltmekten ve ne tür olursa olsun komşuyu rahatsız edecek davranışlardan kaçınmak gereklidir. Bu hem İslami hem de insani görevlerimizdendir.

 

                                                                                                           Ahmet SIRDAŞ

                                                                                       Mardin Aile İrşad Ve Rehberlik Bürosu

                                                                                                          İl Koordinatörü

 

Yorum Yaz