Kötülüğü Anlatmak mı, İyiliği Çoğaltmak mı?

İnsanlar dillerinden kötülüğü düşürmezler. Şu şöyle kötüdür, bu böyle fenadır; şu kişi kötülük yaptı, bu kişi haksızlık etti... Oysa kötüyü konuşmak, kötülüğün gizli bir reklamıdır. Kötüyü dilden düşürmeyenler, kötülüğü bilinçlerde diri tutarlar.
Gerçekten kötülüğün son bulmasını isteyen, iyilerden söz eder. Çünkü iyiliğin adını anmak, onu çoğaltır. Gerçek iyi, başka iyilerin varlığından korkmaz; çünkü bilir ki iyilik bir yarış değildir, bir berekettir.
İyilerden söz etmekten kaçınanlar ise, iyilikten korkanlardır. Başkalarının iyiliği parlar da kendi soluk kalır diye endişe ederler. Bu korku, onların içsel bir itirafıdır: "Ben yeterince iyi değilim."
Kendi iyiliğine inanan bir insan, başkasının iyiliğinden çekinmez. Bilir ki iyilik, birini överken diğerini eksiltmez. Aksine, iyiliği öven de iyileşir, iyiliği çoğaltır.
İyiliğin dostu, iyiliği konuşur; kötülüğün dostu ise, kötülüğü yayar.
- Kötülüğü dillendiren, farkında olmadan onu yüceltir.
- İyiliği artırmak isteyen, iyilerden bahseder.
- Gerçek iyi, başka iyilere övgüde bulunmaktan korkmaz.
- Başka iyilerin parlamasından korkan, kendi karanlığından utanıyordur.
- İyi olduğuna inanan bir kimse, iyiliğin çoğalmasından korkmaz.
- Kötü, kötülüğü kınar gibi görünerek kötülüğün reklamını yapar.
- İyiliğin dostu, iyilikten söz eder; kötülüğün dostu, kötülükten.
- Kendi iyiliğinden emin olanlar, başkalarının iyiliğini överken eksilmez, çoğalır.
Kötülüğü Kötüleyerek Değil, İyiliği Anlatarak Mücadele Edilir
İnsanlar sık sık şikâyet ederler: "Şu kötüdür, bu kötüdür, şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı..." Oysa bu şekilde kötülüğü dillendirdiklerinde, farkında olmadan onun reklamını da yapmış olurlar. Gerçekte kötülüğü kötülüyor gibi görünseler de, kötülüğü yeniden üreten bir döngüye hizmet ederler.
Kötülüğün azalmasını gerçekten isteyen bir kimse, kötüyü konuşmak yerine iyileri konuşur. İyilikleri anlatır.
İnsanlar Neden Kötülüğü Konuşur?
İnsan dili, gönlün aynasıdır. Gönülde ne varsa, dil ona tercüman olur. Ne var ki çoğu zaman insanlar, kalplerindeki karanlıkları fark edemezler; kendi zaaflarının peşinde sürüklenirken kötülüğün taşıyıcısı olurlar.
Kötülüğü konuşmak, ilk bakışta bir "kınama" gibi görünür. "Şu kötüdür, bu kötüdür," demek, sözde kötülüğü reddetmektir. Fakat gerçekte bu tür konuşmalar, kötülüğün adını, varlığını ve etkisini zihinlerde sürekli diri tutar. Kötüyü kınadığını sananlar, bilmeden kötülüğün reklamını yaparlar. Zira neyi dillendirirsen, onu büyütürsün.
Ve böylelikle kötülük, insanda gizli bir cazibe uyandırır. Bu cazibe, merakla, dehşetle, korkuyla karışık bir çekim oluşturur. İnsanlar kötülüğü konuşarak, hem ona karşı üstünlük kurduklarını sanırlar hem de o kötülüğün kendilerinde oluşturduğu gizli korkuyu bastırmaya çalışırlar. Oysa kötülüğü dillendirmek, çoğu zaman ona hizmet etmektir.
Şikâyet, insan nefsinin en kolay sığınağıdır.
Şikâyet etmek kolaydır; çözüm üretmek, iyiliği çoğaltmak ise çaba ve cesaret ister. Bu yüzden toplumda kötülükten şikâyet etmek, iyilik yapmaktan çok daha yaygındır. Kötüyü konuşarak kişi, kendini temize çıkarır; sanki kötüyü kınadıkça iyileşiyormuş gibi bir yanılsamaya kapılır. Halbuki kötülükten bahsettikçe, kötülüğün hâkimiyet alanı genişler.
Bir toplumda kötülükten sürekli söz ediliyorsa, bilinmelidir ki o toplum kötülükle mücadelede yöntem hatası yapıyordur. Zira kötülük, sadece yasaklanarak değil; iyiliğin güzelliği gösterilerek geriletilir. Ve iyiliği anlatmak, kötülüğü kınamaktan çok daha etkilidir.
Bu yazının amacı, kötülükle mücadele için dilimizi nasıl kullanmamız gerektiğini düşünmek; iyiliği konuşmanın, görünür kılmanın gücünü hatırlatmaktır.
İyilikten Bahsetmek: Kötülüğe Karşı Sessiz Bir Direniş
Dil, kalbin tercümanıdır; gönlünde ne varsa, dilinden o dökülür.
Kalbinde iyiliği taşıyan bir kimse, ağzından da iyilik taşır.
O halde, kötülüğe karşı en güçlü silahımız, iyiliği konuşan bir dil, iyiliği görünür kılan bir gönül olmalıdır.
İyilik, yalnızca yapılmakla kalmaz; anlatıldıkça da güçlenir.
İyiliği konuşmak, bir övünme değil; bir hatırlatma, bir yüceltme ve yönlendirmedir.
İyilerin adını anmak, iyiliğin toprağına su serpmektir.
İyilikten bahsetmek, sadece bir güzelliği aktarmak değil; kötülüğe karşı sessiz bir devrim yapmaktır. Ancak kendi iyiliğinden emin olmayanlar başka iyiden bahsetmezler.
Kötüleri anlatanlar sadece başkasının iyiliğini anlatmaktan korkanlardır ki bu da onların gerçek iyi olmadıklarının da bir göstergesidir.
Kötülük, leş gibi bir kokuya sahiptir; yaklaşınca huzuru bozar, ruhu daraltır.
İyilik ise bir bahar meltemi gibi serinlik verir, gönülleri rahatlatır.
Bu yüzden, kötüyü kınamakla meşgul olmak yerine, iyiyi anlatmak gerek.
İyiliği görünür kıldıkça, kötülük daralır, köhneleşir, nihayet unutulur.
Gerçek iyi, başkalarının iyiliğini överken kendinden bir şey kaybetmez;
aksine, kendi nurunu artırır.
O hâlde iyi olduğunu söyleyen kişi:
- Kaybetme korkusu taşımadan; iyilerden bahsetmeli,
- İyiliği dillendirmekten korkmamalı,
- Başkalarının güzelliğinde bahsedince kendi güzelliğini kaybetmeyeceğine inanmalı.
İyilik dili, kalbin nurunu, hayatın her köşesine taşıyan bir ırmak gibidir.
Ve o ırmak çoğaldıkça, çöplükler susar, leşler unutulur.
İyilikten bahsetmek, insan olmanın en sade, en asil ispatıdır.
Kötülüğü büyütmeden iyiliği çoğaltmanın hikmeti üzerine bir iç yolculuk yapmaya var mısınız?
Kötülüğü Konuşmak Değil, İyiliği Çoğaltmak Dilimizde hangi kelimeyi yaşatırsak, gönlümüzde de onu yeşertiriz. İnsanlar çoğu zaman şikayet ederler: şu kötüdür, bu kötüdür... Fakat bilmezler ki, kötülüğü konuşmak onu azaltmaz; aksine, reklamını yapar.
Eğer kötülüğün azalmasını istiyorsak, iyileri konuşmalı; iyiliği görünür kılmalıyız. Gerçek iyilik, başka iyiliklerden bahsetmekten korkmaz. Gerçek iyi de başka iyilerden korkmaz aksine… İyi olan, iyiyi görünce çoğalır; kötü olan, iyiyi görünce küçülür.
Kötülük ve İyilik Üzerine: Leşin Kokusu ve Baharın Meltemi
Kötülüğün çürük kokusuna karşı, iyiliğin serin nefesini çoğaltmak Kötülük leş gibidir; yaklaştıkça kokusu insanı huzursuz eder. Kötülüğün çevresinde dolaşanlar, önce kokuya alışır, sonra da o kokuya kendi ruhlarını kaptırırlar. İyilik ise bir bahar meltemi gibidir; yaklaştıkça insanın içi serinler, gönlü açılır. O hâlde kötülüğü değil, iyiliği anmalı; kötülüğün kokusunu değil, iyiliğin nefesini yaymalıyız. İyilikten bahsetmek, hem ruhumuza hem çevremize bahar taşımaktır.
İyilerden Bahsetmek Cesareti
Gerçek iyiliğin başkalarının nurunda eksilmeyeceğine inananlara... İyiliği dillendirmek cesaret ister. Çünkü bazıları, bir iyiden bahsetmenin kendi ışıklarını söndüreceğinden korkarlar. Oysa gerçek ışık, diğer ışıklarla birleştiğinde daha da parlar.
Başka iyilerden bahsetmek, aslında kendi kalbinin temizliğine güvenmektir. Gerçek iyi, iyilerin ismini anmaktan çekinmez; çünkü bilir ki, iyilik yarışında herkes kazanır.
Bilinçaltındaki Korkular ve Güvensizlikler
İyiliği konuşmaktan kaçınan insanın kalbinde, çoğu zaman iki derin yara vardır: korku ve güvensizlik.
Başka bir iyiyi överken, kendi eksikliğinin fark edileceğinden korkar.
İyiliğin parlaması, kendi karanlığını görünür kılacak diye ürker.
Oysa gerçek iyilik, başka bir ışığı görünce sönmez.
İyiler birbirlerinin nuruyla güçlenir.
Fakat kötüler, başkalarının iyiliğini duyduklarında içlerinde bir huzursuzluk belirir.
Çünkü kötülük de leş gibidir; yaklaştıkça kokusu insanı huzursuz eder.
Kötü niyetli bir kalp, başkalarının güzelliğini duymaya dayanamaz.
İçinde bastırılmış bir pişmanlık, bir kıskançlık, bir öfke vardır.
İyilik dillendikçe, kendi çirkinliğinin farkına varır ve bu ona ağır gelir.
Böylece, iyiliği anmaktan kaçınır; çünkü bilir ki iyilik dillendikçe kendi kötü niyeti daha belirgin hâle gelecektir.
"İyilere prim vermek istemiyoruz," diyenlerin, aslında bilinçaltında gizlenen şu korkusu vardır:
"Ben iyilikte yarışacak kadar güçlü değilim. Eğer başkasını översem, kendim unutulurum."
Bu korku, kişiye kendi değersizliğini fısıldar.
Oysa insan gerçekten iyi olduğuna inansa, başkalarının iyiliğini konuşmaktan çekinmezdi.
İyi olan bilir ki, başkalarının iyiliğini anmak, kendi iyiliğinden bir şey eksiltmez.
Bilakis, iyilik paylaşıldıkça artar, büyür ve kök salar.
Kötülüğün kokusunu taşıyanlar, iyiliğin kokusundan rahatsız olur.
İyilik konuşuldukça, kötülüğün leş kokusu daha da belirginleşir.
İşte bu yüzden kötü, iyinin adını bile duymak istemez.
Gerçek mücadele, bu bilinçaltı korkularla yüzleşebilmekle başlar:
Kendi içimizdeki karanlıkla barışmadıkça, başkalarının aydınlığını göremeyiz.
Dilin Terazisi: Kimi Anarsak Ona Yöneliriz
İyiliği konuşan dil, kötülüğü susturur; kötülüğü konuşan dil, kötülüğü besler. Dilimiz, kalbimizin terazisidir. Ne anlatırsak, ona yöneliriz. Kötülüğü anlatan, kötülüğe meyleder; iyiliği anlatan, iyilikle dolar. O yüzden kötülüğü kötülemektense, iyiliği yüceltmek gerekir. İyiliği dilimize taşıdıkça, gönlümüzde de çoğaltırız. Ve böylece hayat, kötülerin değil, iyilerin sesiyle güzelleşir.
İyiliği Konuşmak, İyiliği Çoğaltmaktır
İyilik, bir çiçek gibidir; adı anıldıkça kokusu yayılır, kendisi çoğalır.
İnsanlar bir iyiliği konuştuğunda, o iyilik görünmezlikten kurtulur, hayatın içine karışır.
Ne var ki iyiliği ve iyileri dillendirmek cesaret ister. Çünkü kötülük, daha çok ses çıkarır; iyilik ise sessizdir, derinden işler.
Oysa kötülüğe karşı en güçlü direniş, iyiliği yaymaktır. Çünkü kötülük şikâyetle büyür; iyilikse şükranla çoğalır. İyiliği konuşmak, bir başkasına iyilik hatırlatmak değil sadece aynı zamanda kendi içimize de iyiliği aşılamaktır. Bir iyiden bahsettiğimizde, biz de iyiliğe yaklaşırız.
İyilerden söz etmek, aslında kendi kalbimizi parlatmaktır.
Bir başkasının “nurunu” överken, kendi karanlığımızı hafifletiriz.
Ve şunu da bilmeliyiz: Gerçek iyiler, başkasının iyiliğini görünce korkuya kapılmaz.
İyiliğin yarıştığı yerde kaybeden olmaz. Çünkü iyilik bölüştükçe büyür.
İyiliği konuşmaktan çekinen, iyiliği kendine rakip görendir.
İyilerden bahsedenler, iyilik yoluna taş döşerler.
İyiliği gizleyenlerse, aslında kötülüğe sessiz onay verirler.
Eğer bir toplumda iyiler susmuşsa, kötüler yüksek sesle bağırmaya başlar.
Ve kötülüğün sesi, iyiliğin sessizliğine galip gelir.
İşte bu yüzden, iyilikten bahsetmek sadece bir güzellik değil, bir sorumluluktur.
İyilik, konuşularak çoğalır.
İyiliğin adı anıldıkça, gönüller ona meyleder.
Sonuç: İyiliğin Dili Nasıl Olmalıdır?
İyilik dili, kalbin nurunu hayatın her köşesine taşıyan bir ırmak gibidir. İyilikten bahsetmek, insan olmanın en sade ve en asil ispatıdır. İyilik konuşuldukça çoğalır; kötülük susar. İyilik dillendikçe gönüller yumuşar, ruhlar nefes alır. Bu yüzden dilimizi iyilikle yoğurmalı, gönlümüzü iyiliğe açmalı, sözlerimizi iyiliğin meltemine bırakmalıyız. Ve her daim şunu hatırlamalıyız: "İyiliği konuşan, hayatı güzelleştirir; kötülüğü konuşan, hayatı çürütür."
M. Burhan Hedbi
Editör: Beşir Şavur