matesis
dedas

Küfür ‘Mekke’sinden İslâm Medine’sine yolculuk!

Küfür ‘Mekke’sinden İslâm Medine’sine yolculuk!

Uzunca bir zamandır internet ve çeşitli kitle iletişim araçları ile birlikte kültürel alış verişler yoğun bir şekilde oluşmaktadır. Bu gelişme ile halkların tanışması, kültürler ve ‘dinler’ hakkında bilgi edinme kolaylaşmış bulunmaktadır. Adına küreselleşme dediğimiz bu olgu, gün geçtikçe de artan bir hızla devam etmektedir.
Artık kültürler ve ‘dinler’ arasında tarihte olduğu gibi kulaktan duyma bilgilerle /kör düğüşü denecek kadar/saldırılar değil de, ayağı yere basan bir ‘tartışma’ ve yakınlaşma vuku bulmaktadır.
Yukarıda beyan ettiğimiz olgular her ne kadar İslam’a karşı, İslam’ı yozlaştırmak için bir silah olarak kullanılıyor olsa da,  Allah, tüm bu oyun ve entrikaları “Tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi… 3/54” paralelinde İslam’ın lehine dönüştürmüştür.
Hiç kimse kusura bakmasın, sözü bükmeden söyleyeceğim: İslam bizim himayemize bırakılmış olsaydı, şimdiye değin kalmamış olabilirdi. Nitekim Allah, “… biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız. 15/9” demektedir…
Sevilip kabullenmesi için, ne İslam ve ne de Kur’an kendisinin dışında hiç kimsenin yardımına muhtaç değildir.  Aksine, huzur ve adalet için herkesin Kur’ân’ın hayatı anlamlandıran ve olumlu manada dönüştüren evrensel ilke ve hükümlerine ihtiyacı vardır.
İslam’ı kovmak için; küfür ‘Mekke’sinde, Allah’ın en sevgili kuluna olmadık şeyler yapıldı, olmadık entrikalar çevrildi de ne oldu? Kovdukları, hakir görüp öldürmeye çalıştıkları o Resulün (s.a.s) getirdiği İslamın aydınlığıyla karanlıklardan kurtulmadılar mı? Kovmaya, susturmaya çalıştıkları kişi, küfür Mekke’sini nur Mekke’sine çevirmedi mi?
Günümüzde küfür Mekke’sinin sayısı arttıkça artmıştır. Neden? Dönüp tarihten ibret almasını bilmezler mi? İnsanlık ailesine bakmazlar mı?
Küfür Mekke’leri ve oralarda yaşayan çağdaş Ebu Cehiller her fırsatı İslam’a saldırmak ve İslam’ı aşağılamak için kullanmaktan çekinmezken, her yaptıkları kendi aleyhlerine dönmektedir. Bütün bu olan-biten gelişmeler İslam’ı haklı çıkarmasına rağmen, mahvolmaktan korkmayanların neye güvendiklerini çok merak ediyorum. Tek sığınağın İslam limanı olduğunu, başka çarelerin beyhude olduğunu elbet anlayacaklar. Allah, şöyle hitap etmektedir: “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır… 35/15 “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sure getirin… 2/23-24; 17/88
Allah, vermiş olduğu vaadin yerine geleceğini şöylece teminat altına almaktadır: “Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. 15/ 16-17  “Ey Muhammed! Sabret. Allah’ın vaadi şüphesiz gerçektir. 4/50” Buradaki hitap her ne kadar nebiler Nebisine (s.a.s) olsa da; müminlere de müstakbel için bir müjdedir…  
İslam dini, hürriyet, eşitlik, adalet, bağışlama ve birlikte karar vermek gibi ilkelerle, insanın temel ve vazgeçilmez haklarının her durumda korunmasına vurgu yaparak gönüllere hükmetmiş, ediyor ve edecektir...
Huzur, refah, barış ve bunların başarılabilmesi için alt-üst ilişkisine ve toplumsal mutabakatın önemine de dikkat çekercesine; Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli(bir nobran) olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. 3/159 Bu ayet Resul-î zişanın (s.a.s) zatında bizlere ve asrımızın liderlerine/otorite de bir ikazda bulunmakta ve yol göstermektedir.
Evet, İslâm gönüllere hükmediyor... Artık Yer’us- Selâm sokakları da dâhil dünyanın dört bir yanında "Lâ İlâhe İllâllah" anlaşılmaya- çalışılıyor-başlandı. Bu ses yankılanıyor.
“Tele’el Bedrû ‘Eleyna” tekerrür ediyor…
Mali’de, Arakan’da, Şam’da Beyrut’ta, Bağdat’ta, Mogadişu’da, Felluce’de ve Halepçe’de nükleer bomba ve kimyasal silâhlarla, en güçlü ordular tarafından yok edilmek istenen İslâm, yok etmek isteyenleri de kendinde yaşatmayı başararak yaşamaya devam ediyor.
Evet, İnsanlık hicret ediyor… Çok yakın bir tarihte, çocuklarımızın kesinlikle göreceği ve görülmesinin bizlere de nasip olmasını temenni ettiğimiz, bozulup dağılacak olan ekonomi merkezli Hıristiyan topluluğundan/AB, insan merkezli İslam topluluğuna/ODHB hicret var. İslam’ın şaha kalkması; kendini kovan, hakir ve zayıf görüp saldıran Batıyı da nuruyla aydınlatması pek yakındır.
Küfür ‘Mekke’lerinin, İslam Medine’leriyle aydınlanmasına çok zaman kalmamıştır. Bu arada biz Müslümanlara düşen, sadece Kur’an ve Sünnetin teoride tavsiye edilen emsalsiz yaşam biçimine ve adalet realitesine, pratikte; hayat sahnesinde sergilemeye çalıştığımızda gölge düşürmemektir.
Yeryüzünde ve gönüllerde, şeytani, nefsanî arzu ve istek, huzursuzluk ve mezalim “Mekke’sini” terk edip tüm bu hastalıkları ve tahribatlarını tedavi ve tamir eden ve edebilecek olan İslam Medine’sine doğru bir hicret başlamıştır.
Ne mutlu o şehre yetişene… Rabbim bizi de kavuştur o şehre…

Yorum Yaz