matesis
dedas

Kültürel Mirasımıza ‘Duyarlılığımız!’

Kültürel Mirasımıza ‘Duyarlılığımız!’

İnsanlık tarihine şöyle bir göz atıldığında insanlar ve toplumlar arasındaki savaş ve saldırılar ile her insanın, her toplumun kendine özgü kültürek değerler ve bu değerleri yaratma süreci eş zamanlı olmuştur. Bir taraftan yıkım öbür taraftan oluşturma ve yeniden inşa süreçleri…

Tarihte genel anlamda Ortadoğu ve özelde Mezopotamya bölgesi yıkım ve yeniden inşa süreçlerinin merkezi bölgeleri olmuştur. Kürdistan ise daha yakma ve yıkmadan payını daha fazla almışa benziyor. Moğol saldırıları sonucu uygarlıklar beşiği Hasankeyf’ın düştüğü durum geçmişte yaşanan savaşları özetler gibi. Kürdistan’da bu ve buna benzer örnekler bir hayli fazla…

Türkiye’de kültür alanında yetkin çalışma yapanların başında Bozkurt Güvenç gelmektedir. İnsan ve Kültür adlı çalışmasında Güvenç çok sayıda kültür tanımını irdelemektedir. Ancak literatürde genel kabul görmüş Taylor’ın kültür tanımına önem atfedilmektedir. Kültür kavramı antropolojideki teknik anlamıyla İngilizce’de ilk kez 1865 yılında E.B.Taylor tarafından kullanılmış, sistematik olarak tanımlanmış ve yine Taylor tarafından temel bir kavram haline getirilmiştir. Taylor’a göre “kültür; toplumun üyesi olarak, insanın öğrendiği, edindiği bilgi, sanat, gelenek-görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür” (Güvenç,1996:273).

Kültür olgusu hemen hemen milliyetçilik ve ulus kavramı üzerinde kuram sahibi olan her sosyal bilimci tarafından ulus olma şartlarından birisi olarak kabul edilmiştir. Buradan bakıldığında ise, bir toplumu köktenci olarak yok etmenin yolu onun kültürünü yok etmekten geçer, gerçeği kolaylıkla görülebilir. Tarihte yok olan bir çok kültür olmuştur bu anlamda; ama bu gerçek Kürtlere uygulandığında ters yüz edilmiştir.

Genel anlamda Eski Mezopotamya bölgesinde hüküm süren toplumlar arasında yüzyıllarca süren savaşlar olmuştur. Dolayısıyla bu savaş kültürler arasında olmuştur. Bu toplumların başında Aramiler, Akadlar, Huriler, Mittaniler, Elamlılar, Hititler, Asurlar, Urartular vs… Bu gibi uygarlıklardan az sayıda tarihsel ve kültürel değer günümüze taşınmıştır. Önemli bir kısmı uygarlıklar arasında yaşanan savaşlar sonucu yakılmış ve yıkılmıştır; bir kısmı da toprak altında kalarak kurtulabilmiştir. Tabi bunların gün yüzüne çıkarılması arkeolojik kazılar ve başka bilimsel çalışma yöntemleriyle olabilmektedir.

Modern zamanlarda Mezopotamya’da cereyan eden savaşlar daha çok emperyal güçlerin bölge üzerinde egemenlik kurma politikaları sonucu olmuştur. Deyim yerindeyse bu güçlerin savaş meydanı Mezopotamya dolayısıyla Kürdistan coğrafyası olmuştur. Bölgemizde İngiliz, Fransız, Rus, Alman savaşları sıklıkla olmuş, bu gibi güçlerin amacı halkımızın yer altı ve yerüstü zenginlik kaynakları elde etmek, sömürmek ve talan etmektir. Tabiri caizse coğrafyamızda modern sömürgecilik savaşları yaşanmış ve bu savaşlar sonucu halklarımızın varlığının teminatı olan kültürel değerler ya yakılmış, yıkılmış ya da ‘çalınarak’ kendi müzelerine götürülmüştür.

Dış güçlerin bölgemizi bir savaş arenası kullanması insanlarımızın psikolojik yapısına olumsuz sirayet etmiştir. Tabi bu kısa bir sürede olabilecek bir durum değildir. Hep savaş, yakma-yıkma gibi olgular savaşlar arasında kalan insanlarımıza dayatıldığı için bir zaman sonra kişisel olarak da yapımız buna uygun olmuştur. Artık biz de yapıcılık yerine yakma-yıkma; kültürel değer yaratma yerine kendi kültürel değerlerimizi bozma, talan etme gibi özellikler kazanır hale geldik. Dolayısıyla birey olarak dejenere bir kültürel yapımız olduğu için coğrafyamızda kalan kültürel değerlerimizi koruma anlayışından uzaklaştık.

Bir süre sonra yaşadığımız coğrafyanın adeta bizim için tapusu konumunda olan tarihsel değerlerimizi kişisel menfaatler uğruna, kısa zamanda ve kestirmeden yollarla zengin olmak için ‘Define Avcılığı’ kültürünü geliştirdik ya da bu kültürün bir parçası ve taşıyıcısı olduk. Bu yoz kültür sadece sıradan bir vatandaşta değil aynı zamanda yasal olarak bu değerleri koruma yetkisini taşıyanlarda da gelişti. Öteden beri medyada zaman zaman haber olarak da yer almış, müzelerde tarihimizi aydınlatma belgesi, bulgusu ya da kanıtları olan değerler ya soyma ya da çalıntı gibi yollarla ortadan kaldırılmakta ve çeşitli ‘pazarlarda’ satılmaktadır. Örneğin Mardin ili Kızıltepe’ye bağlı Dikmen köyünde bulunan ve İlhanlılar dönemine tarihlenen altınlar koruma altında olduğu Mardin Müzesi’nden çalındı. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.

Savaşların ardından kalan sadece bazı kalıntılar. Yaşamımıza şöyle bir baktığımızda arkeolojik, antropolojik, etnolojik vs değerler giderek yok olmaktadır. Biz yok ediyoruz aslında. Bunların yerine yapay olanı, bireyi psikolojik sıkıntıya sokanı ‘daha modern’ anlayışıyla ikame ediyoruz. Aslında adı geçen değerlerimizi korumamakla altımıza dinamit koyuyoruz haberimiz yok. Deyim yerindeyse artık tarihsel köklerimiz, damarlarımız yok. Öyle bir an gelecek ki bu coğrafyadan bir birey olduğumuzu kanutlamakta zorluk çekeceğiz!

İnsanın Kendisi Kültürel Değer   

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu coğrafyada yaşayan insana hep savaş dayatılmıştır. Tabi bu, bir anlamda gayri iradi olmuştur. Bu coğrafyada yaşayan insan arasında savaş ve çatışma anlayışı giderek daha mikro bir hal almaktadır ve bu daha büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Artık insanlar birbirinin boğazını tutar hale gelmektedir. Sıkboğaz psikolojisi giderek yayılmaktadır. İnsanlar tarihsel ve kültürel değerlerini kaybedince insani özünü de kaybeder noktaya gelir bir anlamda. Tam da bu noktada ‘Birbirine kırdırtma’ gibi politik yaklaşımların hayat bulma olanağı oluşmaktadır.

Son otuz yıla bakıldığında yeryüzünün en ve son kalabalık toplumu, halkı olan Kürtlerin hak talepli bir mücadele yürüttüğünü görmek zor değil. Bu süre zarfında, özellikle 1990’lı yıllarda denilebilir ki insan tarihinin en kirli savaş dönemi yaşandı ya da Kürtler yaşadı. Bu savaşa siyaset bilimi doğru dürüst bir kavram bulamadı ve bu süreç isimsiz kaldı. Hal böyle olunca bu savaşın gerçeği psikolojik, sosyolojik, arkeolojik, antropolojik açıdan yazılmadı bile. Yazılanların çoğu politik değerlendirmelerden ibaret oldu.

Oysa bu savaşta bir halkın antropolojik, arkeolojik, psikolojik, sosyolojik vs değerleri de yok edilmeye çalışıldı ve bu, sistematik olarak yapılmak suretiyle oldu. Otuz yıllık zaman diliminde hiçbir bilimsel çalışma yapılmadı ya da buna izin verilnedi. Üniversiteler ‘üç maymuna’ oynadı hep. Onurlu bilim insanlarının girişimleri engellendi. Şimdi bilimsel çalışmalar yapılsa bile tahayyul edilen değerler üzerinde olacak. Öte yandan o döneme ait bir çok kanıt yok edildi ya da o sürecin kanıtı sayılabilecek bir çok insan yok edildi. Bu dönemde politikacıların yanı sıra sanatçılar, yazarlar, gazeteciler gibi kültürel değerleri oluşturan, geliştiren insanlar da yok edildi. Zaten insanın kendisi de bir kültürel değer olduğu için hedef alındı ve bu yöntemle bir toplumu yok etmenin en ‘iyi’ yolu kültürünü ortadan kaldırmaktı, anlayışı hayata geçirildi.

Günümüz insanı artık arkeolojik, antropolojik, sosyolojik, tarihsel değerlere pek ilgi göstermiyor ya da bu gibi değerlerin tanınması, bilinmesi ve korunması konusunda duyarlı değil. Bir anlamda günümüz bireyi genel anlamda tarihsel bağlarını yitirmiş gözüküyor. Başka bir anlatımla kültür mirasımıza karşı duyarlı değiliz. Peki Kültür mirası ne anlama gelmektedir? Kısaca, kültür mirası, bir ülkenin veya bölgenin geçmis veya güncel kültürü ile iliskili bilgi ve veri içeren, sanatsal, mimari, tarihi, arkeolojik, etnografik ve paleontolojik olarak öneme sahip tasınır veya tasınmaz, soyut veya somut varlıklarıdır. Bundan yoksun ya da duyarlılığı olmayan bir bireyin, doğal olarak demokrasi anlayışı ve duyarlılığı da zamanla zayıflarve tepki göstermeyen bir insan haline gelir.  Örneğin tarihsel ve kültürel değerlerin yok edilmesi ve talan edilmesinda tepki göstermez olur. Bu çarpıcı durumu günümüz gençlikte rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Bu bir suçlama değil gençliğe; bir tespit yapmaya çalışıyoruz. Vaktiyle bir genç arkadaşa Hasankeyf’i anlatmıştım. O da bu anlatımın etkisinde kalarak Hasankeyf’e birlikte gittik. Biraz gezdikten sonra tepkisi şöyle oldu: “Öve öve anlattığın Hasankey bu mu? Tam bir taş yığını ve mağara diyarı. Hiç beğenmedim!”

Bir coğrafyada ontolojik olarak sadece bir kültürden söz etmek olanaksız olduğu gibi bir alanda yalnızca bir iktidar türünden de söz edilemez. Başka bir anlatımla tarihin hemen hemen her dönemde kültürler ve iktidarlar çatışması yaşanmıştır ve bu günümüze kadar başka yöntem ve şekillerde devam ede gelmiştir. Tam da bu noktada bir alanda farklı siyasal kültürler, etnik kültürler, dini kültürlerden söz edilebilir ve bu alanlar arasında hem pre-modern zamanlarda hem modern zamanlarda ve hem de post-modern zamanlarda iktidar mücadelelesinden söz etmek olanak dahilinde. Önemli olan, çağdaş zamanlarda bu mücadeleyi insan hayatına mao olmadan, demokratik yöntemlerle götürebilmektir.

Günümüzde ‘Birbirine kırdırtma’ politikaları hayata geçirme tehlikesi geçmiş değil; ya da buna bilinçli veya bilinçsizce bunun bir parçası olma anlayışı hala uygulanmak istenmektedir. Bu sürecin çatışan tarafları diyaloga açık bir dille, olay çıkma ihtimalini ortadan kaldıracak söylemlerle halkımıza büyük zararları olabilecek tehlikeyi ber taraf edebilirler. Onların demokrasi anlayışları, dirayetleri ve Kürt halkının kazanımlarından yana olan innanç ve tutumları tehlikenin büyümeden önleyebilecek güçte. Güç ve iktidar olma demokratik yöntemlerle olmalı. Aksi taktirde 1990’lara benzer bir süreci halkımız istemediği gibi kaldıramaz da. Olası bir iç çatışma devamı, beraberinde kültürel ve tarihsel değerlerimizden götüreceği kesin.

Bütün toplumda herkesi, karşıtını suçlamak anlayışı ve yaklaşımı sarmış durumda. Ortaya atılan fikri eleştirmek ve alternatifini oluşturmak yerine fikir sahibinin kişisel değerleri hedef haline getiriliyor.Bu, insanlarımızın günlük yaşamına bile sirayet etmiş durumda. Halbu ki tarihsel, kültürel bilinci gelişmiş bireyler böyle bir tavır sergilemez.  Asıl çıkmaz burada! Saygıyla…

 

Yorumlar

Image
Bilinçli ve hesap soran Vatandaş
16.02.2015 / 22:39

13 Şubat Mardin Müzesi soygununun dördüncü yıldönümüydü. O gün müzeden Kızıltepe'de bulunan çok değerli altın sikke,kemer ve mücevherler çalınmıştı.Sahi müze güpegündüz nasıl soyulmuştu,kimler soymuştu, zanlılar neler anlatmışlardı, soruşturma nasıl yürütülmüştü, zaafiyet gösterenlerin akıbeti ne olmuştu, bu topraklara ait olan hazineler kimlerin hayatına güneş gibi doğmuştu vesaire vesaire??? Soygunu unutma ve unutturma! Bir soru da sen sor ey bu toprakların insanı! Henüz bulunmamış ve açığa kavuşmamış soygunun bir hesabını da sen sor! Yok mu bu konuda kamuyu bilgilendirecek, hazineleri bulup ait oldukları yere gelmesini sağlayacak yürekli gazeteciler? Anadolu'yu ve en kıymetli bölgelerinden olan Mardin'i hırsızlara ve hokkabazlara yağmalatma,tarihine, toprağına, suyuna, doğana sahip çık.

Image
Ey Mardin sen nelere kadirsin!
05.02.2015 / 14:37

Tek kelimeyle viva! Faraç Cobanoğlu. Mardin'deki başarıyı hazmedemeyen insan yiyiciler sizden uzak olsun.

Image
Mardinde Bir Vizyon Sahibi Gazeteci
04.02.2015 / 23:33

Şimdiye kadar okuduğum yazılarından Faraç Çobanoğlu'nun vizyon sahibi ve entellektüel bir gazeteci olduğunu düşünüyorum. Genelde pek çok gazetecinin hassasiyet göstermediği doğa, hayvan, tarih, geniş perspektifli insan hakları gibi sorunları görüp bunların üzerine kafa patlatan aydın bir gazeteci. Dilerim hiç bir partinin ya da iktidatın adamı olmadan profesyonel olarak gazetecilik yapmaya devam eder. Kendisine başarılarının devamını diliyor, kamuoyunu aydınlattığı için teşekkür ederim.

Image
Tebrik
03.02.2015 / 20:16

Sayın Faraç Çobanoğlu'nu savaşlar nedeniyle ciddi tehdit altında olan kültürel miras konusunda zihin açıcı ve uyarıcı yazısından dolayı tebrik ederim. Acaba şu garip şehirde bu konuda duyarlılık gösterip yazacak bir gazeteci çıkar mı derdim. Yine Faraç Çobanoğlu ve Mardin Life kendini gösterdi. Her ikisine de toplum adına teşekkür ederim. Faraç Çobanoğlu uluslararası nitelikte bir köşe yazarıdır. Bilmem kendisi farkında mıdır...<br><br>Evrensel kültürel ve tabiat varlıklarımıza sahip çıkalım. Özellikle Mardin ve Batman olmak üzere güneydoğu illerimizde rant uğruna bilinçli bir şekilde yokediliyorlar.

Yorum Yaz