matesis
dedas

Küresel Güçlerin “Savaş Turnuvası” Alanı: Ortadoğu

Küresel Güçlerin “Savaş Turnuvası” Alanı: Ortadoğu

Ortadoğu, tarih boyunca eski adıyla sömürgeci güçlerin şimdiki nitelemeyle Küresel güçlerin savaş arenası olduğu bir bölge olmuştur. Deyim yerindeyse Küresel güçler “savaş turnuva”larını adeta burada yapmaktadır. Hiç şüphesiz bunun bir çok nedeni vardır.

Ortadoğu’nun çok dinli, çok etnikli bir bölge olmasının yanında yer altı kaynakları bakımından zengin oluşu sömürgeci güçlerin iştahlarını hep kabarmıştır. Bu özelliklerine uygun olarak bu güçler, askeri ve politik stratejilerini temellendirmişlerdir.

Günümüzde küresel güçleri bu gölgeyi müdahalelerine açık hale getirmek için dini ve etnik sorunları hep yedekte bırakmışlardır. Daha açık bir anlatımla küresel güçler, Ortadoğu’ya istedikleri zaman müdahalede bulunmak için kaşıyacak sorunları hazırda tutmuşlardır. Hiç şüphesiz bu sorunların başında Filistin ve param parça ettikleri Kürt sorunu gelmektedir.

Hristiyan dünyasının başını çeken ABD ve İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler ve  kurulmasında öncü oldukları bir İsrail Devleti aracılığıyla ya da tetikçiliğiyle Müslümanların yaşadıkları coğrafya olan Ortadoğu’yu mezhepler arası fay hatlarını belirleyip ona göre geliştirdikleri siyasi oyunlarla karıştırmaktadır. Karıştırmakla yetinmeyip “Bahar Rüzgarları” gibi aldatıcı kavram ve projelerle bölgeyi kan gölüne çevirmektedir. Adı geçen güçler, bölgede irili-ufaklı İslam devletlerini kurarak da kendilerine yakın yönetimler de oluşturmuş ve bu süreç sonunda böl-yönet stratejilerine devlet veya devletçik zırhını geçirmiştir. Bugün Ortadoğu’da bir çok İslam ülkesini yöneten iktidarlar başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin “Gizli İsrail”i konumundadır. Bugün Suudi Arabistan’ın yerine getirdiği misyon buna örnektir.

Bir de yüzyılın başında kurdukları Irak ve Suriye gibi yapay devletler vardır ki, esasen estirdikleri “Bahar” burada başlamıştır. Daha sonra diğer Arap ülkeleri bu “bahar”ın kapsamına alındı. Ancak bu baharın kapsamına asıl almak istedikleri ülkeler Türkiye ve İran’dır. İran ve Türkiye’yi bugün yöneten iktidar seçkinleri küresel güçlerin oyunlarının farkına varmıştır. Bu farkına varışları, Rusya-Türkiye- İran üçlemesini meydana getirmiştir. Bu üçlünün oluşmasında Türkiye’yi yöneten bugünkü iktidarın büyük çabası vardır kuşkusuz. Bu bağlamda Türkiye’nin hem NATO üyesi olması batı ile stratejik ortaklık politikasının sürdürmesini gerekli kılmakta, bölge sorunlarının derinleşmesi ile birlikte –Suriye’de olduğu gibi- Türkiye’nin başta Rusya ve İran olmak üzere çok yönlü bir dış politikasının uygulamasını zorunlu hale getirmektedir.

Ortadoğu’da daha da somutlaştırırsak bugün Suriye coğrafyası küresel güçlerin “savaş turnuvası”nın tam anlamıyla yapıldığı alan olmuştur. Tabiri caizse “savaş ligi” burada güç gösterisini yapmakta ve her türlü teknolojik silahını denemektedir. Bu denemede en büyük araçlardan bir tanesi de ne yazık ki Kürtlerdir. Kürtler adına siyaset ve öncülük yaptığını iddia edenler, esasen laik olup müttefik olarak batılı ülkelerin yanında durmaktadır. Bugün PKK/PYD-ABD ve diğer batılı ülkelerin birlikte oluşturdukları hat, buna örnek oluşturmaktadır. Afrin’de yedikleri tarihi kazık sonucunda binlerce Kürdün ölmesine neden olan bu zihniyet, hala bütün umutlarını kendilerini yüz üstü bırakarak yalnızlığa terk etmekle yetinmeyip Türkiye’ye karşı “insan hakları maskesi” ile kullanıldıklarının farkına varmamıştır ya da artık batılı ülkeler için bir maşa olmuştur. Neticede Afrin ve Kürtlerin yaşadıkları diğer Suriye kentlerinde savaş adı altında yapılanlar Kürtlerin yararına değildir, ama Kürtlerin malzeme olarak kullanıldıkları bir gerçektir.

Bugün medyada çıkan haberlere göre, 2019 bütçesi kapsamında ABD, 60-65 bin kişilik YPG’den oluşacak bir ordu için destek ön gördüğü belirtilmektedir. Bana kalırsa bu durum Kürtler için bir felaket olacaktır:

1-      Kimin parasını alırsanız onun adamı olursunuz. Bugün PKK/YPG’nin yaptığı ABD’nin adamı olmaktır.

2-      ABD’nin ipiyle kuyuya inilmez  tespiti vardır. Bu öyle bir ip ki, Abdullah Öcalan’ı İmralı’ya kadar getirmiştir.

Bu yanlış politikadan dönülmediği vakit, Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada “Bahar” değil de “Karakışlar” hüküm sürecektir.

Saygıyla…

Yorum Yaz