Kürt Sorunu ve Samimiyet
Samimiyet kavramı, ilk defa 1993’te PKK’nin ilan ettiği ilk ‘ateşkes’ sürecinde, konuyla ilgili olarak o dönem gazetecilerin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a tepkilerini sorarken kendileri tarafından “Bekleyelim, görelim. Bakalım samimiler mi değiller mi?” cümlesinde kullanılarak o gün bugün politik gündeme oturuverdi.
Samimiyet aslında psikolojik bir içeriğe sahip olup konuyla ilgili adım atanın kendi ilkelerine bağlılığı ifade eder. Başta psikologlar olmak üzere çoğu sosyal bilimciler kendi alanlarında bu kavramı öteden beri işleye geldiler. Bu alanlardan biri de siyaset ve siyaset bilimidir. Bir çok kavram gibi samimiyet kavramı da bilimsel anlamının dışında ya da dar anlamıyla kullanılır olmuştur. Bu kavram politika da ise daha çok günlük anlamıyla kullanılmaktadır.
Söz konusu politik alan ve politik gündem Türkiye olunca bu kavramın Kürtler ya da Kürtler adına siyaset yapanlar için kullanılması sıradan bir durum olur. 1993 yılında Özal’ın bu kavramı kullanılmasından bu yana Kürtler için samimiyet kavramının yüzlerce defa kullanılması adeta haklı olanı ‘köşeye sıkıştırma’ gibi bir içerik de kazanmışa benziyor. O kadar samimi olunsun ki hiçbir hak talep edilmesin! Hiç kuşku yok ki Kürtlerin doğal hakları için verdikleri mücadelede haklılar; ancak bu hakları elde ederken şiddet kullanarak başka insanların ölümüne neden olmaları durumunda haklı değiller ve bu noktada mücadeleleri meşru değiller. Zira Kürtlerin doğal hakları uğruna verdikleri demokratik mücadelede onları öldürenler de tarih önünde meşru değiller.
Bin yılı aşkındır Kürtler ve Türkler Anadolu ve Mezopotamya’da birlikte yaşamaktadır. Dinleri aynı, kıbleleri bir bu coğrafyada kültürleri yan yana, uzun zamanlar kardeşçe gelişmişlerdir. Tabii ki Kürtlerin asimile edilmek istendiği dönemleri dışarıda tutmak gerekiyor.
Birinci Dünya Savaşında dönemin Arap politikacıları İngilizlerle bir olup Modern Türkiye Cumhuriyetini kurmak isteyen kadroları arkadan vururken, Türkler ve Kürtler kurtuluş için aynı cephelerde can veriyorlardı. Bu anlamda Kürtlerin samimiyetleri test edilemez, tartışma konusu yapılamaz. Kürtler cumhuriyete karşı tarihsel bir samimiyete sahiptir.
Kürtler bütün işlerinde samimidir…
DTK Eşbaşkanı Sayın Ahmet Türk’ün bir sözü hatırlanmaya değerdir:
“Devlet Kürde bir atarsa Kürt devlete doğru iki adım atar.” Gerçekten samimiyet kavramını dikkate aldığımızda bu söz Kürtlerin bu konudaki karakterini özetleyen veciz bir sözdür. Biraz daha ileriye gidersek belki şunu da söyleyebiliriz: Korucu olan Kürtler devlete o kadar samimi ki PKK’ye karşı verilen mücadelede…
Kürtlerin samimiyetleri bütün modern zamanlarda devam edegelmiştir. Kürt siyasetinin sembol isimlerinden Leyla Zana (her ne kedar sözü sarf ettiği dönemde ağır eleştirilere maruz kalıp susturulmuş olsa da) Kürt Sorununun çözümü için başbakana güvendiğini, güvenmek istediğini açıklamıştı. Bu, Kürtlerin samimi olduğunu göstermiyor mu? Basına sızdırılan İmralı Zabıtlarında Kürtlerin ‘iradem’ dedikleri Abdullah Öcalan da başbakana güvendiğini söylemedi mi? (Eğer bu görüşme notları Öcalan’a aitse…
AK Parti’de başbakanla siyaset yapan Kürt milletvekillerini gerek basında gerek birebir görüşmelerimizde izlemeye çalışıyoruz. Herkes bu kez barışa ve çözüme bir daha fazla inanmış, başbakanın samimiyetine kuşku duymamaktadır. Bu çerçevede son dönem Mardin Milletvekili Sayın Abdurrahim Akdağ izlemeye çalıştım. Konuyla ilgili gözlemlerimiz, kanatlarımız oluştu. Akdağ, taziye ziyaretlerini gerçekleştiriyor; STK’ların görüş ve önerilerini almayı ihmal etmiyor; mümkün mertebe esnaflarla görüşüyor, talplerini ve eleştirilerini dinliyor. Örneğin PTT eski müdürü şimdi esnaf olan Hasan Cemil Şakar’ı ziyaret etmesi gerçekten çok anlamlıydı. Cemil Bey, Akdağ’a hiçbir eleştirisini esirgemedi, tabii ki vekilin hizmetlerini de vurgulayarak.
Bize göre Akdağ, Kürt sorununa barışçıl çözüm konusunu önemsiyor. Bunu her gittiği yerde anlatmaya, inandırmaya gayret ediyor. Konuyla ilgili bilgi birikimi de gelişkin. Kadim Kürt kültürü ve tarihi konusunda hakim bir noktada. İzlenimlerini Sayın Başbakana rapor etmesi konusunda kanaatim tam. Akdağ’ın siyaset farkı gözetmeksizin her kuruma, her kesime ulaşabilmesi önemli. BDP çevresiyle mutlaka kanallarını açık tutmalı. Ahmet Türkler, Erol Doralar kuşkusuz barış için mücadele edeceklerdir. Akdağlar da onları desteklemeli ve haklı bulmalı!
Unutulmamalıdır ki iç sosyal barış ancak tabanda gerçekleşir.(www.kiziltepepost.com)
BARIŞ olsun
14.03.2013 / 16:47Bölgeyi analiz eden az sayıda yazar var sanırım2.sınız bu durumda tebrik edıyorum bütünü çok ıyı bor şeklide yakalamışsınız.kalemize kuvvet BARIŞ için uğrasan insanlara ve sizlere selam olsun tebrikler farsça çobanoğlu
abdullah
12.03.2013 / 11:39BDP nin kanallarına birşey diyeceğiniz yok sanırım sayın yazar siz BDP ye kanalları açtırın ak parti zaten kanalları açmış yeterince ama açık olan kanallarıda BDP kapatmaya çalışıyor bunuda görmek lazım hassasiyetleri gözardı edip geçmişte onları yapmaya cesaret dahi etmyen BDP şuan istediği herşeyi yapıyorsa AK partinin açmış olduğu kanallar sayesindedir ama bunlar ölçüyü herzaman kaçırıyorlar
danyall
12.03.2013 / 11:34güzel analizlerde bulunmulşsunz... abdurrahim akdağ donanımlı bir insan konuya hakim denilecekkadar ama şunu anlamış değilm yani hep ak partililer mi BDP lilere yanaşacak yani BDP ye neden seslenılmıyor halbuki bdp ye daha çok iş düşüyor BDP hiç bir konuya hakim değil mi yoksa o yüzden mi?
Mehmet Emin
11.03.2013 / 20:53Kaleminize sağlık Faraç hocam, süreci çok güzel değerlendirmişsiniz, özetini çıkarmış okuyuculara sunmuş çok güzel bi yazı, Allah razı olsun.