matesis
dedas

Kürt sorununda ezberi bozabilmek

Kürt sorununda ezberi bozabilmek

Kürt sorununu gerçekçi okuma zorunluluğumuz…

Geldiğimiz noktada her ne kadar 1990’lı yıllara dönülüyor izlenimi ediniyorsak, aslında gecenin en karanlık noktasındayız…Bunun farkına vardığımızda şafağında çok yakın olduğunu rahatlıkla görebiliriz…

Kürt meselesinde ne yazık ki bugüne kadar koyduğumuz teşhislerin büyük bir kısmının geçmişin bize ait olan bakiyelerini unutmamalıyız.

1920’lerden bu yana devam eden bir süreci son otuz yılın getirdiği şiddet ortamıyla tektar tahlil ederken bu meselenin bir otuz yıl öncesi olduğunu gözden kaçırmamalıyız…Bu nedenle bugünkü durum önümüzde ne kadar gerçekçi duruyorsa geçmişin bakiyesi de bir o kadar gerçekçi yanıbaşımızda çözümün anahtarı olarak durabilmeli…

Kürt sorunun bugüne kadar gelmesini ne Kürtler istedi ne de Türk kökenliler istedi. Bu sorunun bugüne kadar gelmesinin esas sebebi elit keismle kendisini ifade eden, halkını bir bütün olarak hr gören, halka rağman halk için politika üretip, uluslar arası güçlerle iş birliği yapan kesimlerdir. 1960 yılından bu yana bir devlet aklı tarafından tasarlanan ve Kürtlerle birlikte dindarları da sistem içerisinde eritmeye çalışan ve varlık nedenlerini bu iki mesele üzerinden toplumu kamplaştırarak sağlamaya çalışanların yaptığı uygulamalar aslında bugün geldiğimiz sürecin bile kurgu olduğunun farkına varmaları lazım. 1960 yılıında Sivas Kampını oluşturan zihniyetle, 1980 yılında Diyarbakır ve Mamak Cezaevlerini oluşturan ve 28 Şubat’ı planlayan aynı devlet aklıydı…Bu nedenle Kürtler ve Türkler hala sistemin kurbanları.

Geldiğimiz noktada dindarların kendisini AK Parti üzerinden ifade etmeleri ve bunun neticesinde istikrar, özgürlük isteyen kesimlerin büyük bir kısmınında bu politikalara destek vermesi neticesinde dindarlar sorunlarının büyük bir kısmını halletmeye başladı. En azından irtica kırmızı kitaptan tehdit algısı olarak çıkarıldı.

Siyasal iktidarın temsilcisi AK Parti’nin genel başkanı ve başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın  özellikle 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı ve büyük devletlrinde hata yapabileceklerini söylediği konuşma aslında dindarlar gibi kürtlerin de özelmle beklediği bir içten söylemdi. Erdoğan, bu konuşmayla ret-inkar ve asimilasyon politikasını bir tarafa bırakacağını ifade ediyor, devlet adına özür diliyordu…

Sistemin sahiplerinin hoşuna gitmeyen bu konuşma daha sonra yön değitiriyor, tek din, tek dil ve tek bayrağa gidiyordu. Aslında Kürtlerin yüzde 90’nı aşan bir kitlesinin ne ayrı bir Kürdistan ne de ayrı bir bayrak talebi olduğunu devletin kendisi yaptığı araştırmalarla söylüyor. Fakat sistemin 85 yıldır içimize bıraktığı korku ne yazık ki bunu görmemizi engelliyor…

Geldiğimiz noktada özellikle Türkiye’de askeri vesayetin bugün Kürt meselesi üzerinden düşünüldüğünü biliyoruz. Çünkü irtica ve diğer oyunlar tutmadığı için, silahlı bir yapı ile bunun hala gerçekleşebilenlerin olduğunu görmemiz gerekiyor…Bu nedenle PKK tek taraflı ateşkes ilan ettiği zaman, eğer bir mağaraya operasyon yapılıp 12 PKK’lı öldürülüyorsa bunların cenazeleri şehir merkezlerine getirilip halkın şiddet göstermesi teşvik ediliyorsa, bunun PKK’nın yaptığı Silvan saldırısından da bir farkı bulunmadığını söylemek durumundayız…Çünkü bu ülkenin Genelkurmay Başkanı çıkıp bu işin silahla çözülmeyeceğini ifade ediyorsa, Abdullah Öcalan bu işin silahla olmayacağını söylüyorsa, neden hala ellerin tetikte olduğunu sorgulamak durumundayız…

Sistemin bize öğrettiği ezberler üzernden gidersek bu meseleyisağlıklı tahlil etme şansı bulmayız. Evet Kürtler zulüm görmüştür, inkar edilmiştir, ezilmiştir, öldürülmüştür, faili meçhule kurban gitmiş, Ergenekon’un laboratuvarı olmuştur.Bunu inkar edemeyiz…Bir şey daha inkar edemeyiz PKK bir sonuçtur ama bu sonucun bugün elinde silah kullanmasını gerektirecek hiçbir haklılık payı yoktur. Bu gerçekler ışığında bu ülkede onbinlerce ailenin ocağına ateş düşmüşse, yüreklerine ateş düşen anneler her iki taraftan da bu işin artık bitmesi gerektiğini ifade ediyorsa, bize düşen siyasilere düşen, PKK’ya düşen bu ateşi söndürmek ve bu insanların yüreklerini soğutmaktır. Şehirdeki insan eksi 32 dercede bir insanın keyfi olarak dağda kalmayacağını bilmelidir. Dağdaki insan da bir köylü çocuğun ölüme koşa koşa geldiğini sanmamalıdır…Bu söylediklerimi ocağına ateş düşenler çok iyi anlıyordur.

Geldiğimiz noktada KCK yapılanması üzerinden siyaset üretmek ve bu yapıyı bertaraf etmeye yönelik bütün polisiye tedbirler sorunun daha da çıkmazına yol açmaktan başka bir şey getirmez. PKK alacağı bir kararla KCK yapısını legal zemine çekeek hamleler içerinde olmalıdır, BDP’nin bu anlamda güçlendirilmesi bunun bir somut adımı olabilir…Yoksa bir zamanlar halka rağmen halk adına siyaset üretenlerle aynı noktaya gelecektir ki, bu kabul edilebilir bir şey değildir. Mevcut KCK yapısı içerisnde bunu polisiye tedbirlerle sonuçlandırmaya çalışmak aslında şiddet isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir. KCK’dan her içeri attığınız insanın yerine bir saat sonra başkası atanıyorsa bunun kartopu gibi büyütüldüğünü göremeyenler, bu şekilde çözüme katkı sağlamadıklarının da farkında olmalıdır.

Bütün bu gerçekler ışığında ne yapabiliriz…

1-BDP’ye PKK ile arana mesafe koy dediğimizde kendi kendimizi kandırırız, çünkü BDP, PKK’nın yarattığı zemin üzerine siyaset yapmakta ve BDP yöneticilerinin bir çoğuda varlık nedenlerini buradan almaktadır. Şerafettin Elçi, ve Kemal Burkay, Ahmet Türk isimleri dışında son yirmi yılda öne çıkarılan siyasilerin büyük bir kısmı kendisini DEP-HEP-HADEP-ÖZDEP-DTP-BDP gibi partiler üzerinden dolayısıyla PKK üzerinden var etmişlerdir. Şmdi git bunlarla arana mesafe koy demek gerçekçi değildir, BDP bunu derse de inandırıcı değildir…

2-İşin siyasal kısmını BDP ile konuşmak gerekmektedir. Ya BDP, PKK’dan bu yönde yetkili olduğunun kamuoyuna açıklanmasını isteyecek yada BDP’yi bir tarafa bırakıp direkt silahın sahibi ile kamuoyundan gizli bir şekilde müzakerler devam etmelidir.Devlet teröristle pazarlık etmez argumanı 1993 yılından beri çökmüştü, şimdi rahatlıkla ifade ediliyor, devlet silahın susması için herkesle masaya oturur. Mustafa Kemal bile kendisini hain ilan eden İstanbul Hükümeti ile masaya oturmadı mı? Ama. Huzur, refah, mutluluk ve daha da önemlisi bir insanın burnunun kanamaması ile masaya oturursunuz.

3-Yeni Anayasa süreci ile ilgili olaral girilen yolda, herkes eteğindeki taşları dökmeli, dolaylı cümleler kurmamalı ve toplum bunu tartışabilmelidir.

4-PKK ve BDP bu sorunu AK Parti ile çözemediği taktirde Türkiye siyaseti bu havayı bir daha yakalarmı yakalamaz bilinmez başka bir parti ile zor çözer…

5-Abdullah Öcalan bu meselede en büyük kolaylaştırıcı ve zorlaştırıcıdır…Şuan gelinen aşamada bu meselenin çözümü noktasında kolaylaştırıcı rolünden yararlanılmalı, dolayısıyla da müzakereler onuunla yürütülmelidir.

6-PKK bu süreçte tek taraflı  ateşkes ilan etmeli,devlet de provakasyonlara yol  vermemek maksadıyla opersyonları durdurduğunu ifade etmelidir.

7-Her kesimden güçlü akil adamlar devereye girmeli ve il il ilçe ilçe bu meselenin neden çözüllmesi gerektiği anlatılmalıdır.

8-Medya yeni bir dil  üzernde ikna olmalı, nefret uyandıran, şiddeti meşrulaştıran yayınlardan vazgeçmeli, objektif bir yaklaşım sergilemelidir…

9-İyi niyet adımı olarak KCK’dan yargılana ve yurt dışında tedavi edilmesi raporla belirtilen Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş yurt dışında acilen tedavi edilmelidir…

10-PKK içerisinde muhatap olarak kimin alınacağı, kimin açıklamalarının “resmi” olduğu kamuoyuna açıklanmalıdır.

11-Çok geniş bir istatistik çalışması  yapılmalıdır. Harcanan para, ölen insan sayısı, yaralı, boşaltılan köy vb durumlar net olarak ortaya konmalıdır.

12-İslami kesim meseleyi bir fitne var ve bu fitne bir an önce sonlandırılmalıdır tezinden hareketle olaya müdahil olmalı, ancak fitne odur budur tartışması yerine kardeşlik hukuku üzerinden hareket etmeli ve toplantılar yapmalıdır.

13-Bütün siyasiler bu süreçte Rıza’nın dillini inşa etmelidir. Bu mesele bir barış meselesi değil bir rıza meselesidir.

Herkes üzerine düşeni yapmazsa, siyaset çözüm aracı olmaktan çıkarılır, halkın sabrı zorlanırsa kazanan yine silah olacaktır, yine sistem olacaktır…Bugün bunu bozamasak yarın  hiç ama hiç bozamayız…

Nevzat Çiçek

[email protected]

www.nevzatcicek.blogcu.com

www.twitter.com/nevzatcicek

Yorumlar

Image
murat emir
13.10.2011 / 15:16

o sıraladığın maddeleri terör örgütü bölücü başı mi yazdırdı. o zaman .......

Image
çeçen tanış
13.10.2011 / 15:13

kusura bakma yazıyı okumadım, çünkü içinde muz sorunu geçen yazılar artık kusturuyor adamı. ama bunu el birliği ile başardınız. kendini kürt sayan vatandaşları rezzili rusva ettiniz. adamlar nereye baksalar kürt sorunu ile karşılaşıyorlar. yani anlayacağınız adamlar madara oldu, piyasada kendilerini saklamaya başladılar. ama yazık çok yazık. bu ülkede etnik manada kimin sorunu var efendiler. allahtan korkun. kendi kürt sayan ama kürtlükle alakaları olmayan hainler şimdi ankarada şişenin dibine kadehi vurup keyif çatıyorlar. sizde yandım anam muz sorunu deyin....

Yorum Yaz