matesis
dedas

Kurtlar Sofrasındaki Kürdistan

Kurtlar Sofrasındaki Kürdistan

KURTLAR SOFRASINDAKİ KÜRDİSTAN

Hep korkularımızı söyleyip durduk; Kürt sorunu mutlaka makul bir çözüme kavuşması gerekir, diye. Kürt sorunu sadece bir Türkiye sorunu değildi ve şimdi bu belirleme, daha bir gerçeklik kazanmıştır.

Sayın Başbakan, yabancı parmaklardan söz ediyordu; peki bunu yeni mi keşfetmiştir? Hayır. Bu lafı Cumhuriyet tarihi boyunca söylemeyen bir tek “Türkçü” lider veya siyasetçi yoktur. Artık bu hikâyeleri terk edelim. Çözüm için adımlarınızı hızlandırmazsanız; bu işe koşanların arkasından emeklersiniz.

Barış ve çözüm sürecine çomak sokanlar, her bir olumlu adım atıldığında ortaya çıkıp bir tezgâh sergiliyorlar ve sizler de, sanki bu fırsatı bekliyormuşçasına frene basıyorsunuz. Oyuna gelmenin adı budur işte. Çözüm reçetenizi terk ederseniz; başkasının reçetesinde bir hap olacaksınız.

Böyle olunca da hırçınlaşıp durursunuz; neden işler ters gidiyor, diye, dert yanarsınız. Herkes doğru yönde koşmuyor ne yazık ki; çözüm işinde ters yaklaşımlar veya gereksizce süreci yavaşlatmalar, sorunu, ters-yüz edebiliyor. Bölgeye dadanmak isteyen büyük güçler, bir şekilde, kendi çıkarlarına uygun tarzda, soruna çözüm üreteceklerdir; ama sana da düğüm atacaklardır. Bu da, çözüm işinde gereksiz yere kendini tıkatmanın, işi savsaklamak için kasıtlı bahanelere sarılmanın bedeli olacaktır...

Yani, ortada kesinlik kazanmış bir sorun var ve sen, bu alanda açık kapı bırakırsan, giren çok olur. Sen, ortada parmak koyulacak sorun bırakırsan, tüm parmakçıları ona cezp etmiş olacaksın. Pratiklerinle yabancılara bu sofrayı sunarsan, sofraya buyur etmelerinden şikâyet etme hakkın ortadan kalkar. Her yönüyle zengin bir sofra kurulduysa dadanan da çok olacaktır; hele bu sofra, kurtlar sofrasıysa!.. Tedbir almayan her sofra sahibi, kendi sofrasında bile, kendine bir yer bulamayabilir. Unutmayalım, yavaşlamak, gecikmektir; yani geç kalmaktır. Geç kalan, treni kaçırır.

Burası Ortadoğu; yerel oyuncularıyla sınırlı kalmayan, bütün yabancı oyuncuları cezbeden kocaman bir oyun alanıdır burası. Günümüzde dengeleri alt-üst edecek domino taşları, tarihsel Kürdistan coğrafyasının parçalarıdır. Bu net olarak görülüyor. Orta doğu’da kaç ulus varsa, hepsi de, bir şekilde, bu Kürdistan coğrafyasının iplerinden bağlanmıştır ve olası değişikliklerden etkilenmeleri kaçınılmazdır. Bu coğrafyanın bütün maddi-manevi değerleri, tüm yönleriyle masaya yatırılmaktadır; yaşanan süreç budur.

Mevcut egemen ulusların egemen güçlerinin, iştahları yerine ayranları kabarıyor nedense; sorunlarını barışçıl ve demokratik yollarla çözmekten yana olamıyorlar. İsteksiz davranıyorlar ve çözüm yollarını, bölgeden olmayan aç kurtların insafına bırakıyorlar.

Elbette, bu zengin sofraya gelmeyecek kurtların iştahından şüphe ederim. Gelmeliler de; çünkü bu sofra çok zengin ve bu sofranın parçalarını ellerinde tutanlar, bu sofrayı hak etmiyorlar sanki. Sofraya hoyratça bakıyorlar ve nimetlerine çok haşin davranıyorlar; çatal yerine balta kullanıyorlar; kaşık yerine dinamit kullanıyorlar. İnkârcı ve imhacı; yağmacı ve talancı zihniyetlerinden bir türlü kurtulamıyorlar. Kendilerini, derin konsorsiyumların ağından, onlara piyon olmaktan bir türlü kurtaramıyorlar. Böyle geldi, böyle gidecek sanıyorlar. İşte, tam da burada çok yanılıyorlar, kendilerini aldatıyorlar. Yeryüzünde hiçbir şey olduğu gibi duramıyor ve doğa, hiçbir zaman kendi içinde boşluk kabul etmiyor.

Leyla Zana, yeni ve çok doğru bir söylem attı ortaya. Bence, yabana atılmayacak denli ciddi bir yaklaşımdır bu; anlayana... Bu fırsatı, Başbakan da, hükümet de, PKK de, Türk ve Kürt aydınları da ve tüm kanaat önderleri de gelişmeyi değerlendirmelidirler. Herkes, hem elini taşın altına koymalıdır ve hem elini çabuk tutmalıdır ve asla hiçbir provokasyoncu girişim karşısında frene basmamalı ve çözüm yolunda hızlarını kesmemelidir.

Çünkü bu yönde, ne zaman ciddi bir adım atılmak istendiğinde bir yerlerde mutlaka bir şeyler oluyor; bombaların pimi çekiliyor, kan akıtılıyor. Bunlar tesadüfen ve boşuna olmuyor elbette; herkes bunun bilincinde olarak davranmalıdır. Oyunlara gelmeden çözüm sürecine hız vermeliyiz. Sorunun muhatabı olan taraflar, eğer bu provokasyonları bahane ederlerse veya bu provokasyonların arkasına sığınıp çözüm sürecine takoz koyarlarsa, bilinmelidir ki, onlar da bu provokasyonun bir parçası olarak, işin içinde sayılacaklardır. Ortada bir danışıklı dövüş varsayılır ve töhmet altında kalırlar.

Onun için, tüm provokasyonları boşa çıkarmanın yegâne çaresi, bu tür oyunlar sergilendikçe, taraflar, barışa ve umuda daha bir hız vermelidirler. Oyun ve tezgâhların beyhûde bir çaba olduğunu, bizzat oyuncu ve tezgâhçıların kendileri de artık hissedebilmelidir.

Her olumlu gelişmelerde ve hayırlı bir adım atılmak istendiğinde olageldiği gibi; Oslo görüşmeleri üzerine, gelişmelere rağmen Silvan provokasyonu; Leyla Zana açılımı ve M. Karayılan açıklamalarına rağmen Dağlıca provokasyonundan büyük bir anlam çıkarmak ve ders almak gereklidir.

BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ ın, "PKK her türlü silahlı faaliyetlerine son versin, hükümet de operasyonlarını durdursun. Siyasi çözüme şans tanısınlar" çağrısı da yerinde olmuş ve doğrudur. Çözüm sürecini, öngörülü yaklaşımlarla karşılıklı olarak desteklemeliyiz; barış ve çözüm sürecini asla yavaşlatmamalıyız. Artık elimizi taşın altına koymaktan korkmayalım; halklarımızın huzur ve selameti için bu gerekli ve şart olmuştur.

PKK’ya rağmen, onların adına eylem koyanlar olabilir ve PKK, parçalanma endişesiyle bu gerçeği itiraf edip dışa vurmak istemeyebilir. Ordu içinde de derin birimlerden aktif olanlar kalmış olabilir. Ordu yetkilileri de, kendilerine rağmen, böyle olası gelişmeleri itiraf etmeyi gururlarına yedirmeyebilirler. Yani uluslar arası rant çeteleri ve şer güçleri devreye girmiş olabilirler. Her ne şekilde oluyorsa olsun, yapılan baskınlar ve çatışmalar, barışa ve çözüme hizmet etmiyor, aksine süreci baltalıyor. Çatışmalar ve olaylar, ne Türk halkının ve ne Kürt halkının yararına değildir. Sonuçta, her iki halkın da canını yakıyor.

Çözümün muhatapları bütün bunları öngörüp, inadına çözüme güç vermelidirler ve barışçıl adımlarını hızlandırmalıdırlar. Kurban edilen gencecik değerlerimizin ruhları ancak böyle şâd olabilir. Barış ve çözüm isteyen herkes, ama herkes, taşın altına elini koyabilmelidir.

Bilinsin ki; “Terör”ü fırsat bilip köpürenler, savaş naraları atanlar, bu tür malzemelerin arayışında olup, barış ve çözüm karşıtı olanlar olabilirler ancak. Bilerek veya bilmeyerek, oyunbozanların ekmeğine yağ sürmüş oluyorlar. Onların da amaçları, zaten tahrik ederek süreci baltalamak değil midir? Oyunu hep birlikte bozmak varken, niye oyuna gelelim ki?!.

Her şey, özgür, eşit ve karşılıklı güvene dayalı gönüllü birlikteliği muştulayacak bir barışı ve huzuru tesis etmek için olsun. Hepimiz, halkların kardeşliği uğruna, sabırla, kararlı davranarak ve inadına bir çaba içinde olarak, barış ve çözüm sürecine güç katacaklardan olalım.
Selam ve sevgiyle kalın.

M.Nazım Güler -20.06.2012
[email protected]

Yorum Yaz