tatlidede

Leyla Zana

Leyla Zana

Kürt halkı, Leyla Zana’yı mecliste yaptığı “Ez vê sondê ji bo gelê Kurd û gelê Tirk dixwînim.” Konuşma ile tanıdı daha çok. Döneminde çok sansasyon yaratan bir konuşmaydı kuşkusuz.

Bir kısmımız Leyla Zana’yı, Diyarbakır eski Belediye Başkanı olan Mehdi Zana’nın eşi olarak tanıdı. Gazeteci Faruk Bildirici, yazdığı Leyla Zana’nın özyaşamöyküsü olan Yemin Gecesi adlı kitabında onu kısaca şöyle tanıtır:

“Uzun ve karanlık gece anlamına gelen bir isim Leyla. Yaşamı da ismi gibi karanlık ve uzun gecelerle geçmiş. 14 yaşındayken evlenerek köyden ayrıldığı ilk gece, kendisinden 21 yaş büyük kocasını polislerin alıp götürmesiyle kabusa dönmüş.12 Eylül gecesinde ise askerler kapıyı dipçik darbeleriyle çaldığında ikinci çocuğuna hamile, oğlu henüz beş yaşında ve derdini anlatacak kadar bile Türkçe bilmeyen genç bir kadın. Yalnız ve çaresiz kalakalıyor ortalarda. Kocası Diyarbakır Cezaevinde yatarken o da cezaevi önünde geçiriyor yıllarını.”

Şunu vurgulamakta yarar var ki, Leyla Zana’nın aile yaşamı param parça olmuş tıpkı coğrafyası Kürdistan’ın parçalandığı gibi. Nereden bakılırsa bakılsın Leyla Zana’nın yaşamı zor bir yaşam ve bu yönüyle kendisi bir Kürt kadını olarak siyasette güçlü bir figür durumunda. Onun bir yanı Leyla öbür yanı ise Zana ancak kendisi Leyla Zana…

Evet Leyla Zana bugünlerde yalnızlaştırılmak isteniyor sebebi ise Kürt sorununun çözümü adına barışçıl çareler aradığı için.

Bunu açacağız ama önce kendi gözümüzle birkaç cümle sarf etmek istiyoruz Kürt kadının direniş imgesi olan Leyla Zana hakkında.

Kuşkusuz bugün Leyla Zana yaptıklarıyla ezberleri bozacak tarzda bir çözüm imgesi olmuş durumda.

Bu yazıyı yazmamın sebebi Gazeteci Hasan Bildirici’nin Leyla Zana’yı rencide edecek şekilde sosyal medyadaki sayfasında paylaştığı yazı ve yazıya gelen hakaret edici yorumlar. Daha sonra yorumların büyük bir bölümü Hasan Bildirici tarafından kaldırıldığı görüldü.

Bakın Hasan Bildirici neler diyor Sayın Leyla Zana hakkında

“HDP Milletvekili Leyla Zana, bir basın toplantısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çağrıda bulundu. Erdoğan'dan, tüm siyasi partileri bir araya getirmesini istedi. HDP, Leyla Zana'nın bu çağrısının kişisel olduğunu açıkladı. HDP açıklamasında, incelik olsun diye de "Leyla Zana bir anne olarak çağrı yapıyor," dedi. Leyla Zana daha önce de Erdoğan'la kapalı kapılar arkasında gizli görüşmeler yapmıştı. Kürt sorununu çözüm adı altında yapılan bu görüşmelerden sonra Kürdün cehennemi olan süreç başlamıştı. Leyla Zana Erdoğan'a niye bu kadar önem veriyor anlamıyorum. Erdoğan'ı Leyla Zana'nın gözünde bu kadar saygın yapan nedir? Seçilmiş olması mı? Seçilmişler suç işlediğinde suçlu olmuyorlar mı? Toplumun diğer yarısı tarafından hırsız ve katil olarak değerlendirilen ve bu konuda elde yeterince delil olan bir adam Gürcü asıllı olduğu halde, Türk olduğu için mi Leyla Zana tarafından suçları görmezden geliniyor? Eğer bunca şeye rağmen Erdoğan suçlu değilse, Leyla Zana'ya göre suç nedir? Siyasi liderlerin ve Türk devlet başkanlarının suç işlemesi serbest midir?’’

Yapılan yorumlarda Leyla Zana’nın 1994’te mecliste yemin esnasında yaptıklarının şov olduğu ve bugün kendisinin ‘eğer ölümler durdurulmasa ölüm orucuna başlayacağım’ demesi gösteriden ibaret olduğu vurgulandı, alay edilircesine. 

Kuşkusuz Leyla Zana bunları hakketmiyor ve yapılanlar tam bir vefasızlık örneği. Kürt siyasetinde düşe kalka gelen Leyla Zana çözümün ne derecede önemli olduğunu çok iyi biliyor. Daha önce de “Çözse çözse Kürt sorununu Recep Tayip Erdoğan çözer” şeklindeki çıkışı yüzünden yıne yalnızlaştırılmak istenmiş ve gelen tepkiler üzerine köyüne çekilmişti. Hatta köydeki yaşamı ile ilgili şu densizlikte bile bulunmuştu:

“Leyla Zana köyde inek sağıyor.” Şüphesiz bu hakaret edici ve küçük düşürücü bir yakıştırma. Bu kadar bedel öde sonra da böyle etiketlemelerle karşı karşıya kal. Hem de birlikte mücadele ettiği yoldaşları tarafından; ama bu, kaldırılması çok güç bir durum.

Hatırlanacağı üzere Leyla Zana Kürt sorununun çözümü için eyalet sisteminden söz etmişti. Vay sen misin bunu diyen! Yine tepkiler furyası ve yalnızlaştırma ve daha sonra susturularak bir köşeye çekilme Leyla Zana’nın payına düştü ne yazık ki.

Bir zamanlar Abdullah Öcalan bile medyada çıkan bir demecinde Avrupa Birliği Leyla Zana’yı bana alternatif bir kişilik olarak hazırlama niyetinde olduğunu dile getirmişti ve yine payına düşen suskunluk olmuştu.

PKK özelinde Kürt siyasetinde farklı seslere tahammül edilemiyor pek. Aynı durumda şimdi Altan Tan da bulunmaktadır. Farklı veya eleştirel çıkışları hazmedilemiyor ve ‘sus!’ deniliyor. Bu cenahta her kavramın başında ‘demokratik’ bulunuyor; örneğin demokratik siyaset, demokratik belediyecilik, demokratik özerklik, demokratik ekolojik toplum vs…ama değerli arkadaşım Araştırmacı-Yazar Şerefxan Cizîrî’nın espritüel olarak belirttiği üzere “Demokratik Demokrasi” yok. Gerçekten de bütün sorun burada.

Hiç şüphesiz çözüm aktörü olarak Leyla Zana, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunarak siyasi parti liderlerinin toplanması talebinde bulunabilir, bulunmalıdır da. Demokrasilerde bundan daha doğal ne olabilir ki…

Kuşkusuz savaşın ve barışın taraflarından biri olarak devlet ve onu yöneten bir iktidar var karşımızda. İktidarın başı olarak cumhurbaşkanına çözüm adına taleplerde bulunabilir. Hatta ana muhalefetten de taleplerde bulunabilir ve rızası alınabilir. Doğal olanı bu zaten.

Böylesi adımlar atan Leyla Zana ve benzer aktörleri daha da cesaretlendirmek gerekiyor. Sayın Demirtaş’ın genel başkan olarak bu gibi çözüm aralayıcı davranışların arkasında durması gerekiyor. Bu gibi durumlarda saldırıda bulunanlara karşı Sayın Demirtaş lehte tutum almalıdır. HDP’nin temel felsefesi olan Türkiyelileşme politikasının gereği bu değil mi? Eğer Demirtaş bu durumlarda yalnızlaştırma politikasını güdenlere karşı işi geçiştirirse bilinmelidir ki hariçten gazel okuyanların ekmeklerine yağ sürülecektir.

Öte yandan bugün Leyla Zana’ya yapılanlara karşı Kürt anası, direnişçi Kürt kadını da sessiz olmamalı. Aslında Leyla Zana’ya yapılanlar kendilerine yapılmış gibi kabul etmeleri ve demokratik tepki göstermeleri beklenmektedir.

1991 yılıydı sanırım, Diyarbakırlı ve üniversite arkadaşım rahmetli Ercan Erdinç Başer ile birlikte akşam üzeriydi, Leyla Zana’nın evine gittik. O zaman kendileri Yeni Ülke muhabiriydi hatırladığım kadarıyla. Erdin Leyla Hanım’ın kardeşinin arkadaşıydı. Bizi çok hoş karşıladı ve içeri girip oturmamızı istedi. Ancak oturmadık ve birkaç dakikalık hoş beşten sonra ayrıldık. Keşke o zaman biraz otursaydık ve çay içseydik diye içimde kaldı.

Bu hatıradan edindiğim izlenim ise Leyla Zana’nın potansiyel yüklü bir Kürt kadını olduğuydu. İleride taşıdığı bu potansiyelinin dışarı çıkması için büyük emek ortaya koyacak ve bunda başarılı olacaktı.

DEP Milletvekili olarak 10 yıl Ankara’da cezaevinde kaldıktan sonra dışarı çıktıklarında şehir şehir Kürdistan’ı dolaşacak ve bu duraklarından biri de yaşadığım şehir Kızıltepe olacaktı. Halkla o buluşmada unutmadığım cümle şu idi:

“Biz dillerin kardeşleşmesini savunuyoruz yani Türkçe ve Kürtçenin kardeşliği.” Evet bu cümle bugün HDP’nin felsefesi olan Türkiyelileşme tezinin temeli oldu. Ancak ne yazık ki bugün o tezin sahibi olan Leyla Zana, onun uygulayıcıları tarafından yalnızlaştırılmak isteniyor. Bu tam bir vefasızlık örneği. Tıpkı DEP Genel Başkanı Sayın Yaşar Kaya’ya da aynı muamelenin uygulanması gibi…Dağdaki gelmiş bağdakini kovmuş misali.

13 Mayıs 1974 yılında Irak’ta idam edilen Leyla Kasım, idam sehpasına giderken Kürtlerin ulusal marşı olan Ey Raqib’i okuyarak ‘beni öldürün ama, benim ölümümle binlerce Kürt uyanacaktır’ dedi. İdam edildiğinde 22 yaşındaydı. Ne gariptir ki Leyla Zana da 20’li yaşlarında Kürt ulusal hareketiyle tanışacak ve Leyla Kasım’ın ‘binlerce Kürt benim ölümümle uyanacaktır’ sözüyle Leyla Zana uyananlardan biri oldu. Bugün Leyla Kasım’dan başlayıp gelen Kürt kadınının sembol ismi oldu Leyla Zana. Saygıyla… 

Yorum Yaz